Sağlık Bakanlığı’nın Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nün yeni bir projea kapsamında açılacağına ilişkin açıklamaları sonrasında, Balıkesir Tabip Odası’ndan yapılan yazılı açıklamada “neden uyarılarımızı dinlemediniz, neden 11 yılımızı çaldınız” diye soruldu.
Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nün kapatılmasıyla Türkiye’nin aşı konusunda dışa bağımlı hale getirildiği belirtilen açıklamada, “Enstitünün kapatılması sonucu ulusal aşı politikamız veya aşı üretimimiz ortadan kalkmış, tamamen dışa bağımlı bir duruma dönüşmüştür. Ülke olarak COVID-19 salgınında koruyucu sağlık hizmetlerinin ve aşının ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır” denildi.
Balıkesir Tabip Odası’nın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
“Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı veya Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Türkiye’de yaşayan halkın sağlığının korunması amacıyla temel laboratuvar hizmetleri yürütmek için kurulmuş Ankara’da bulunan bir ulusal referans laboratuvarı idi.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi 27 Mayıs 1928 tarihinde kurulmuştur. Kurulduğu tarihte geçerli olan 1267 sayılı yasa tasarısı uyarınca Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı idi. Kurumun yetki ve sorumlulukları, gelişen ihtiyaçlar karşısında değiştirilerek 4 Ocak 1941’de yeniden belirlenmiştir. Müessesenin ismi 14 Aralık 1983’te “Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı” olarak değiştirilmiş ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluş haline getirilmiştir.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığının ikamet ettiği bina Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarlık tarihinde büyük öneme sahiptir. Binanın inşa edildiği dönemde yeterince kalifiye yerli mimar bulunmadığı için Ankara’daki birçok resmi kuruluş binası gibi, bu yapı da yabancı mimarlara yaptırılmıştı.
Theodor Jost tarafından tasarlanmış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerindeki sağlık hizmetleri konusunda ilk kayda değer girişimlerden birisi olması bağlamında önemlidir. Theodor Jost’un tasarladığı bakteriyoloji-kimyahane yani aşı üretim bölümü ve Robert Oerley’in tasarladığı Hıfzıssıhha Okulu ve merkez binası Rockefeller Vakfı’nın da yardımıyla inşa edilmiştir.[Yapının girişinde bulunan demir ızgara ve giriş üzerindeki kadın sporcu rölyefi, 1930’lu yılların modernizm stiline iyi bir örnektir.
2002 yılından itibaren “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” ile birlikte sağlıkta yıkıcı etkinin artması sonucu olarak; 100 yıldan daha fazla tarihi geçmişleri olan Ankara ve İstanbul’da yıllardır eğitim veren ve toplumun sağlığına hizmet eden birçok köklü kurum ve hastaneler şehir-şirket hastanelerinin rantı uğruna kapatılmıştır. Ranta kurban edilen önemli kurumlardan biri ise Hıfzıssıhha Enstitüsü olmuştur. Enstitünün kapatılması sonucu ulusal aşı politikamız veya aşı üretimimiz ortadan kalkmış, tamamen dışa bağımlı bir duruma dönüşmüştür. Ülke olarak COVID-19 salgınında koruyucu sağlık hizmetlerinin ve aşının ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
“ENSTİTÜNÜN KAPATILMASIYLA İLGİLİ SAKINCALARI ANLATTIK”
Koruyucu sağlık hizmetlerine hiçbir dönem ayrılmayan paya ne yazık ki pandemi sürecinde de dikkat edilmemiştir. 2022 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin neredeyse 3/4’ü tedavi hizmetlerine ayrılırken 1/4’ü koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılmıştır. Bütçenin yüzde 20’si 13 şehir hastanesinin kira ve gider bedellerine ayrılmıştır. Genel bütçeden ise koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay geçen yıllarda olduğu gibi yüzde 1,2 civarındadır.
663 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/11/2011 tarihinde yürürlüğe girmesi ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na devir olunmuştur. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu da, daha sonra T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü olarak isimlendirilmiştir. Bu müdürlük altında Refik Saydam isimli herhangi bir birim artık bulunmamaktadır.
1950’lerden sonra Hıfzıssıhha Enstitüsü; Türk halk sağlığının korunmasında laboratuar hizmetlerinin Türkiye genelinde yaygınlaştırılması başlatıldı. 16 ilde bölgesel düzeyde hizmet vermek amacıyla şubeler açıldı. Enstitü, 2011 yılında kapatıldı.
TTB, kapatıldığı anda itirazını dile getirmiş, uyarmış; 2012 tarihli “663 Sayılı KHK Anayasaya Aykırılık Raporu”nda enstitünün kapatılmasının sakıncalarından söz etmiştir.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi, ülkemizin bulaşıcı hastalıklarla mücadelesinde aşı ve serum üreterek, tıbbi tahlil laboratuarlarının geliştirilmesiyle hastaların teşhis ve tedavisine destek olarak, ilaç kontrol laboratuarları ile standartlara uygun ilaç üretimini teşvik ederek, analitik toksikoloji laboratuarlarının ve zehir danışma merkezinin oluşturulmasıyla halk sağlığının korunmasına önemli katkıda bulunmuştur.
“AŞI ÜRETİMİMİZİ KENDİMİZ YAPALIM”
Cumhuriyetin ilk yıllarında başarıyla uygulandığı gibi toplum sağlının korunması için; bulaşıcı hastalıklara karşı aşı,serum,plazma üretimi gibi faaliyetlerin, tek merkezden yönetilmesi ve yeniden bağımsız yapıya kavuşturulmuş, bilimin ışığında yeni teknoloji ile donatılmış, kurumsal hafıza ışığında yeniden faaliyete geçirilmesi gerekmektedir.
İhtiyaç yalnızca Covid-19 pandemisi ile sınırlı olmayıp ülkemizin gelecekte karşı karşıya kalabileceği tüm bulaşıcı hastalıklar bakımından da önem arz etmektedir.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin yeniden bağımsız bir kurum haline getirilerek faaliyete geçirilmesini sağlamak amacıyla yasal düzenleme yapılması ülkemiz açısından oldukça önemlidir. oluşturulması önem arz etmektedir.
Balıkesir Tabip Odamızca; 14 Aralık 202 tarihinde ‘Hemen şimdi Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü bağımsız yapısıyla yeniden açılsın. Aşı üretimimizi kendimiz yapalım.
Hiçbir ülkeye bağımlı kalmayalım’ kampanyası başlatılmış, 6 Ocak 2021 tarihinde de Türk Tabipleri Birliğince de Basın açıklaması yaparak Aralık ayında Balıkesir Tabip Odası olarak başlattığımız “Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü bağımsız haliyle yeniden açılsın” kampanyamıza destek sunulmuş ve kampanya yaygınlaştırılmıştır.
Sağlık Bakanlığı “Yeni Hıfzıssıhha Projesi” adı altında Ankara Esenboğa Havalimanı yakınlarında, 50 bin metrekarelik bir tesis inşa edileceğini, tesisin resmi adının “Hıfzıssıhha-Türkiye Aşı ve Biyoteknolojik Ürün Araştırma ve Üretim Merkezi” olacağını, merkezde, aşı ve biyoteknoloji ürünlerinin geliştirilip üretileceği açıklamıştır. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü merkezin birinci etap ihalesinin yapıldığını açıklamasına rağmen 16 Şubat tarihinde bir şirketle sözleşme imzalandığını duyurmuş ancak ihalenin tutarına ve kime verildiğine ilişkin henüz bir açıklama yapılmamıştır.
“SALGIN DÖNEMİ BİLİMSEL VE ŞEFFAF YÖNETİLMİYOR”
İktidarın salgın dönemini bilimsel ve şeffaf yürütmemesinin bedelini ağır ödedik/ödüyoruz. Şimdiden bu süreci de böyle yürütmemeleri; halkın sağlığını birilerinin rantına kurban etmemeleri için uyarıyoruz. Çağımız salgın hastalıklar çağıdır. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren her türlü salgına karşı toplumu korumuş ve salgın hastalıklar konusunda çok büyük başarılar elde etmiş bir kurumu ortadan kaldırmak sağlık alanında yapılan en büyük hatalardan birisi olmuştur. Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmak yerine modernize edilip daha iyi bir konuma getirilebilirdi. Ancak iktidar sağlıkta her adımı ne yazık ki yıkmak üzerine yaptığı gibi şehir-şirket hastaneleri uğruna şehir merkezlerinde kapattığı birçok hastane ile Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü de rant uğruna kapatmıştır. Ülkemiz aşı, aşılama kampanyaları ve aşı politikaları konusunda geçmişi ve tecrübeleri olan bir ülke konumundan dışa bağımlı, aşı ithal eden bir ülke konumuna getirilmiştir. İktidar bunlarla birlikte pandemi ve aşı sürecinin iyi yönetilememesi nedeniyle hastalanan milyonlarca ve ölen on binlerce yurttaşın hesabını vermemiştir. Hıfzıssıhha Enstitüsü yaşatılsaydı, COVID-19 salgınında da uluslararası geçerliliği de olabilen aşıyı çok daha erken bulup insanlığın hizmetine daha erken sunabilirdik.”