“HAYATIMIN EN MUTLU ANIYMIŞ, BİLMİYORDUM!”

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Bir kitaptan esinlenilen ilk müze olan Masumiyet Müzesi veya bir müzeden esinlenilen bir roman. Kemal’in sevgilisi Füsun’u hatırlattığı için biriktirdiği yüzlerce parçalar, eşyalar, sigara izmaritleri…

 

 

Beyoğlu’nun güzel sokaklarından geçip Cihangir mahallesinin ara sokaklarına dalınca hemen Çukurcuma Hamamı’nın arka sokağında kalan, sevgilisi Füsun’un anısına biriktirdiği yüzlerce eşyanın barındığı, kırmızı üç katlı bir ev gibi dizayn edilmiş ve romanda Kemal’in evi olarak geçen, bizlere yirminci yüzyılın ikinci yarısını yansıtan, o sıcaklık ve samimiyetiyle çıkıyor karşımıza. ‘Masumiyet Müzesi…’

 

 

Müzeye ilk adım attığımızda büyüleyici atmosfer bizleri alıp götürüyor. Özellikle de Kemal’in sevgilisi Füsun’un içtiği 4213 sigaranın izmaritlerinin eşsiz bir biçimde sergilenmesi… Kemal sevgilisi Füsun’un içtiği her bir sigarayı, tamı tamına 4213 sigaranın izmaritini tarihleriyle birlikte ve günün hissettirdikleriyle saklıyor ve yine tarihleriyle, küçük notlarla,  o günün ona hissettirdikleriyle  sergiliyor olması daha müzede durduğumuz ilk durak olmasına rağmen tüylerimizi diken diken yapıyor.

 

 

Üst katlara çıktığımızda ise kitabın 83 bölümünü ifade eden 83 adet cam fanus bizleri karşılıyor. Bu 83 fanusun içerisinde bir çakıl taşı, eski fotoğrafla, çay bardakları, kahve fincanları, saatler, tokalar, rakı bardakları, ayakkabılar, kıyafetler, kumaşlar, biblo koleksiyonları, sararmış mektuplar, gazete küpürleri bu fanusların içinde bizleri karşılıyor. Fanusun içlerindeki anılar özenle kitabın bölümlerine göre düzenlenmiş ve bizlere Orhan Pamuk’un sesinden her bir fanusun hikayesi, anısı sesli rehber eşliğinde anlatılıyor. Her bir fanusun hikayesi aypayrı bir anı, apayrı bir günü gözlerimizin önüne getiriyor ve sanki her anı biz yaşıyormuşçasına dinleyip her eşyayı, her anıyı ayrı ayrı inceliyor, her anıyı ayrı ayrı hissedebiliyoruz.

 

 

Müzenin yani Kemal’in evinin en üst katına çıktığımızda ise Kemal’in odasını görüyoruz. Kemal’in yatağı, kıyafetleri, terliği, komodini… Onun yaşam alanında ondan kesitleri duyuyor, görüyor ve hissediyoruz. Odayı inceledikten sonra sola döndüğümüzde ise kitabın yaratıcısı olan Orhan Pamuk’un bu kitap ve müze için ne kadar uğraştığını çıkardığı yüzlerce notlardan, çizdiği resimlerden, kendine çağrıştırdıklarından anlayabiliyoruz. Orhan Pamuk’un hem kitabı hem de müzeyi dizayn ederken yaptığı planlamaları, çıkardığı notları, yazıları, resimleri, çizimleri gördükten sonra etkilenmemek, tüylerin diken diken olmaması elde değil. Ne kadar uzun bir süreç ve ne kadar büyük bir emek ve çaba olduğunu görmek hem kitabı hem de müzeyi daha da anlamlı kılıyor ve müzede her bir fanusu, her bir eşyayı gördüğümüzde hissettiklerimiz, etkilenmemiz o çaba ve emekten sonra daha da anlamlanıyor içimizde.

 

 

Kitabı okuyan veya okumayan ama müzeyi bir kez de olsa ziyarete gitmiş olan herkes bir parça buluyor kendinden o fanuslarda. Bir anı, bir eşya, bir hayat…  Orhan Pamuk’un bir müze yapacağım, kataloğu da roman olacak dediği o eşsiz müze burası; “Masumiyet Müzesi…” Müze ve romanı birlikte düşünülen hayali bir hikayenin gerçek eşyalarının sergilendiği herkesin kendinden bir parça bulduğu, hem okurken hem gezerken hem de dinlerken duyguların karşı konulamayacağı o eşsiz duygu durağı burası; “Masumiyet Müzesi…”

 

 

Kitabın ilk cümlesi ile son cümlesi arasındaki o ince bağ gibi bir hayat burası. Anıların iyiliği veya kötülüğü yoktu; her şeyin anısı ve hikayesi vardı. Kemal’in de son cümlesinde dediği gibi; “Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım!”

 

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
“HAYATIMIN EN MUTLU ANIYMIŞ, BİLMİYORDUM!”
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!