Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, yaptığı açıklamada, zarar verme potansiyeline sahip doğa olaylarının, yapılaşma ve planlamadaki yanlışlar, mühendislik prensiplerinin yeterince veya hiç dikkate alınmaması sonucu afete dönüştüğünü vurguladı.
Özellikle depremlerin, afete karşı hazırlıklarını tamamlamayan, yoğun yerleşik nüfus ve ekonomik aktiviteye sahip bölgelerde gerçekleşmesi sonucu kayıp ve zararların arttığına dikkati çeken Gökçeoğlu, nerede hangi doğal tehlikenin gelişebileceğinin farkında olunması gerektiğini söyledi.
Gökçeoğlu, “Bu farkındalığa göre yapacağımız planlamalarla, seçeceğimiz yerleşimlerle, yapacağımız binalarımızla, kamu ve hizmet binalarımızla, demir yolu, kara yolu, otoyol gibi ulaştırma yapılarımızla; bunların altyapı sistemlerini, elektrik, kanalizasyon, su sistemlerini buna göre planlar, projelendirir ve yaparsak hiçbir doğal tehlike bizim için afete dönüşmez. Ufak tefek kayıplarımız olabilir ama afete dönüşmez.” dedi.
Depremin ardından deniz altı heyelanları tsunami etkisi gösterebilir
Karlıova’dan başlayıp Saros Körfezi’ne kadar giden Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun birçok segmentten oluştuğuna değinen Gökçeoğlu, bu segmentlerin neredeyse tamamının son yüzyılda kırıldığını dile getirdi.
Gökçeoğlu, kırılmayan iki segmentten birinin Marmara Denizi, diğerinin Bingöl-Erzincan arasındaki Yedisu segmenti olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla bu ikisi üzerinde bilimsel olarak da teknik olarak da deprem beklentisi var. Depremin, Marmara Denizi’nde daha yakın zamanda olması muhtemel çünkü 1999 depreminden 3 ay sonra Düzce Depremi gerçekleşti. Oradaki segment de kırıldı. 1912’de Saros Depremi var. 1912 ile 1999 depremleri arasındaki bölge şu anda depreme hazır biçimde bekliyor. Halk arasındaki deyimle artık eli kulağında bekliyoruz. Kimilerine göre bu iki parçada kırılır 7’yi bulmaz, kimilerine göre tek parçada kırılır 7,4’e ulaşır.”
Gökçeoğlu, Marmara Denizi’nde sismik çalışmalardan yola çıkılarak elde edilen verilerin olduğunu ancak deniz dibini karadaki kadar net göremediklerine değinerek, “Bu deprem ister 6,9 ister 7,2 olsun öyle ya da böyle İstanbul’u, Kocaeli’yi, Yalova’yı, Bursa’yı, Bandırma’yı hatta Tekirdağ’ı ciddi biçimde etkileme potansiyeline sahip. Yani Marmara Bölgesi’ne hep ‘İstanbul İstanbul’ deniyor ama o bölgenin neredeyse tamamını ciddi biçimde etkileme potansiyeline sahip.” değerlendirmesinde bulundu.
Depremi üretecek aktif fay Marmara Denizi içinde kaldığından kıyısı bulunan kentlerin etkileneceğine işaret eden Gökçeoğlu, İstanbul’a dikkati çekerken diğer şehirleri de gözden kaçırmamak gerektiğini çünkü fayın diğer illere de oldukça yakın konumda bulunduğunu söyledi.
Gökçeoğlu, Marmara Denizi’ndeki fayın kuzey bölgesinde olan ciddi boyuttaki deniz altı heyelanlarının depremin ardından tetiklenmesinin söz konusu olduğunu, bu nedenle tsunami etkisinin görülebileceğini kaydetti.
Bu kapsamda Anadolu yakasının Avrupa yakasına göre jeolojik açıdan biraz daha şanslı olduğunu belirten Gökçeoğlu, yine de yapı kalitesi, ulaşım ve altyapı ağının, yaşanması muhtemel depremdeki kayıpların boyutunu etkileyecek parametreler olduğunu anlattı.
İstanbul’daki yeni yapıların birçoğunun iyi mühendislik hizmeti aldığını ifade eden Gökçeoğlu, olası depremde İstanbul’daki köprü, tünel ve metro sistemlerinde hasar oluşmasını beklemediklerini, eski, birbirine girmiş, planlama ve mühendislik hizmeti doğru olmayan eski yapılarda ise hasarın kaçınılmaz olduğunu sözlerine ekledi.