İSMAİL ORHAN SÖNMEZ
Bazılar hala çözümü devletten bekleye dursun ben işverenlerin artık uzun dönemli devlet politikalarının sonuçlarını beklemeye zamanı olmadığını düşünüyorum. Zira konu artık bir örgün öğrenim konusu değil. Eskiden beşeri sermaye yetiştirmenin maliyetini devlet üstlenirdi. 90’lara kadar böyleydi ama KOÇ “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” dediğinden beridir artık bu külfet işverenlerde. İşverenler kendi kadrolarını yetiştirecekler. Bunu okullar ve kurslar açarak da yapabilirler, bunu tecrübesiz çalışanları iş başında eğiterek de yapabilirler.
Diğer yandan Balıkesir’de son 5 yılda en çok ihtiyaç duyulan 20 meslek içinde örgün mesleki eğitimle ilgili olan bir meslek hemen hemen yok. Ancak bu mesleklerin her birinin mesleki eğitim müfredatı MEB bünyesinde mevcut. MEB , yerel yönetim ve odalar işbirliği ile açılacak kurslarda istenilen elemanlar 2 ila 6 ay arasında eğitilerek piyasadaki işgücüne kazandırılabilir. Tabi bu işin püf noktası kursları çok iyi duyurmak ve eğitilecek işsiz gençleri çok doğru seçmek. Zira iletişimin bu kada rgeliştiği bu devirde bile hala eksik iletişim kaynaklı gözden kaçırmalar olabiliyor. Bazen aşırı bilgi odaklanma ve süzme becerilerimizi ortadan kaldırıyor. O nedenle meslek kursları açılacaksa doğru profiller beklenmemeli onların kapısını çalıp onlara ulaşılmalı.
Bundan 10 yıl önce Balıkesir’de bunları söylesem herkes bana gülerdi. O dönemlerde “çalışan çalışsın çalışmayana kapı orada” demek modaydı. Ama bugün durum değişti. İşverenlerin hiç birinin böyle deme lüksü yok. Hatta en eski ve sağlam elemanları bile garantide değil. Tüm Türkiye’de varolan bu risk Balıkesir’de daha fazla; neden, çünkü bir söylentiye göre Balıkesir İstanbul Bursa arasında endüstri zonunun taşınmak istendiği yeni alan ve yakın gelecekte Balıkesir’e 25 milyar dolarlık yatırım öngörülüyor. Bu yatırımlar için insan kaynağının dışarıdan getirileceğini sanmayın ilk hedef sizin çalışanlarınız olacak. O zaman artık bazı tedbirler almak artık lüks değil zorunluluk ve firmalar bu tedbirleri el yordamıyla değil profesyonel bir yaklaşımla almak zorunda.
Çalışan bağlılığı denince işverenlerin aklına ilk olarak para gelir. Halbuki para tek başına bir bağlılık aracı değildir. İnsanlar iyi para veriyor diye bir işvereni tercih eder ama orada sadece iyi para verildiği için kalmaz. Bugün her firma yaklaşık ücretler veriyor. Bu ortamda kendini farklılaştıran kazanacak. Neyi kazanacak “kendisine para kazandıracak insan kaynağını kazanacak.” Bu iş bir liderlik ve politika meselesi. Parayı yönetmeyi, tesis yönetmeyi bildiğimizden daha iyi insan yönetmeyi bilmek gerekiyor. O da insanı tanımayı, kendini tanımayı, bu konuda eğitilmiş olmayı gerektiriyor. “Ben çok iyi okullar bitirdim her şeyi herkesten iyi bilirim” devri geride kaldı. Bugün dünyada her şeyi bilen CEO’ların devri kapandı. O işin son yıldızı Jack Welch’ti onunla o dönem bitti. Şimdi dinlemeyi sormayı bilen alçakgönüllü ve insanları işin içine katabilen liderler öne çıkıyor.
Zeminin bu denli kayganlaştığı dönemde güven inşa eden ve kaos içinde düzen ve istikrarlı kültürler yaratıp işyerindeki insanların hedef almasını sağlayan yönetici ve liderler kazanacak. Güvenin yolu etikten düzenin yolu da adaletten geçiyor. Ama çalışan bağlılığı ve motivasyonunun yolu da bu ikisinden geçiyor.