BU KÖYLÜLER BIKTI ARTIK NECDET UYSAL’IN TOZUNDAN DUMANINDAN

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Seçimler yaklaştıkça, çeşitli şirketlerin doğa talanı girişimlerine dair ülkemizin dört yanından farklı haberler geliyor. Haliyle, bunlara karşı direnişler ve mücadeleler de artıyor. Üstelik sadece “çevreci” denilen vatandaşlar da değil; artık bahçesini, bağını, tarım alanını, merasını, suyunu, yani geleceğini korumaya çalışan herkes bu mücadelenin içinde. Köylüler, koca nineler, başı bağlı teyzeler özellikle en ön saftalar. Kendileri, çocukları ve torunları için yaşam alanlarını savunuyorlar. Çünkü bir aileye yeterli olabilecek bahçe veya tarlanın doğadan kazanılıp zirai faaliyete uygun hale getirilmesi bile, neredeyse bir ömür sürüyor. Oysa iş makinesi gelip bir saatte kesip atıyor her şeyi. Merası elinden alınınca, köylünün hayvanları aç kalıyor ve kesime gönderiliyor. Fakat yarın neyle geçineceğini bilemiyor. Mesele bununla da kalmıyor aslında, bu türden işletmeler, zamanla etrafındaki yaşam alanını da ziyadesiyle etkiliyor. Tüm çevresinde tarımı ve hayatı bitiriyor, herkesi göçe zorluyor.

 

 

ŞİRKETLER YASAYA KARŞI AÇIKÇA HİLE YAPIYOR

Bu konu çok ciddi boyutlara geldi. Zeytin Yasası delinemeyince, hülle yapılıp maden yönetmeliği değiştiriliyor mesela. ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) sürecine bile gerek bırakılmadan, ilgili alan küçük bölümlere ayrılarak ve valilik oluruyla işlem başlatılıp, ağaçlar köklenmeye başlanıyor. Yasaya karşı hile yapılıyor şirketler açıkça. Bilirkişilerin ‘ekolojik yıkım’ dediği işlerde bile, hemen yeni heyetler oluşturularak hedefe ulaşmaya çalışılıyor mesela.

Bir kamu kurumu çok ciddi gerekçelerle olumsuz görüş bildirirse, ısrarla yeniden görüş talep ediliyor ve “buna rağmen yapılmak isteniyorsa” diye başlayan garip yanıtlarla o proje sürdürülüyor. Bu konularda hayatın olağan akışına, mantığa ters ve çok karmaşık, çok zorlama yöntemlerle yürütülüyor her şey. Tam bir karmaşa var ortada. “Aman seçimler gelmeden kapalım şu işi”, “arttıralım ruhsat alanını” deniliyor mesela. Para uğruna doğayı katletmekte sakınca görmeyenler, özellikle bu dönemde çok faal. Bir türlü de akıllanmıyorlar aslında. Kendi çıkarları uğruna dağı, ormanı, tarım alanını, ovayı, su kaynağını, dereyi, insanı veya diğer canlıları gözleri bile görmüyor. Geleceğimizi yok ediyorlar.

 

 

ÇEVRE MÜCADELESİ VE ANKARA GERÇEĞİ…

Peki vatandaşlar ne yapsın? Elbette haklarını savunacaklar. Bazı siyasetçilerin, yüzlerine kötü bir ifade yerleştirerek ve sanki zararlı birilerinden söz edermiş gibi “çevreci” diye sözünü ettiği insanlar; günümüzde sadece yaşam ve geçim alanını, hatta sağlığını savunmak isteyen vatandaşlardan oluşuyor. Çevreciler de her gün iktidarın aldığı kararlara bakarak, ne kadar haklı bir çizgide olduklarının, ne kadar doğru şeyler söylediklerinin ispatlandığını görüyor. Ülkemizde çevre için verilen mücadelelerin temelinde, esas olarak ve doğrudan bu “Ankara” gerçeği yatıyor ne yazık ki.

Seçilmiş siyasetçiler açısından, masa başından bakılınca “güzel ve kazançlı” görülen her girişim; sahadaki tüm tarafların ve vatandaşların görüşü alınmadan destekleniyor, bunca karışıklık da bu nedenle yaşanıyor aslında. Bürokratlar ise artık çoğu kez siyasetçinin arzusu yönünde çalışıyor, ona uyuyor. Ankara’ya rağmen gerçekleri söyleyenler azınlıkta kalıyor. ÇED süreci çok uzun süredir aksak işliyor. Vatandaş çoğu kez, şirket sahada çalışmaya veya arazi toplamaya başladıktan sonra konuyu öğrenebiliyor. O vakit de, “devlet istemiş, ne yapalım?” şeklinde oluyor genel kabulleri. Kendi taleplerinin de dinlenmesi ve dikkate alınması gerektiğini bile bilmiyor pek çoğu. Bilinen yerlerde ise o kadar çok ayak oyunuyla karşılaşıyorlar ki, ne zamanları, ne imkanları, ne de paraları şirketlere karşı yeterli olamıyor. Bütün bu tezatları görmek istemeyen bir yönetim anlayışı var Ankara’da.

 

 

HAVRAN KOCASEYİT’TEKİ KALKER OCAKLARI…

Yanı başımızda da oluyor böyle adaletsiz işler. Bir örneğini Havran’ın Kocaseyit kırsal mahallesinde görüyoruz mesela. Vatandaşlar orada yapılanlardan yana çok dertli, zira kalker ocakları, köyün yaşamını 16 senedir doğrudan etkiliyor. Gölügören mevkiine yerleşen Uysal şirketinin faaliyetleri sonucunda, hem üretim ve hem de taşıma aşamasında meydana gelen yoğun toz, köyde her yanı kaplamış durumda. Bebeklikten başlıyor insanlar bu tozu solumaya. O nedenle solunum yolu hastalıkları  artıyor.

Başta zeytin olmak üzere, bitkilerin çiçeklenme evresi ise toz nedeniyle daneye geçemeden sona eriyor çoğu kez. Hayvanlar da tozdan etkileniyor. Yavrulama düzenleri bozuluyor, ciğerleri tozla doluyor. En önemlisi, köyün yegane su kaynağı işletme sahası içinde kaldığı ve köye su taşıyan borular sürekli olarak iş makineleri tarafından kırıldığı için, çeşmelerden bozbulanık bir sıvı akıyor su yerine. Öyle ki, köylüler sürekli olarak pet şişelerle dışarıdan su temin etmek zorunda kalıyorlar.

 

 

OCAKLARIN TOZU KÖYÜN BAŞININ BELASI…

2006’dan bu yana Uysal şirketinin yarattığı bu çileye katlanan Kocaseyit köylüleri, sonunda dayanamayıp Ağustos 2018’de direnişe başlamış ve yollarını şirket kamyonlarına kapatmışlardı. On gün kadar sürdü bu direnişleri, jandarma gelip zorla açtı yolu. Köylüler ve çevreciler ise bir basın açıklamasıyla durumu bütün ülkeye duyurdular. Bunun üzerine, mülki ve idari yönetim devreye girmek zorunda kaldı. Çözüm olarak köyün etrafından dolaşan bir çevre yolu açıp kamyonların verdiği zararı azaltmaya çalıştılar, yol kaplamasını da yaptırdılar. Şirketin toza karşı önleyici sulama ve filtre işlemi yapmasına dair söz de verdiler. Fakat direniş bitince, yollar yüksek tonajlı kamyonlarla bozuldu, branda bile çekilmedi araçlara, toz önlemleri ihmal edildi ve sorun tekrar yaşanmaya başlandı.

Bu arada, kendi meşruiyetini sağlama almak için Uysal, o zamanlar başkanı olduğu Burhaniye Belediyesi için de aynı bölgeden bir ruhsat almaya çalıştı. Fakat Zeytin Yasası’ndaki “3 km. uzakta olma” şartına uyamadığı için bunu başaramadı. Oysa 2005’de her nasıl yaptıysa aynı yasanın geçerli olmasına rağmen, kendi şirketi için ruhsat alabilmişti? Buna dayanarak da çalışmalarını sürdürdü. Şimdi kendisi artık belediye başkanı değil ama şirketi Kocaseyit köyünün dağını taşını kırıp elemeye, tozunu köyün başına bela etmeye devam ediyor. Üstelik tek başına da değil şimdi. Yıldırım şirketi de aynı alanda bir taşocağı çalıştırıyor. Zaten köye çıkan yollar Uysal ve Yıldırım logolu kamyonlarla dolu. Köylülerin aktardığına göre, yine aynı sahada ruhsatlı alanı olan Kafkas şirketi de yakında faaliyete başlamaya hazırlanıyor. Bu durumda köyün başında bir değil, tam üç dert olacak. Şirketler çalıştıkça, sorun da büyüyecek. Zira “çalışın ama toza önlem almanız şart” diyen yok. Yönetmelikler kağıt üstünde kalıyor. Bir kamu kurumu veya yerel yönetim de çıkıp “artık yeter, ya kurala uyun, ya da çekip gidin” diyemiyor. Bu durumda yakında köyü terk edenler artacak ve her sene anmalar yapılan Seyit Onbaşı’nın kabri bile muhtemelen tozla kaplanacak.

 

 

ÇED SÜRECİ DURDURULDU AMA ESKİ RUHSATLA ÇALIŞMAYA DEVAM…

Havran’ın başında pek çok sıkıntı var ama konu buradan açılmışken bir de yıllardır Büyükdere ve Küçükdere kırsal mahallelerinin çektiği çileye değinmek lazım. İki köyün arasındaki koca tepenin yamacına, Çaltıçukuru mevkiine 1989 yılında yerleşen Uysal şirketi, 33 senedir bu bölgedeki yaşam alanını da toza bulayıp çekilmez hale getirmekle meşgul. Kalker madeni o tepenin bir bölümünü kesip yutmuş durumda şimdi. Kırma eleme tesisleri de çalışır vaziyette. Geçtiğimiz 23 Aralık günü, bu bölgedeki geleceğini sağlama almak amacıyla sahasını genişletmek ve tesisini de büyütmek için Uysal’ın başlattığı yeni ÇED sürecinin “Halkın Bilgilendirme Toplantısı” yapılacaktı. Fakat toplantı günü, Kaymakamlık’tan gelen telefonlarla toplantının iptal edildiği duyuruldu.

Birkaç saat sonra da Balıkesir Valiliği, ÇED sürecinin sona erdirildiğini açıkladı. Şirketin talep ettiği alanda, orman ve zeytinlikler vardı ve bu nedenle de Tarım ve Orman İl Müdürlüğü olumsuz görüş bildirmişti. Bu sefer aklın ve bilimin üstün gelmesine sevindi köylüler. Gelecekleri daha fazla kararmayacaktı hiç olmazsa. Fakat Uysal’ın şirketi, halen eski ruhsatına dayanarak orada çalışmasına devam ediyor. İki köyün de, bu alana uzaklığı sadece 200 metre kadar. Patlayıcılar nedeniyle evler sallanıyor, fırlayan taşlar da hayati tehlike yaratıyor. Kırma-eleme tesisinden ve mamul stok alanından çıkan toz ise, lodos estiği zaman Küçükdere’nin, çoğunlukla poyraz estiği zaman ise Büyükdere’nin üzerine yağıyor. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler, burada da tozdan çok etkileniyor. Yaşam ve tarımsal faaliyet giderek sürdürülemez hale geliyor. Şirket toza karşı yeterli önlemleri almıyor, “maliyet artışı” savunmasına girişiyor. Köylüler bu nedenle, mevcut ruhsatın da artık iptal edilmesi ve kalker ocağının kapatılması gerektiğini söylüyorlar. Zira bu işletme nedeniyle yakında köydeki yaşam dağılma noktasına gelecek.

 

ÇEVRE BAKANLIĞI BU İŞLETMEYE NASIL ÇED OLUMLU KARARI VERDİ?

Bunu istemeye hakları var mı? Elbette ki var. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bu işletmeye nasıl “ÇED olumlu” kararı verdiğini, yıllarca itirazlarının nasıl görmezden gelindiğini merak ediyorlar. Esaslı bir teftiş yapılmasını ve kendi yararlarına bir takım girişimlerde bulunmasını bekliyorlar. Toz, kader olabilir mi köylüler için? Kalker ocağının çalışmaya devam etmesi uğruna, tarımsal üretim yok sayılabilir mi? Toz önleyici tedbirler maliyet nedeniyle alınmıyorsa, köylüyü yok sayarak üretim devam ettirilebilir mi? Köylü toprağını bırakıp kaçacağına, mevcut yasa ve yönetmeliklere uymayan şirketin bu sahadan çekip gitmesi gerekmiyor mu? ÇED’i verip, sonra ortaya çıkan sonuçları takip etmeyen bir bürokrasi yanlış yapıyor. Hiç olmazsa “bunca tozun sebebi nedir?” diye sormaları gerekmiyor mu? Köylüye “haliniz nedir, sıkıntılarınız sebebi nedir?” demeyen siyasetçiler kadar, bu bürokratlar da hatalı davranıyorlar ne yazık ki. Siyasetle iç içe olan yatırımcıyı kollayıp, vatandaşın derdini çözmemek olacak iş midir?

 

Evet seçimler yaklaşıyor, evet doğa talanı girişimleri artıyor ama sandığa gidenler de bu yaşatılanları asla unutmayacaklar haliyle. Bunların hesabı er ya da geç mutlaka sorulacaktır vatandaş tarafından.

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
BU KÖYLÜLER BIKTI ARTIK NECDET UYSAL’IN TOZUNDAN DUMANINDAN
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!