SEFERBERLİK YILLARINDA YARIM BIRAKILAN GARİP BİR TEŞEBBÜS KAPIDAĞI BERZAHI’NIN AÇILMASI ÇALIŞMALARI
Aydın Ayhan – Eğitimci / Tarih Araştırmacısı
Bandırma’nın karşısındaki Kapıdağı Yarımadasını antik çağlarda anakara ile ayıran bir berzahın olduğunu ilk defa Reşit Mahzar Ertüzün’ün yarımadayı ve Erdek’i anlatan kitabında okumuştum. Bu berzahın doğal bir oluşum olduğu düşünülebileceği gibi, antik çağda Kyzikos’u karadan gelecek düşmanlara karşı korumak için yapılmış da olabilir.
Gene 1402 de Ankara Savaşından sonra Karesi Ordusunu kovalayan Timur Ordusunun buraya kadar geldiği, ama Karesi Ordusunun Berzah’taki köprüleri yıkmak suretiyle kurtulduğu bilinmektedir. Demek ki 1400 lerin başında Berzah hala işlevini sürdürmekteymiş. Aradan geçen beş yüz yıl içinde bir şekilde kanal dolmuş olmalı.
Nedeni pek belli olmayan bir sebeple, “askeri bir iş” olarak 1915 de 5. Menzil Müfettişliği’ne bağlı bir “Amele Taburu” Berzah’ın açılması ile görevlendirildi.
“Amele Taburları” 1909 a kadar askere alınmayan, ancak bu tarihte çıkarılan “Mecburî Askerlik Kanunu” ile “bedel” ödeyemedikleri için askeri hizmete çağrılan gayrimüslimlerden meydana geliyordu. 3 Ağustos 1914 de “Seferberlik” ile 45 yaşına kadar herkesin askere alınmasıyla “Amele Taburları” teşkil edildi. Bunlara silah verilmedi. Sadece hizmet ile görevlendirildiler. Bu taburlar; yol, tünel yapımı, bataklıkların kurutulması ve ıslahı, tarım ve orman işçiliği, demir yolları, maden, inşat ve fabrika işlerinde düşük bir ücretle çalıştırılıyorlardı .
Berzah’ın açılma fikrinin nasıl meydana geldiği konusunda açık bir bilgi yok. Sebebini sadece tahmin edebiliyoruz.
Niçin Türk Ordusu, hiçbir işine yaramayacak bu kanalın açılmasını askeri açıdan mühim gördü de harbin en hararetli zamanlarında çok daha başka işlerde kullanabileceği bir birliğini burada görevlendirdi.? Harb-i Umumi’de yapılması gereken onca iş varken niçin burada çok gereksiz bir işte yüzlerce asker çalıştırıldı.?
Bunları bilmiyoruz. Ama Devlet Arşivlerinde bulunan 1918 tarihli bir belge bize biraz kapıyı aralıyor. Bu belgeye göre; Bavyera Veliaht Prensi Roberhat, Bavyera Krallığı Hariciye Nezareti Müşaviri von Kudunig ve arkadaşları Duante, Bandırma Kanalı, Belkıs Harabeleri, Anadolu Sahilleri ve Rumeli Sahilleri’nde arkeolojik araştırmalarda bulunmak üzere ruhsat almışlar.
Berzah’ın açılması fikri büyük ihtimalle İstanbul’daki Alman Askeri Yardım Heyeti’nin telkiniyle olmuş olmalı. Yoksa Osmanlı Harbiye Nezareti’nden hiç kimsenin aklına bu antik kanalın açılması fikri gelmezdi. Bergama kadar önemli bir şehir olan Kyzikos’un ortaya çıkması için arkeolojiye meraklı bazı üst düzeyde Almanların devreye girmesi üzerine böyle bir teşebbüse girişilmesi aklımıza daha uygun geliyor.
Balıkesir’ de 1915 de yayınlanan Karesi Gazetesi’nde çıkan bir habere göre Biga- Çanakkale- Edremit havalisinde yol yapım işlerinde “Bilecik Amele Taburu”u çalışmıştı. Berzah’ta çalışan tabur da ayni tabur olmalı. Çünkü çevrede başka amele taburu bulunmuyordu.
Devlet Arşivlerindeki bir başka belgeden “Belkıs Kanalı İnşaatı”nda Yüzbaşı Mehmet Efendi’nin görevli olduğunu öğreniyoruz. Bu taburlarda askerlik yapanlara yaptıkları iş karşılığında ücret ödeniyor ve normal asker karavanasından besleniyorlardı.
Karasi Sancağı’na bağlı bir yer hudutları içinde bulunduğu için Bandırma’daki Berzah’ın temizlenip açılması, yolunun yapılması çalışmaları 1915 yılı Karasi Sancağı Meclis-i Umumisi’nde de görüşülmüştü. Bu görüşmelerin zabıtnamelerinden Berzah ile ilgili ayrıntılı bildiler elde edebiliyoruz.
Yukarıda bahsettiğim Karesi Sancağı 1915 yılı Meclis-i Umumi zabıtlarından çıkarılan birkaç mühim husus bulunuyor:
- Bandırma – Erdek arasında bir demir yolu düşünülmüş, tren seferleri oraya kadar uzatılacak, bunun için köprü yapılacak.(Memlekette demir yolu yapılacak askeri açıdan o kadar önemli yer varken neden buraya?)
- Berzah temizlenmiş ve Belkıs Harabeleri’ne kadar şose yol yapılmış. (General Liman von Sanders bile çevrede yaptığı gezilerde yolsuzluktan şikâyet ederken, harabelere giden yol neden acilen “askeri” yol sayılıp askerlere yaptırılıyor?”
- Berzah’ın herhangi bir şekilde gemi ve kayıkların Bandırma Limanı’ndan Erdek Limanı’na kısa yoldan kolay geçmeleri için yapılmadığı anlaşılıyor. Yoksa köprü neden yapılsın. Geçecek taşıtlara bir engel olur. İşin garibi; demir yolu köprüsü yapılıyor ama tarlasına arabasıyla veya yaya gidecek olanlara köprü yok. Üsteli bir de berzah yarıldığı için geçiş imkânsızlaşıyor.
- Demiryolunun neden yapıldığı kesin olarak belli değil. Memlekette o kadar yer varken Kapıdağ Yarımadası ürünü trenlerle Bandırma Limanına taşıtılacak kadar büyük ve mümbit değil.
- Bandırma Limanı’nın yükünü azaltmak üzere işin bir kısmının Erdek Limanı’na kaydırmak için desek Erdek Limanı o zamanlarda da büyük gemilerin gelip yanaşmalarına elverişli derinlikte değil. Gemiler açıkta demirliyor, eşyalar kayıklarla taşınıyordu.
İçlerinde Bavyera Veliaht Prensi’nin de bulunduğu arkeoloji meraklısı üst düzey bazı Almanlar, pek çok yerde ve Bergama’da yaptıkları gibi Kyzikos’u (Belkıs) da talan edip taşımak için, ki birkaç yıl sonra aldıkları burasını araştırma ruhsatı bunu göstermektedir, İstanbul’daki Alman Askeri Yardım Heyeti’nden yardım istemiş olmalılar.
Onlar da Prenslerinin yardım talebini geri çevirecek değiller ya, bir takım uydurma bahanelerle, askeri amaç gibi gösterip berzahı amele taburuna açtırmışlar. Gene askeri amaç bahane ederek buradan harabelere dört metre genişliğinde dokuz kilometre bir şose yol ile ayrıca bir demiryolu ve köprüsü yaptırmışlar. Bizimkiler de başlarındaki, kumandan ve yetkililerin çoğunun Almanların sözünden çıkamadıkları, emirleri sorgulamadan tatbik ettikleri için emirleri tatbik etmişler.
Ne var ki; çevredeki bataklıklarda barınan sivrisinekler Amele Taburu erlerine sıtma bulaştırmış, zavallı askerler sıtmadan kırılmaya başlayınca iş tavsamış, kış gelip mevsim geçmiş, plandaki aksaklıklar Karesi Sancağı Meclis-i Umumisi’nde tartışılıp Nafia ve Dahiliye Nezaretine bildirilince bu iş Harbiye Nezareti tarafından durdurulup askıya alınmış. 1917 de Amele Taburu’nu Biga’da yol çalışmalarında görüyoruz. Demek ki, bu tarihten önce olay bitirilmiş.
O yıllarda yerli bir salgın hastalık olarak “Sıtma” (Malarya) halkı kırıp geçiriyordu. Kolera, veba, tifüs gibi salgın hastalıklar dünyanın bir yerlerinde patlak verip çeşitli yollarla yayılırdı. Ama sıtma yerli bir salgındı. Antik çağdan bu yana halkın baş belasıydı.
Sıtma tedavisinin ana ilacı olan “kinin” daha 1820 lerde keşfedilmişti.
Halk arasında “sulfato” diye anılan bu ilacı temin etmek yurt dışından geldiği için oldukça zor ve pahalıydı. Gerekliliği Devlet tarafından da anlaşıldığından bu ilaç 1867 den itibaren ithal edilip salgın görülen her yere gönderildi.
“Meşrutiyet” ile birlikte sıtma ile savaşa biraz daha hız verildi. İstanbul’da bir “Sıtmahane” kurulduğu gibi, bütün vilayetlerde “Sıtma Merkez Tabiplikleri” teşkil edildi. Hazırlanan risaleler ve levhalar halka dağıtıldı. Gazeteler; sıtma ile mücadele hakkında yazılar yayınlamağa başladı.
Bataklıkların kurutulması ve derelerin ıslahı, tarım arazisi elde etmek ve sıtmanın önüne geçmek için son derece mühim işlerdendi. Bunun için “Amele Taburları” ve “işe yarar mahkûmlar” kullanılıyorlardı.
Sonuç:
Bilinen o ki; Belkıs (Kyzikos) Berzahı’nın açılma çalışmalarına sıtma yüzünden ara verilmiş. Sonra da Cihan Harbi’nin zorlukları yığılınca vazgeçilmiştir. Belki de tarihte ilk defa bir hastalığın bir tarih yağmasının önüne geçmiş olması, anılmaya değer bir hadisedir.