Sakarya Meydan Muharebesi ile başlayan askeri başarımızın 26 Ağustos’ta Başkomutanlık Meydan Muharebesi veç Büyük Taarruz Zaferi ile sonrasında düşmandan temizlenmeyi yaratan Kurtuluş Günleriyle doludur. 100üncü yılını yaşadığımız işgalden Kurtuluş Günlerimiz; olmayan ordu, dağıtılmış birlikler, işgalcilere teslim edilmiş malzemeler yanında peşkeşçilere inat ”Geldikleri gibi giderler” diyen Ulu Başkomutan, düzenlenen Kongreler, Kuvayı Milliye çabaları ile yaratılan muhteşem bir yoğunluktur.
1919’da işgalin ardından işgalcilere şehri teslim eden rahat padişah ve kötü işgal planlarını gören Mustafa Kemal’in 15 Mayıs 1919 ‘da yola çıkıp 19 Mayıs’ta Anadolu’ya geçmesi ile başlayan Milli Mücadelede önemli aşamalar Amasya Genelgesi ve Erzurum Kongresi’dir.
İşgalci, saldırgan ülkelerce paylaşılma planları yapılırken, Ordusuz osmanlıya gülerek bakarken; Ulu Önderin Samsun’a çıkışı ile başlayan, kurtuluşa götürecek Mücadelede Erzurum Kongresi‘nin ardından Mustafa Kemal, mücadelenin boyutu ve ruhu büyüdükçe daha geniş katılımla Sivas’ta daha geniş katılımlı bir kongre düzenlenmesini ister ve çalışmalar bu yönde hızlandırılır.
Çağının üstünde, her zaman mantıklı ve geniş bakış açısı ile düşünen Mustafa Kemal, Kongrede katılımcılar arasında gençlerin de olmasını özellikle ister ve “onların da görüşlerini alalım” der .
Mustafa Kemal Paşa tarafından vatanın işgalini önlemek için bir kongrenin toplanacağını ve Mustafa Kemal’in de “Gençlerin de görüşlerini almalıyız” davetini duyan o tarihte tek Üniversite olan İstanbul’daki Askeri Tıp Okulu öğrencileri, en az 3 öğrenci arkadaşlarının Sivas’a gitmesini düşünürler.
Padişah rejiminin baskılarına karşın Askeri Tıp Okulu öğrencileri büyük kararlılıkla ve cesaretle 3. sınıf öğrencisi Yusuf Bey (BALKAN) ve Hikmet (BORAN) Bey’i kendileri adına delege seçerler.
Arkadaşlarını Sivas’a gönderebilmek için yeterli yol paraları olmadığı için kendi aralarında para toplarlar. Fakat sadece 9,5 lira, yani bir kişinin gidebilmesine yetecek kadar para toplayabilirler. Daha sonra aralarında aldıkları kararla kendilerini temsil etmesi için arkadaşları Tıp Öğrencisi Hikmet Beyi Sivas Kongresine öğrenci delege-temsilci olarak gönderirler. Sivas’ta 4 Eylül 1919’da tarihi Kongre toplanır.
İşgal altındaki ülkede, içinde bulunulan kötü durum, padişah Vahdettin’in işgalden rahatsızlık duymaması, ortak hareket etmesi, halka baskısı, gidişat ve neler yapılabileceği detaylarla tartışılmaktadır. İşgal güçlerinin silah üstünlüğüne karşın Osmanlının aciz, devletin dağılmış, silahsız oluşu endişe yaratmakta, pek çok kişide karamsarlığa neden olabilmektedir. Hatta manda tabir edilen başka bir güçlü ülkenin boyunduruğunu kabul etme kavramı dahi bazı akıllara seçenek gibi gelebilmekte, konuşulabilmektedir.
Toplumun farklı kesimlerinden katılımcıların söz aldığı ortamda manda ve himaye sözü geçince işte bu yüreği dolu Türk genci çok şaşırmış, kızmış ve hiç beklenilmedik, çok sert bir tepki göstermiştir.
(Bazı kaynaklara göre İlk gün ilk oturumlar esnasında, bazı kaynaklara göre 2.gün) Mustafa Kemal’in bulunduğu toplantıda ayağa kalkarak yüksek sesle;
“Beyler; Delegesi bulunduğum Türk gençliği beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek
olanlar varsa bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri hain ilan ederiz “ demiştir.
Tarihe düşen coşkulu konuşmasını tamamladıktan sonra Mustafa Kemal ‘e dönerek aynı kararlılık ve heyecanla; ”Paşam, siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i
vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz” şeklinde tamamlamıştır.
Kongre delegelerinin bu beklenmedik ama kararlı itiraz karşısında şaşkınlıkları sürerken ve Mustafa Kemal ‘in tepkisi merakla beklenirken Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli gencin çıkışını çok beğenir, hatta mutlu olmuştur (Bazı kaynaklarda alnından öperek) ve hemen tarihe geçen o meşhur cevabı verir;
“Evlat içiniz rahat olsun . Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Manda da yok, himaye de yok. Parolamız tektir ve değişmez : Ya istiklal ya ölüm..” der.
Bu coşkulu sözlerden sonra salonda alkış kopar. Tıbbiyeli Hikmet Bey de yerinden fırlamış, “Varol Paşam” diyerek coşkuyla Mustafa Kemal’in elini öpmüştür. (Bazı kaynaklarda) Mustafa Kemal delegelere dönerek; “Beyler gördünüz mü, muhtaç olunan kudret gençliğin asil kanında zaten mevcut” deyip sonra Tıbbiyeli Hikmet’i alnından öper ve
”Gençler , vatanın bütün umut ve geleceği size , genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır” der.
Sivas Kongresinde söylenen bu sözler, daha sonra Ulu önderin büyük Söylev’in sonunda Cumhuriyeti gençlere emanet etme güveni ve “… Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. “ olarak tüm gençliğin; ülkesini, bayrağını seven özverili yapısının tarifi için vurgulanmıştır.
Gençleri temsilen Sivas Kongresi’ne katılan bu Askeri Tıp Öğrencisi Hikmet Bey; vatanını, bayrağını seven, bağımsızlığına el sürdürmeyen, sorumluluk sahibi bir Türk gencinin nasıl olması gerektiğini göstermiş; bağımsızlık duygusu ve görev bilinci konusunda örnek teşkil etmiştir.
Ankara’da Büyük Millet Meclisi kurulunca; arkadaşı Yusuf BALKAN’la birlikte Askeri Tıbbiye’deki öğrenimini yarıda bırakmayı göze alarak Ankara’ya gelmiş, iki arkadaş Cebeci Asker Hastanesi’nde görevlendirilmiştir. Yaşanan savaş ortamında halkımızı ve özellikle cephedeki askerimizi kırıp geçiren “tifüs salgını” na karşı İbrahim Tali (ÖNGÖREN) başkanlığında “Tifüse karşı aşı üretmek” için çalışmalara başlamışlar, özveriyle çalışmaları sırasında kendilerini denek olarak bile kullanmışlardır.
Büyük Taarruza Sıhhiye Subayı olarak katılmış, savaşı dolu dolu yaşayarak Ulusal Zaferden sonra İstanbul’a dönerek Tıbbiye’deki yarım kalan öğrenimini tamamlamıştır. Okuldan mezun olurken tarihe geçecek bir istisna daha yaşanmış; Askeri okuldan Teğmen rütbesi ile mezun olunduğu halde sadece Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşı Üsteğmen rütbesiyle mezun olmuşlardır. Göreve başladıktan sonra birçok askeri birlikte Askeri Tabip olarak görevini ifa etmiş, Albaylığa kadar terfi etmiştir. Fakat alçakgönüllü, hoşgürülü yapısı ile kendisini ön plana çıkartmayı hiç düşünmemiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra M. Kemal ATATÜRK Cumhurbaşkanı olarak yurt gezilerinde bulunurken, Tıbbiyeli Hikmet’in görevli olduğu illere yaptığı ziyaretler sırasında konuşmaları heyecanla izlediği, coşkuyla alkışladığı ama yakınına gitmediği, kendini takdim etmediği, özellikle kalabalıklar içerisinde görünmediği belirtilmektedir. O dönemlere ilişkin fazla bilgi ve belge sahibi olunamamakla birlikte , mevcut çeşitli kaynaklarda çok etkili bilgiler dikkat çekmektedir.
Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa bir toplantıda yakınındakilere ve meclis İdarecilerine ”Bize Sivas kongresinde çok güzel yol gösteren Tıbbiyeli genç vardı, onu bulun Mebus yapalım, vatana hizmet eder ” der. Ancak yeterince yapılmayan araştırmalarda (bazı kayıtlarda) ” O Giresun ‘lu, Giresun vekillikleri dolu Paşam” denir. Oysa O Giresun (ya da Kiresun), Karadeniz ‘de değil, Balıkesir ‘in ilçesi (o zaman bucağı) olan Giresun ‘ (Savaştepe) dur. Konu daha sonra anlaşılıp Mustafa Kemal’e ulaşınca ”İki tane Giresun olmaz, burası savaşların yapıldığı tepe, adı Savaştepe olsun” der ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün takdir ve teklifleri ile 10 Ekim 1934 tarihinde TBMM ‘de adı “Savaştepe” olarak değiştirilir.
Başka bir kaynakta Mustafa Kemal’in talimatı üzerine mebus yapılmak üzere araştırıldığı, ancak yeterince çalışma yapılamayınca bulunamadığı, “ölmüş” dendiği, Mustafa Kemal ‘in çok üzüldüğü ancak o esnada Anadolu ‘da bir askeri hastanede (bazı kayıtlarda Yalova) Albay rütbesi ile başhekimlik görevinde bulunduğu belirtilmektedir. (M.Müfit KANSU).
Başka bir kaynakta kendisine ulaşılan dönemde Mustafa Kemal’in Milletvekilliği teklifi gönderdiği, bu teklif üzerine ”Paşamın ellerinden öperim” deyip ”Kendisine söyleyin burada ülkeme daha yararlı oluyorum” dediği, Bu yanıt kendisine aktarıldığı zaman Mustafa Kemal ‘in gururla ve keyifle gülümseyerek ”Ben o değerli çocuktan böyle bir cevap bekliyordum” dediği de aktarılmaktadır. (Toktamış ATEŞ, Cumhuriyet 4 Eylül 1999) .
Mustafa Kemal ATATÜRK’ e bir toplantıda Söylev ‘in sonundaki o ünlü sözüne ithafen
“Paşam, koca ülkeyi gençlere nasıl emanet ettiniz?” diye bir soru yöneltilir.
ATATÜRK bu soruya çok güzel bir cevap verir: ”Ben Milli Mücadele’ye çıktığımda ordunun da halini gördüm, saltanatın da. Bir de bağımsızlık ışığı gözünden parlayan Dr. Hikmet’i “ der.
Cumhuriyetin ilanından sonra ”BORAN” soyadını alır. Öğrenciliğinde ve Cumhuriyetin ilanından sonra tatillerde Savaştepe’ye sık sık geldiği, İstiklal mahallesindeki evlerinde kaldığı bilinmektedir.
Görev aşkı ile Tabip Yarbay olarak Sarıkamış’ta görevliyken aşırı soğuk hava ve kara rağmen özverili çalışması, karda mahsur kalan askerlere ulaşmaya çalışırken ciğerlerini üşütmesi nedeniyle vereme yakalanması sonucu erken denecek yaşta, 46 yaşında veremden ölür.
1945 yılında vefat eden Doktor Hikmet BORAN’ın mezarı Karacaahmet Şehitliğindedir.
Ailesinde tek oğlu 10 yıl önce kaybettiğimiz ünlü sunucu Orhan BORAN’dır. Radyoda yıllarca “Orhan BORAN ve Yuki ” programları ile toplumu hem eğlendiren, hem düşündüren, güldürürken eğiten Orhan BORAN, yakalandığı kemik iliği rahatsızlığı nedeniyle uzun yıllar sürekli taze kan nakli tedavisine bağlı kalmış, 2012 yılında, 84 yaşında aramızdan ayrılmıştır. Rahmetle anıyoruz. Babası gibi Orhan BORAN da mütevazi yapısı ile Tıbbiyeli Hikmet’in Oğlu olduğu vurgusunu belirtmemiş, öne çıkarmamış, asla kullanmamış, dile getirmemiştir. Şahsi çabalarımla bağlantı kurmam sonucu önceleri kabul etmese de son zamanlarında, bahsi geçen Giresun’un karadenizdeki değil, Savaştepe olduğu konusunda ikna olmuştur. Torunu da bir Tıbbiyeli olup Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Burak Orhan BORAN’dır.
Ülkesini seven genç üniversite öğrencisi Tıbbiyeli Hikmet Bey’in coşkusu, Sivas’ta bağımsızlık çıkışının günümüz gençlerine örnek olması, yaşadıkları ülke ve dünya gerçeklerine daha duyarlı olmaları; sorumluluk duygusuyla hareket etmeleri, yurt ve dünya gelişmelerine ilgisiz kalmamaları konusunda fikir vermesi bakımından özellikle genç kuşaklara aktarılmalı, Hikmet’in hayatı; usta, vatansever oyuncu ve kadrolarla sinemaya aktarılmalı, hayatını anlatan sinema filmi çekilmelidir.
Uzun yıllar buradan yazarak ısrarla “Tıbbiyeli Hikmetin anıtı dikilmelidir” çabalarım sonucu dört yıl önce Savaştepe Belediyesi ve Balıkesir Tabip Odasının katkılarıyla Savaştepe’de parka bir büstü konuşlandırılabilmiştir. Bunun için Savaştepe Belediye Başkanımız, arkadaşımız Sayın Turhan ŞİMŞEK’e ve Tabip Odası yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Kuvayı Milliyenin 100. yılı 2019 yılı Eylül ayında Balıkesirimizde Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Türk Ocakları Balıkesir Şubesi tarafından düzenlenen, çok geniş katılım ve başarıyla gerçekleşen “Milli Mücadelenin 100. Yılında Kuva-yı Milliye Şehri Balıkesir Uluslararası Sempozyumu” nda da Tıbbiyeli Hikmet’i aktardım, sinema filmi çekilmesi talebimi paylaştım. Beğenilmesinin ötesinde çok kişinin, pek çok tarihçinin “Adını ilk kez duyuyorum” demesi; daha çok anlatılması, filme dökülmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bu kahraman öğrenci, genç vatansever Tıbbiyeli , özellikle gençlere hep yol göstermesi için; devlet kötü işgaller altında olsa dahi boyun eğilmemesi, suriyeliler gibi hemen vatanı terkedip başka yere sığıntı olunmaması, en zor koşul ve durumda dahi Ayyıldızlı bayrağımızın hep dalgalanması için sonuna kadar mücadele edilmesi gerektiğini hatırlatmalıdır.
Başta kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Sivas Kongresine katılıp, bağımsızlık kararı alan büyüklerimize, Tıbbiyeli Hikmet’e Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarına, Şehitlerine, Gazilerini rahmetle anıyor, şükranlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Servet CAMGÖZ
Ankara Balıkesirliler Derneği Başkanı