GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEMİZ GEREK – 2
On ili, büyüklü küçüklü 1200 civarında yerleşim birimini ve 14 milyon nüfusu etkileyen bu depremin devasa büyüklüğü, çok daha erken tespit edilebilirdi. Askerlerin yardıma koşması gecikmeyebilirdi. Afetlere karşı mücadele görev ve sorumluluğu, vaktiyle yine başka bir başka refleks sonucu ellerinden alınmış olan askerlerin sahaya geç girmesinin bedeli büyük oldu.
Kurtarılan sayısı daha fazla olabilirdi. Bu büyüklükte bir afete karşı mücadelenin asker olmadan yapılamayacağını düşünemeyen ve bir protokole bağlayamayan siyasetçiler eleştiriliyor bugün. Depremzedenin enkaz altından yollayacağı imdat sinyalini dikkate bile almadan twitter kapatmaktan, çok daha trajik bir hatadır bu. Karar verme mekanizmasının yetersizliğine dair somut bir örnektir. Hal böyle olunca, işler afete müdahale koordinasyon becerisi, taktik operasyon tecrübesi olmayan kadroların eline kaldı.
KARAR ALMA VE YÖNETME HATALARI
Halbuki AFAD tarafından Pazarcık segmentinde neyin beklendiği çok iyi biliniyordu. Bu konuda çalıştay ve tatbikat da yapılmıştı. Fakat iş başa gelince, yetersizlikler başladı. Karar alma ve yönetme hataları yaşandı. Önce sorunun hacmini saptamakta zorlandılar. Sonradan “yüzyılın felaketi” veya “iki büyük deprem üst üste geldi” demek mümkün elbette. Fakat tekelci bir müdahale kafasının varlığı ile askerin çözüm dışı bırakılması, son derece hatalıydı. Bütün bunlar için, bir kader planlaması olduğunu söylemek ise çok zor sanırım. Vatandaşlar elbette haklı olarak 1999’dan bu yana neler yapıldığını ve deprem vergilerinin nereye harcandığını soracaklar siyasetçilere.
Depremi karşılama, hazırlık ve müdahale sistemimiz yetersiz. Eleştirilen de bu husus zaten. Şimdi yapılması gereken, enkazlar kalkıp yaralar sarıldıktan sonra bunları daha fazla konuşmak olmalı. Hani vaktiyle “bürokratik oligarşinin belini başkanlık sistemi kırar” denilmişti ya, şimdi yaşamak zorunda kalınanlara bakıp, bunu sorgulamak zorundayız.
BAKAN NEBATİ’NİN ÖNE ÇIKMA ÇABASI
Aslında eleştirilere kızılmasının temel nedeni de bu sorgulama değil mi? Fakat televizyonlarda izlediğimiz şu durumu bir hatırlayın lütfen. Erdoğan 11 Şubat’ta Şanlıurfa’da halka ve basına hitaben konuşma yaparken, onun dikkatini dağıtmayı dahi göze alarak, arkadan sıyrılıp öne geçmeye, kameraların görüş açısına girmeye gayret gösteren Nebati’yi gözünüzün önüne getirin. Aynı bakan, 6 Şubat’ta ülkemiz iki büyük depremle sarsılırken Borsa İstanbul’u bile kapatmaya kendi başına karar verememişti değil mi? Borsa yetkilileri durumu SPK’na, onlar da Bakan’a ulaştırmış ama kendisi Erdoğan’a iletmeye çekinmişti. Bu nedenle de Borsa’nın bir süreliğine kapatılması kararı ancak 8 Şubat’ta alınabilmişti. Vaktiyle halka söz verilen “kararlar artık çok daha hızlı alınacak” ilkesi, işte bu haller yaşandıkça bir kez daha hatırlanıyor haliyle. Yönetenler, Hazine ve Maliye Bakanı ile bu tarzda bir çalışmayı tercih edebilirler. Ancak AFAD’la çalışmada böyle bir durum söz konusu bile olamaz, kararlar çok çabuk verilmek zorundadır. Eleştirilerin bir başka temel noktası da budur.
İMAR AFLARININ NE ANLAMA GELDİĞİNİ ANLADIK MI?
Üstelik tek örnek bu değil. Şimdi her şey kameralar önünde olup bitiyor kaç günlerdir. Müjde haberleri de var medyada ama rahmetli olanlar toplu halde toprağa veriliyor bir yandan; muazzam bir fedakarlık ruhu var toplumda, yerli ve yabancı arama-kurtarma ekipleri de öyle, fakat yağma da var, hırsızlık da, kaldırıma atılmış yardım kolileri de; bir bakan çıkıp “yağma yok” derken, diğeri ertesi gün “şu kadar kişi tutuklandı” diyebiliyor; sorumlular için suç duyurusunda bulunanlar var ama çoktan kaçmaya koyulan müteahhit, yapı denetim şirketi sahibi ve bürokrat da var; son yirmi yılda yedi kez yapılan imar aflarının ne anlama geldiği de görülüyor artık açıkça. İşte bunların hepsine bir bütün olarak bakmak zorundayız şimdi. Hamasetle bir yere ulaşamayız. Kim yaptıysa çürük işi, ödesin bedelini elbette. Hiç kimse şahısları veya partileri de devletin yerine koymaya kalkamaz. Eleştirene, yetersizlikleri söyleyene “şerefsiz” diyerek de bu konular kapatılamaz.
ÜNİVERSİTE KAPATMAKLA GEÇİCİ BARINMA SORUNU ÇÖZÜLMEZ
Beklenmekte olan İstanbul (Marmara), İzmir, Balıkesir depremleri ve niceleri varken, siyasetçilerin de kafalarını değiştirmesi gerekiyor elbette. Azarlayarak, kızarak, sela okutarak veya tekbirle mi önlenecek olası felaketler? Üniversite kapatmakla, depremzedelerin geçici barınma sorununun çözülemeyeceği ortada. Yarın kimse çıkıp, sakın seçimi ertelemeyi teklif etmeye de kalkışmasın. Artık işlerini layıkıyla yapamayanlar gitsin, yapmaya aday olanlar varsa buyursun gelsin. Üstelik vatandaşların “gitti onun müteahhidi, geldi bununki” demesi de beklenmesin. Geçti o günler. İnşaat sektörü ile siyaset kurumunun karşılıklı paslaşmasıyla, ülkenin yönetilemeyeceği görüldü. Memleketin neredeyse tamamında depreme karşı güçlendirme ve kentsel dönüşüm yapılması gerekiyorken, ne bir sektörü kayırmak, ne Kanal İstanbul yapmaya kalkışmak, ne de Dalyan gibi arazileri satmak artık bir yönetim anlayışı olarak kabul görmeyecek. Deprem sonrasında ve önümüzdeki yıllarda büyük sıkıntılar bekliyor bizi. Odaklanmamız, ülke olarak hazır olmamız ve bazı gerçeklerle de yüzleşmemiz gerekiyor şimdi.
https://politikam.com/kose-yazisi/gerceklerle-yuzlesmemiz-gerek.html