ŞİRKETLERİ KURUCU UNSURU OLARAK GÜVEN
Bir şirkette güven sadece şirket ve çalışan arasında değil şirketin varoluşunun temelinde bulunan bir unsurdur. Öncelikle şirketi kuran irade, kendine, düşüncesine, kurduğu şirketin varoluş sebebine, sahip olduğu vizyona güvenerek yola çıkar. Her şirket güvenden doğar. Sonrasında şirkete sermaye koyan ortaklar bir “güven” e dayanarak bunu yapar. Kredi veren kurumlar şirkete, kurucusuna, geleceğine güvenerek bu riski alır. O şirkete çalışmaya davet edilen ilk çalışanlar patronla “güvenerek” el sıkışır. İlk maaşlarını almadan bir aylık emeği göze almaları bir güven eseridir. Şirketin ilk müşterisi markayı değil “güven”i satın alıyordur. Ortada henüz bir marka yoktur çünkü.
Güven büyüdükçe şirket büyür. Güven büyüdükçe markaya, kredibiliteye, inanca, işveren markasına dönüşür. Böylece güven zenginlik olur, sermaye olur. Çalışanların girmek için birbiriyle yarıştığı bir şirket haline gelir. Şirket ortaklarının güvenine layık oldukça güçlenir. Müşterilerinin güvenine ihanet etmedikçe zenginleşir. Çalışanlarının güvenine layık oldukça gelişir. Güveni büyüten şirketin kurucusunun sahip olduğu prensiplerdir. Bu prensipler sonra şirketin değerlerine dönüşür. O değerler kurum kültürüne, yazılı olmayan kurallara evrilir. Yazılı olan kurallara, kurumsallığa evrilir. Değer de kültür de kurallar da aslında hep o ilk başlangıçta şirketin var olmasına imkân veren ortağın, müşterinin, çalışanın “güvenini” kaybetmemek için belirlenen yol çizgileri ve işaretlerdir. Güven inşa edilir. Zamanla oluşur, büyür, gelişir. Bir şirketin “güvenilirliğinin” markaya dönüşmesi en az çeyrek yüzyıldır. Ama güvenilir bir markanın çökmesi için birkaç yıl yeter.
Şirketler ortaklarının, müşterilerinin ve çalışanlarının güvenlerini boşa çıkardıklarında kısa vadede bu işten kazançlı çıkıyor görünseler bile aslında kendi varlık nedenlerine zarar verirler. Güvenin bu üç ayağına zarar veren her güvenilmez eylem şirketin varoluş köklerini kemirir. Bu üç güvenden biri öldüğünde artık şirketin varlık sebebi ortadan kalkmıştır ve ömrünün nihayete ermesi uzun sürmez. O nedenle bir şirkette liderlik öncelikle “güven” oluşturmak zorundadır.
Bir liderin performansı “ortaklarda, müşterilerde ve çalışanlarda” oluşturduğu güvenin bir türevidir. Ortaklar lidere güvenirlerse içerde kalmaya devam eder ya da hisselerini artırma yoluna giderler. Müşteriler lidere güvenirlerse ticaret hacimlerini geliştirmekte tereddüt etmezler. Çalışanlar lidere güvenirlerse şirket için zihinsel, duygusal, fiziksel emek vermeye, ter dökmeye aralıksız devam eder ve daha iyisini ortaya koymak için en değerli enerjisini şirketin gelişimi için gönüllü bir yatırıma dönüştürür.
İş süreçleri içerde ve dışarıda ortakların, müşterilerin ve çalışanların güvenini sarsabilecek onlarca risk içerir. Şirketlerin “yönetim” etkinliği bu riskleri öngörmek, ortadan kaldırmak ve minimize etmek üzerine kuruludur. Öngörülemeyen risklerin yarattığı belirsizliğe karşı şirket liderliği tutarlı ve bütüncül yaklaşımı ile ortak, müşteri ve çalışan ayağında “güven” teminatı vererek risk ortamını yumuşatır. Doğal risklerin yanı sıra şirket yönetimi bu güvensizliği artırıcı eylemlerde bulunursa o zaman şirketin “icrai eylemleri” kendiyle çelişen ve kendi “güven sermayesini” yiyen “otofajik” bir sürece dönüşür.