• İmsak 00:00
  • Güneş 00:00
  • Öğle 00:00
  • İkindi 00:00
  • Akşam 00:00
  • Yatsı 00:00
  • İFTARA KALAN SÜRE 00:00:00
İMSAKİYE 2024 - Balıkesir

DOĞUSUNDA KARA DUMANLAR… BATISINDA KÖTÜ KOKULAR!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Emekliliğini bu durumdaki bir sahil kasabasında yaşamak isteyenlerin dikkatine…

 

İnsan kendi yaşam alanıyla ilgili güzel şeyler söyleyebilmek istiyor. Bir övünme vesilesi, “biz farklıyız” ifadesi de değil bu isteğin nedeni elbette. Sadece “akılcı işler oluyor burada, iyi gidiyor, geleceğe umutla bakıyoruz” diyebilme arzusu bu. Fakat durum ne yazık ki buna izin vermiyor. Olan biten işleri ifade edince, yanlışları söyleyince de “neden hep farklı açıdan bakıyorsun, eleştiriyorsun?” deniliyor. Ne yapalım yani? Olanla yetinerek, bir hizmet daha lütfedilmesini dilenerek, yapılan kadarını da alkışlayarak mı “iyi” olacağım? Kalsın, ben daha ziyade “iyi vatandaş” olmayı tercih ediyorum. Sorumluluklarımı yerine getiriyorum, haklarımı da istiyorum elbette. Seçmen olarak sadece “kamu yararı” önemli benim için. Herkese de aynısını yapmayı öneriyorum.

 

CENNETİN TEPESİNDE KAPKARA BİR DUMAN!

Şimdi bir ilçe düşünün, Kazdağları’nın güney eteğinde, güzel mi güzel, yeşilin her tonuyla birlikte yaşayan bir ilçe. Her tarafınızda zeytinin, kızıl çamın, kara çamın ve ovanın yeşili var göz alabildiğine. Yeşilin bittiği yerde, bu sefer güzelim bir Körfez ve mavinin her tonu uzanıyor. Ufukta da kocaman bir ada ile sonsuza kadar uzayan gökyüzü var. Burası bir yeryüzü cenneti değil mi? “Güzelliği tarif edin” deseler, ancak bu kadarını söyleyebilirsiniz sanırım.

Fakat işte bu cennet gibi coğrafyadaki ilçenin tepesine asılı duran kapkara bir duman var son haftalarda. İlçe merkezinin biraz dışında, doğu tarafındaki eski vahşi çöp depolama alanından kaynaklanıyor bu kara duman. O eski çöplüğün rehabilitasyonu bir türlü yapılamadı. Şimdilerde ise sistematik olarak yakılmak suretiyle plastik atıklardan kurtulmaya çalışıyor yetkililer. On yıllarca devam eden bir kullanım sonucunda oluşan bu kirlilik kaynağı için önce taşınacak dendi, sonra yerinde “biyogaz” tesisi ile değerlendirilecek denildi ama şimdi alenen yakarak kurtulmaya çalışılıyorlar çöp dağlarından. Günümüzde Avrupa’dan en fazla miktarda kullanılmış plastik (yani çöp) ithali yoluyla hammadde ihtiyacını gideren ülke olduğumuzu savunabilen bir “Çevre” bakanlığı var ülkemizde. Oysa Edremit ilçesinin eski vahşi çöp depolama sahasındaki plastik atık yığınları ise yakılarak yok edilmeye çalışılıyor. Haftalardır gezegenimizin atmosferine karbon hediye etmekle meşgul yetkililerimiz. O bakanlığın bir de Çevre İl Müdürlüğü var elbette ama bu durumu haberlerden okumakla yetiniyor sadece. Büyükşehir Belediyesi ise üniversite gençliğine Çamlık’ta Birleşmiş Milletler ile birlikte “Dünya Çevre Durum Merkezi” açacaklarını müjdeliyor. Muhtemelen ilk işleri, bu gibi karbon salımı faaliyetlerinin sonuçlarını ölçmek olacaktır.

 

HAVADA KANALİZASYON KOKUSU VAR!

İlçenin doğu ucunda dumanlar gökyüzünü karartıp, her tarafı kokutmayı sürdürürken, batı ucunda yani deniz kıyısında ise bambaşka bir kokuya katlanmak zorunda kalıyor vatandaşlar. Henüz daha okullar kapanıp da yazlıkçılar gelmeye başlamadı, olağandışı bir nüfus yoğunluğu yok ama mevcut “arıtamama” tesislerinin yanından geçen dereler ile deniz kıyıları şimdiden felaket şekilde kokmaya başladılar bile. Çünkü havalar aniden ısındı ve yine havada resmen bir kanalizasyon kokusu var kıyılarımızda. Edremit’te onlarca yıldır bir türlü “yapılamayan” arıtma yatırımlarının sonuçları, kendilerini kokuyla ele vermeye başladılar yine. Altyapısı yeterli olmayan bir cennet ilçede, sürekli inşaat ruhsatı vermeye, tarım alanlarını ve hatta şimdilerde sulak alanları bile betona dönüştürmeye çalışan yerel yönetimlerin hepimize verdiği hediyeler bunlar işte. Yanık plastik kokusu ile kanalizasyon kokusu arasındaki bir yaşam hepimize, tüm hemşerilerimize hayırlı ve uğurlu olsun mu diyelim şimdi? Bizi buna mı layık görüyor acaba birileri? Hem böyle düşünen ve hem de “şiir gibi yönetiyoruz” diyenler parmak kaldırsın lütfen.

 

BU FACİANIN SEBEBİ KİM?

Hani o “emekli olunca, Ege’de küçük bir sahil kasabasına yerleşme” umudunu gönlünde büyüten insanlarımıza sormak isterim: “doğusu kapkara duman, batısı kanalizasyon kokan” bir kasabayı mı hayal ediyorsunuz? Marmara’nın güneyinde bir tane de değil, iki tane köprünün inşasından sonra, ulaşımı her mevsimde artık daha da mümkün olan bir coğrafyada, yanmış plastiğin karbon kokusu ile yeterince arıtamayan tesisin dereye veya denize deşarj ettiği atıksudaki insan dışkısı kokusu arasında yaşamak gibi bir tercihte bulunmak, nasıl geliyor kulağınıza? Berbat değil mi?

Peki “bu facianın sebebi kim?” derseniz, yanıtı çok açık: yetersiz yöneticiler ve onları seçen vatandaşlar elbette..! Dürüst olalım sadece bugünün yarattığı bir durum da değil bu. Yıllardır birikip geldi bu sıkıntılar ve gerçekçi çözümleri hayata geçirmemedeki ısrar, sonunda bu hale getirdi ilçemizi. Körfez’in diğer yerleşimleri de hiç farklı değil. İşte yaşam alanımızdaki yegane “doğru” sadece bu. Son dönemdeki seçilmiş yerel yöneticiler ise, üçüncü senelerini de bitirdiler ama bu sorunlara kalıcı çözüm bulmak yerine, algıları yönetmekle yetiniyorlar ve hala sahil makyajı türünden işlerle uğraşıyorlar. Büyükşehir yönetimi “her şey iyi, gelişiyoruz, güzelleşiyoruz” diyor, ilçe yönetimi ise “o işler benim sorumluluğumda değil” demeyi yeterli sanıyor. Bir başka “doğru” da bu..

 

EYLÜL’DE UNUTUP MAYIS’TA TEKRAR HATIRLAMAK!

Körfez’in sorunları Eylül sonunda unutulup, Mayıs’ta tekrar hatırlanarak “idare edilecek” konular değil elbette. Yaz gelince mevsimsel turizm kitlesinin yazlık konutlarına gelmesiyle nüfus yoğunluğu da artıyor. Öyle bir-iki kat da değil, tam beş kat artıyor. Haliyle şikayetler de ayyuka çıkıyor bu dönemde. Vatandaşlar bağırıp çağırıyor ama bir yaz sezonu süren bu tepkiler sonuca ulaşamadan yazlıkçılar evlerine dönünce, şikayetler de Eylül sonunda kesiliyor. İşte bu döngünün farkında olan yöneticiler, her yaz biraz tedirgin oluyorlar, “acaba” diyorlar ama “nasılsa sezon sonu susarlar” rahatlığıyla davranıyorlar sonuçta. Derelerin kirlilik taşıyan kanallara dönüşmesi, özel veya kamusal arıtma tesisinin yetersizliği, trafik ve diğer tüm alt yapı sorunları için asla acele etmiyorlar. “Nasılsa Eylül’de susarlar, seneye Allah kerim” tarzı bir yönetim bu. Fakat her mevsimde inşaat ruhsatları vermeye de devam ediliyor. Hiçbir sınırlama yok bu konuda, para geliyor ne de olsa oradan. Müteahhitlerin de acelesi var doğrusu, satın aldıkları arazideki zeytin ağaçlarını üstünde bulunan ürünün toplanmasını bile beklemeden yerinden kopartıp çıkartarak temel kazısı yapmaya başlıyor, ağaçları taşıma zahmetine bile girmiyorlar. “Parası neyse veririz” tarzı bir kazanç hırsı bu da.

 

CEHALET VE PARA HIRSI KOL KOLA YÜRÜYOR…

İşler böyle olunca da, Körfez’de veya Edremit’te hiçbir şey değişmiyor. Bu yaşanana “makus talihimizi yenemiyoruz” diyerek mi bakmak gerekiyor şimdi? Yoksa eleştirip de gerçekçi çözümler istemek mi doğru olan? İsteyen beğenmeyebilir, ben böyle bir “kader” yaşamamız gerektiğine inanmıyorum. Cehalet ile para hırsı kolkola girmiş, günümüzü ve geleceğimizi mahvetmeye çalışırken, susmak “insani” bir tepki olabilir mi? Vatandaşlık sorumluluğu ile böyle bir duruma katlanılır mı? Vatandaşlar bu halden rahatsızsa, seçilmiş veya atanmış yöneticilerin de bir “rahatlık” içinde olmamaları gerekmiyor mu? Temel sorunlar, çevre kirliliği ve doğa talanı devam ederken, makyajla uğraşılabilir mi? Güre sahil dolgusu ve “kordon” imali, Altınkum sahil düzenlemesi referans oldu ya, şimdi Altınoluk’ta cadde düzenlemesi adıyla sahillere biçim verilmeye çalışılıyor. İş neredeyse bitti ama vatandaşın gerçek ihtiyacının cadde değil de sahil olduğunu anlamadı ya da anlamak istemiyor Büyükşehir Belediyesi yetkilileri. Akçay sahiline de dolgu yapılıyor. Resmi gerekçe “kıyı ve sahil alanında kuvvetli fırtına ve dalga nedeniyle hasar oluşan bölgede vatandaşların can ve mal güvenliğini ivedilikle sağlamak amacıyla kıyı erozyonunun daha fazla ilerlemesi ve yaz sezonunun gelmesi nedeniyle geçici olarak ıslah çalışmaları yapılmıştır” şeklinde ifade ediliyor. Üstelik 2024’de kiracılığı bitecek olan bir yerel yönetim olarak yapıyorlar bu işleri. Basına verilen demeçlerde ise durum “sahilleri halka açmak” olarak gerekçelendiriliyor. Hangisine inanmak isterseniz? Bütün bu sahi makyajları, temel sorunların çözümüne değil, bir avuç rantiyecinin, iş kapmak peşinde koşan yeni işletmeci adaylarının dışında hiç kimseden de alkış almıyor haliyle. Ne diyelim şimdi, gerçekleri söylemeyelim mi?

 

BU YIL DA AYNI FİLMİ İZLEYECEĞİZ…

Edremit’in tam teşekküllü bir hastanesi bile yok hala ama yeni ve kocaman bir Kaymakamlık binamız olacak yakında. Bir tepede vaktiyle bizim paramızı harcayarak yapılan anfitiyatro çürüyor, bir başka tepede yine bizim paramızı harcayarak yapılan cami temeli çoktan çürüdü ve yıkıldı ama çevresindeki toplumsal çürümeye hala bir çare bulunamıyor. Dereden çıkan kokuyu engellemek için balçık taşımanın yetmeyeceği en başından beri belliydi. Kirliliğin sebepleri giderilmeden mevcut birikimi kamyonlarla taşımak asla yeterli olamaz ama şimdi de farklı bir takım hayallerle Ülkü Yolu’nu sahile ulaşımda ana artellerden biri haline getirmeye çalışıyor Büyükşehir Belediyesi. Karayolu üst  geçidi imal edemiyorlar ama “göbek” imaliyle yetinmemiz gerekiyor. Sulak alana OSB yapma işi de, arıtmanın taşınması da takıldı kaldı bildiğiniz gibi.

Tek tek sayarak uzatmak istemiyorum. Sonuç olarak söyleyeceğim ise çok kısa ve basit: Yine Mayıs ayının sonuna geldik ve havalar ısındı değerli yöneticiler. Bu sene de aynı filmi mi koyacaksınız vizyona. Yoksa 31.03.2024’ü düşünüp de gerçek çözümleri mi gündeminize alacaksınız? Artık hepimiz güzel şeyler görmek ve güzel işlerden bahsetmek istiyoruz.

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
DOĞUSUNDA KARA DUMANLAR… BATISINDA KÖTÜ KOKULAR!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!