Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu tarafından hazırlanan “COVID-19 Pandemisi İkinci Yılı Değerlendirme Raporu” yayımlandı. Sekiz başlık altında 40 yazının yer aldığı rapor, 13 Nisan 2022 günü çevrimiçi düzenlenen bir basın toplantısıyla paylaşıldı. Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi ve Pandemi Çalışma Grubu üyeleri katıldı.
Raporu özetleyen bir sunum yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ilk olarak dünyada ve Türkiye’deki vaka ve ölüm sayıları ile TTB’nin hesapladığı fazladan ölüm verilerini paylaştı. Sağlık sistemindeki çöküş ve ekonomik krize bağlı olarak COVID-19 pandemisinin bir işçi sınıfı hastalığı olarak yaşandığının altını çizen Korur Fincancı, TTB’nin emek örgütleriyle birlikte açıkladığı acil önlem önerilerinin hiçbirinin uygulanmadığını hatırlattı.
Türkiye’deki pandemi yönetiminin hata ve eksikliklerini madde madde sıralayan Korur Fincancı, pandeminin ilk günlerinde “kahraman” ilan edilen sağlık çalışanlarının, iki yılın sonunda “Giderlerse gitsinler” sözleriyle hedef haline getirildiğini belirtti. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık çalışanları üzerinde yarattığı tahribattan da söz eden Korur Fincancı, sözlerini şöyle noktaladı: “Bu kısır döngüden çıkış yolu ise sömürülenlerin vereceği mücadeleden geçmektedir. Pandemi döneminde baskı ve sömürüyle en çok karşılaşan meslek gruplarından birinin örgütü olan TTB’nin ‘Emek Bizim Söz Bizim’ sloganıyla başlattığı mücadele, aynı zamanda toplumun sağlık hakkı için; başka pandemilerin ortaya çıkmaması için verilen bir mücadeledir.”
TTB Pandemi Çalışma Grubu üyeleri de basın toplantısında kısa sözler aldı.
Prof. Dr. Mehmet Zencir, Türkiye’de pandeminin boyutunun halen bilinememesinin en büyük sorun olduğunu söyledi ve verilerdeki belirsizliklerden örnekler verdi. Pandeminin endemiye dönüştüğü fikrini eleştiren Zencir, Türkiye’nin olumlu bir senaryo üzerine strateji kurmasının ilerleyen dönemde çok daha fazla önlenebilir ölüme yol açabileceğini vurguladı. Dr. Levent Akyıldız da önümüzdeki süreçte sağlıklı bir projeksiyon oluşturulabilmesi için verilerin şeffaf bir biçimde paylaşılması gerektiğini ekledi.
Prof. Dr. Melek Demir, tanı kapasitesine destek olması gereken hızlı antijen testlerine Türkiye’de yeterince yer verilmemesini eleştirdi. Prof. Dr. Esin Şenol ise aşı stratejisindeki yetersizliğe ve aşılamadaki yavaşlamanın çok sayıda fazladan ölüme yol açmasına tepki gösterdi. Şenol, “Eğer yeni ve ciddi bir dalga ile karşılaşırsak, hem kırılgan nüfus hem sağlık çalışanları hem de sağlık sistemi için çok daha büyük bir sarsıntı yaşanabilir. Bununla ilgili hiçbir hazırlık olmaması da endişe verici” diye konuştu.
Prof. Dr. Özgür Müftüoğlu, Türkiye’deki pandemi yönetiminde belirleyici olgunun, siyasi iktidarın ve sermayenin kendi çıkarlarını toplum sağlığının önüne koyması olduğunu kaydetti. Çalışma yaşamındaki otoriterleşmenin tüm topluma yansıdığını anımsatan Müftüoğlu, “Yeni bir Türkiye kurma mücadelesinde pandemi sürecinin hem yurttaşlar hem de muhalefet tarafından değerlendirilmesi gerekli” diye konuştu. Dr. Nasır Nesanır da koruyucu sağlık hizmetlerinin geri plana itilmesi, COVID-19 tedavisinde ilaç kullanımı, sağlık çalışanı ölümleri, ölüm verilerinin gizlenmesi başlıklarında yürütülen yanlış politikaları sıraladı.
Prof. Dr. Oğuz Kılınç, sağlıkta eşitsizliğin etkilediği kırılgan gruplar için pandeminin bitmediğini ve bitmeyeceğini dile getirdi. Güçlü Yaman, gerçek ölümlerin açıklanan ölüm verilerinin üç katı olduğuna dönük resmi söylemleri hatırlatıp aşılamadaki yavaşlamayı veriler eşliğinde paylaştı. Dr. Onur Naci Karahancı da hekimlerdeki tükenmişliğe, kaygı bozukluğuna, istifalara, göçe ve şiddete dikkat çekti; “Etik tartışmalarda öncelik, korumadır ve korumanın birincil sorumlusu da iktidardır. Türkiye’de iktidar bu sorumluluktan kaçtı. Bunun acı sonucunu hem hekimler hem de toplum gördü” diye konuştu.