Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Balıkesir Şubesi, “Laik ve Bilimsel Eğitim” Konulu söyleşi düzenledi. Ünlü Yazar öner Yağcı, Emek Sinemasında halka açık yapılan söyleşide, Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan günümüze eğitim konusunda bilgiler verdi. Tevhidi Tedrisat ve harf devrimi sürecinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Mustafa Necati’nin getirmek istediği ilerici eğitim sisteminin, Milli Eğitim bakanları Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel, İlköğretim Genel Müdürü, köy enstitülerinin mimari İsmail Hakkı Tonguç ile sürdürüldüğünü, ancak bu sistemden yıllar geçtikçe eser kalmadığını söyledi. Günümüzde, Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) gibi projelerle eğitimin çağın gerisinde kaldığını kaydetti.
Söyleşinin açış konuşmasını yapan ÇYDD Balıkesir Şube Başkanı İsmail Erten, Milli Eğitim Bakanlığının eğitimi gözden çıkardığını öne sürüp, “Sevgili gençler, bugün konumuz eğitim. Ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullarda, bugünkü Milli Eğitim Bakanlığı, bugünkü yöneticiler eğitimi gözden çıkarmış durumdalar. Dünyada diktatörler, toplumları, yoksul ve cahil bırakarak yönetirler. Bu hükümet, bu yönetim cahillik üzerine oynuyor. Okulları onun için işlevsiz hale getirdi. Bugün ÇEDES adı altında bütün okullarımızı tarikatların kucağına itti, eğitimden vazgeçti. Eğitimsiz bir toplum, yoksul bir toplumu yönetmeye soyunuyorlar. Biz de buna karşı direnen bir derneğiz” dedi.
“2 Milyon üniversite öğrencisi eğitimden vazgeçti”
Erten, halkın giderek yoksullaştığı ülkemizde bugün 2 milyon üniversite öğrencisinin eğitimi bırakmak zorunda kaldığını hatırlatıp, “Üniversiteye kaydını yaptırdığı halde iki milyon öğrenci eğitimden vazgeçti. Kaydını yaptırdığı halde neden vazgeçmiş olabilir? Geçinemediği için. Yurt bulamadığı için. Üniversite harcını karşılayamadığı için. Bu yıl 500 bin öğrenci liseden mezun olduğu halde üniversiteye başvurmuyor. 1 Milyon 500 bin öğrenci zorunlu eğitim olduğu halde zorunlu eğitimin dışında kaldı” diyerek, eğitimde gelinen noktayı anlattı ve yazar Öner Yağcıyı, Laik ve Bilimsel Eğitim konusunda bilgi vermeye çağırdı.
Öner Yağcı, cumhuriyet kurulduktan sonra başlayan aydınlanma hareketi ve milli eğitimin gelişmesi için yapılan çalışmalardan, günümüzde çağın gerisinde kalan eğitim sistemi ile ilgili bilgiler verdi. Bir taraftan Türkiye’yi Arap ülkelerine çevirmek isteyenlerle, biz Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş dünyanın en uygar ülkesi haline getireceğiz diyenlerin mücadele ettiğini anımsatıp sözlerini şöyle sürdürdü: “Ve ne yazık ki aydınlık karanlığa yenilmeye başladı. İşte bugün yaşadığımız yenilginin içinde bulunduğumuz alacak karanlıktan çıkıp artık kopkoyu bir karanlığa dönüşmüş olan günlerin temeli 1940’lı yıllarda atıldı. Uğur Mumcu, 40’ların Cadı Kazanı adlı kitabında o günleri öyle bir anlatıyor ki, sanki bugün yaşanmış olan ne varsa sanki o gün yaşanmış gibi. Her şeyin temelinin o günlerde atılmış olduğunu görüyor ve gösteriyor bize. Fransız Devrimi ile bambaşka ufuklar açılmış. O döneme kadar hep dinlerin egemenliğinde olan eğitim el değiştiriyor. O zamanda Türkiye’ye bakıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği. Selçuklu egemenliği, Anadolu topraklarındaki son imparatorluklara, son egemenliklere bakıyoruz, eğitim dediğimiz şey dinlerin egemenliğinde, medreselerde. Medreselerde, imamlar, hocalar ders veriyor, istediği şeyi öğretiyor, istemediğini öğretmiyor. Öğrettiklerinin içerisinde bilim kesinlikle yok. Erkek var kadın kesinlikle yok. Karma eğitim denilen bir şey yok. İnsanları nasıl şeyhlere, hocalara biat ettirebilirimin anlatıldığı kurumlar var. Türkiye’de de yaşadığımız topraklarda da bu var. Eğitimle ilgili Fransız Devrimi’yle birlikte bütün dünyaya bir rüzgar savruluyor. Fransız devrimini gerçekleştirenlerden bir eğitimci çıkıyor ve insanların nasıl eğitilirse insan olma yolundaki adımlarını daha şiddetli, daha kuvvetli, daha güçlü atarlar diye birtakım uygulamalar öne sürüyor. Dünyanın her yerinde, kendi ülkelerinin koşullarına göre eğitimde biz neler yapabiliriz arayışı başlıyor. Biz ÇEDES’e gelirken neler yaşadık? Eğitim tarihimizde şunlar bunlar oldu diye anlatmanın bir değeri yok gibi görünebilir. Geçmişte onlar yaşanmış. Geçmişte onlar olmuş. Önemli olan geçmiş değil. Bugün biz ne yapacağız sorusunun yanıtını vermek gerekir. Bırak şimdi geçmişi. 1930’larda şu olmuş 1950’lerde bu olmuş diye geçmişi anlatmanın bir anlamı yok dememeli, geçmişten dersler çıkarmalıyız. Bugün ne var anlatacak bir şey yok. Çünkü siyasal iktidar kimlerin elindeyse, istediği gibi bir eğitimi verdirmek için uygulamalar yapıyor. Biz bugüne nasıl geldik? Niçin geldik? Niçin bu karanlığı yaşıyoruz? Sorusunun karşılığını dünde bulup insanlığın çeşitli tarihsel dönemlerinde, çeşitli coğrafyalarda başkaları nasıl yaşamış? Karşılarına çıkan sorunların üstesinden nasıl gelmişler? Sorusunun karşılığını doğru verebilirsek, bunları bir ders, bir deney çıkarma anlamında bugüne getirmeyi başarabilirsek, bugün karşımızdaki karanlığı aşmada elimizde mücadele yöntemlerinin neler olduğunu doğru algılamış oluruz” diye konuştu.
Öner Yağcı, cumhuriyet döneminin ilk yıllarında kadınların yüzde 1’i, erkeklerin ancak yüzde 10’unun okuma bildiğini, bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924’te Milli Eğitim Bakanlığına Mustafa Necati’yi getirdiğini belirtip, “Mustafa Necati çok güzel işler yaptı. 39 yaşında öldüğünde, Atatürk’ün ağladığına tanıklık edenler var. Çünkü bir yoldaşını kaybetti. Cumhuriyete, çağdaşlığa, inanmış, gerilla savaşından, gazeteciliğe, pek çok alanda bilgili. Yaptığı bakanlıklarda kısa sürede çok işler başarmış. Mustafa Kemal Atatürk, devrimleri gerçekleştirirken Mustafa Necati’yle buluşmuş olması muazzam bir şans. Mustafa Necati’nin millet mektepleri açılacağı, insanlara okuma, yazmayı öğretme kampanyasının yurdun dört bir yanında uygulayacak olan millet mekteplerinin açılacağı gün apandisitten hayatını kaybetmesi de büyük şanssızlık. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Necati’nin attığı adımlar sadece işte ben şu mektebi açtım diye söylediği şeyler değil. Öğretmen okullarıyla ilgili ihtiyaç ne? Toplumun ihtiyacı öğretmen. Öğretmen öğretecek. Dolayısıyla öğretmen okulları, öğretmen yetiştiren kurumlara öncelik veren bir anlayışla Mustafa Necati Bey’in gerçekleştirdiklerinden sonra yeni Milli Eğitim Bakanı bulunamıyor. 1932’deDoktor Reşit Galip bakan oluyor ve Mustafa Necati dönemindeki kadrolara birilerini de katarak birkaç yıl içerisinde canlandırmaya çalışıyor ama o da erken ölüyor. 1934’ten eğitim tarihimizin en görkemli adımlarının atıldığı günler başlıyor. Saffet Arıkan Milli Eğitim Bakanı oluyor ve İsmail Hakkı Tonguç’u ilköğretim Genel Müdürü yapıyor. İsmail Hakkı Tonguç, köy enstitülerini açıyor. Milli eğitimde yükseliş, Mustafa Necati ile başlıyor, Doktor Reşit Galip’le devam ediyor, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile doruğa çıkıyor” dedi. Yağcı, eğitim sistemin günümüzde geldiği durumu anlattı. Eğitimin, laik, bilimsel, karma, uygulamalı ve parasız olması gerektiğine dikkat çekerek söyleşiyi sonlandırdı. Yazar, Kitaplarını imzalarken, okuyucularının sorularını da yanıtladı.