Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İslam ve Müslüman karşıtı söylemler, günümüzde batılı siyasetçilerin başarısızlıklarını örtmek için başvurdukları en kullanışlı aparatlardır. Yakın zamanda gündeme getirilen ‘Fransız İslam’ı’, ‘Avrupa İslam’ı’, ‘Avusturya İslam’ı’ gibi kavramlar, bunun en son örnekleridir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un başını çektiği bu tür girişimlerin esas gayesi, İslam’la ve Müslümanlarla hesaplaşmaktır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca online olarak düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye ve gözlemci ülkelerin Diyanet İşleri Bakanları, Başkanları, Başmüftüleri İstişare Toplantısının açılışına video mesaj gönderdi.
Erdoğan; mesajında, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un başını çektiği bazı batılı ülke liderlerinin “Fransız İslam’ı”, “Avrupa İslam’ı”, “Avusturya İslam’ı” gibi kavramları gündeme getirmelerinin sebebinin İslam ve Müslümanlarla hesaplaşmak olduğunun altını çizdi.
“Müslümanlar olarak bir birimizi daha fazla dinlememiz gerek”
Dünyanın tamamını etkileyen korona virüs salgını sebebiyle bu sene toplantıları dijital platformlar vasıtasıyla gerçekleştirmek zorunda kaldıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu vesileyle salgında hayatını kaybeden kardeşlerime Allah’tan rahmet, hastalarımıza acil şifalar temenni ediyorum. Mevla’dan bizi ve tüm insanlığı bu virüs musibetinden bir an önce kurtarmasını niyaz ediyorum. Videokonferans yoluyla da olsa İslam dünyasının siz mümtaz âlimleriyle bir araya gelmekten büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Bu anlamlı toplantının icrasında görev alan herkese teşekkür ediyor, istişarelerimizin ülkelerimiz, İslam ümmeti ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum” diye konuştu.
Müslümanların birbirleri ile daha çok istişare yapması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, “Rabbimiz, hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de, ‘Onların işleri aralarında şûrâ iledir’ buyuruyor. Peygamber Efendimiz ise bir hadis-i şeriflerinde; ‘Allah istişareyi ümmetim için bir rahmet kıldı’ diyor. İçinden geçtiğimiz bu sancılı ve imtihanlarla dolu dönemde, Müslümanlar olarak bir birimizi daha fazla dinlememiz, daha sık fikir alışverişinde bulunmamız gerektiğine inanıyorum. Bu tarz toplantılar, bir birimizi daha iyi anlamamıza imkân vermenin yanı sıra meselelerimizi özgürce konuştuğumuz çok kıymetli platformlardır. Bilhassa inancımızda ‘Peygamberlerin varisleri’ olarak tavsif edilen siz âlimlerimizin bir araya gelmesi, görüş teatisinde bulunması çok önemlidir. Görüş ayrılıklarımızı bir yana bırakıp, çeşitli zeminlerde istişare kültürünü yaygınlaştırdığımız ölçüde sıkıntılarımıza çözüm üretebiliriz. Farklılıklarımızdan ziyade ortak noktalarımıza, ortak meselelerimize yoğunlaştığımız müddetçe sorunlarımızın üstesinden gelebiliriz. ‘Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır’ ikazına uygun şekilde saflarımızı sıklaştırdığımız, birbirimize kenetlendiğimiz sürece, dünya ve ahiret saadetine kavuşabiliriz. Buradaki her bir kardeşimin tecrübesinin, tavsiye, tespit ve eleştirilerinin, şahsım başta olmak üzere Türkiye’deki tüm dostlarınız için çok değerli olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Sizlerden omuzlarınızda taşıdığınız yükün ağırlığıyla mütenasip olarak, yolumuzu ve ufkumuzu aydınlatan, cihanşümul kardeşliğimizi güçlendiren kararlara imza atmanızı istirham ediyorum” ifadelerini kullandı.
“Bizim ne Sünnilik ne de Şiilik diye bir dinimiz vardır; bizim dinimiz İslam’dır”
Müslümanların terörden açlığa, cehaletten gelir adaletsizliğine, iç kavgalardan tefrikaya pek çok çetrefil sorunla yüzleştiğini belirten Erdoğan, “Yemen’den Suriye’ye, Afganistan’dan Libya’ya gönül coğrafyamızın birçok bölgesinde maalesef kan, gözyaşı ve istikrarsızlık kol geziyor. Asırlar boyunca insanlığa ışık tutan; ilim, hikmet ve barışla anılan kadim İslam beldelerinden, bugün, ne yazık ki feryatlar yükseliyor. Dünya genelinde her gün ortalama bin Müslüman kardeşimizi teröre veya şiddete kurban veriyoruz. Bilhassa ırkçılık, kavmiyetçilik, mezhepçilik ve terör fitnesi, İslam âlemini içeriden çökerten sorunlar haline gelmiştir. Ölenin de öldürenin de ‘Allah-ü ekber’ dediği bir tabloyu bizim kabul etmemiz, içimize sindirmemiz asla mümkün değildir. ‘Haksız yere bir insanı öldürmeyi tüm insanlığı öldürmek’ olarak kabul eden bir dinin mensupları katliam yapmaz, yapamaz. Peygamber Efendimiz bir Müslümanın nasıl olması gerektiğini tanımlarken ‘Müslüman, diğer Müslümanların dilinden ve elinden selamette olduğu kişidir’ diyerek, gayet net sınırlar çizmiştir. Şayet bugün Müslümanlar kardeş kavgasına tutuşmuşsa, bunun sebebi Veda Hutbesindeki ‘Benden sonra küfre ve sapkınlığa düşüp birbirinizin boynunu vurmayın’ emrine riayet edilmemesidir. Şayet bugün Müslümanlar Irak’tan Yemen’e etnik ve mezhep temelli kavgalarla tüm enerjilerini tüketiyorsa, bunun en büyük nedeni Efendimizin ‘sıkı tutunun’ buyurduğu Kur’an ve Sünnetten uzaklaşmamızdır.
Daha önce ifade ettiğim gibi; bizim ne Sünnilik ne de Şiilik diye bir dinimiz vardır; bizim dinimiz İslam’dır. Müslüman olmak, âlemlere rahmet olarak gönderilen kutlu Nebî’ye ümmet olmak bize şeref olarak yeter. Allah’a kulluğun dışında bir paye arayan kimse büyük bir gaflet içindedir. Biz üstünlüğün malda, mülkte, ırkta değil; takvada olduğuna inanıyor, böyle iman ediyoruz. İslam toplumlarını içten içe kemiren bu fitnelerin ortadan kaldırılmasında, siyasilerle beraber özellikle siz âlimlerimize çok önemli görevler düşüyor. Bunun için öncelikle Allah’ın ipine sımsıkı sarılacak, fitneye düşmeyecek, kardeşliğimize asla halel getirmeyeceğiz. Emperyalistlerin bizi Şii-Sünni, siyah-beyaz, Türk, Kürt, Arap, Farisî diye bölmesine müsaade etmeyeceğiz. Birbirimizi etnik kimliğinden, kabilesinden, ırkından dolayı değil; sadece ve sadece Allah için, Allah’ın rızası için seveceğiz. Günlük siyasi tartışmaların ümmet bilincimizi gölgelemesine, aramızdaki kardeşlik hukukunu zedelemesine asla izin vermeyeceğiz. Unutmayalım ki ‘kâinat boşluk kabul etmez.’ Hak ve hakikatin geri çekildiği yeri hemen batıl işgal eder. Özellikle dini konularda boşluğun sonu dünya ve ahirette hüsrandır” açıklamasında bulundu.
“Pek çok problemin gerisinde İslam’ın doğru bilinmemesi vardır”
İnsanların, dini alandaki susuzluklarını sahih kaynaklardan giderememesi durumunda DEAŞ, FETÖ, El Şebab, Boko Haram gibi terör örgütlerinin, İslam’a mugayir sapkın yapıların pençesine düşeceklerini belirten Erdoğan, “Bugün sosyal hayatta yüzleştiğimiz pek çok problemin gerisinde İslam’ın doğru bilinmemesi ve doğru anlaşılmaması vardır. Dinimizin cihanşümul ilkeleri ile hayatın gerçeklikleri arasında güçlü ve muhkem bir bağ kurulması bu bakımdan çok mühimdir. Ülkelerimizden başlayarak tüm dünyada sahih İslam anlayışının yayılması ve dinimizin hakiki mesajlarının duyurulması büyük önem arz ediyor. Yeni medya araçlarını kullanarak bu konuda hepimizin gayret sarf etmesi gerekiyor” dedi.
“Macron’un başını çektiği bu tür girişimlerin esas gayesi, İslam’la ve Müslümanlarla hesaplaşmaktır”
Müslümanların içinde bulunduğu üzücü manzaranın emperyalistlere ve İslam düşmanlarına cesaret verdiğinin altını çizen Erdoğan, mesajını şu sözlerle tamamladı:
“İslam’ın yükselişinden rahatsız olanlar, bizzat kendilerinin sebep olduğu krizleri öne sürerek, dinimize saldırmaktadır. İslam ve Müslüman karşıtı söylemler, günümüzde batılı siyasetçilerin başarısızlıklarını örtmek için başvurdukları en kullanışlı aparatlardır. Yakın zamanda gündeme getirilen ‘Fransız İslam’ı’, ‘Avrupa İslam’ı’, ‘Avusturya İslam’ı’ gibi kavramlar, bunun en son örnekleridir. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un başını çektiği bu tür girişimlerin esas gayesi, İslam’la ve Müslümanlarla hesaplaşmaktır. ‘Aşırılıkla mücadele’ kisvesi altında terörle muadeleden ziyade; zulme tepki vermeyen, zalime ses çıkarmayan pasif, pısırık, korkak, iddiasız bir Müslüman vatandaş profili hedefleniyor. Dinin sadece evde yaşandığı; sokakta, iş yerinde, çarşıda, sosyal hayatta dine, dini prensiplere ve dini sembollere müsaade edilmediği İslam karşıtı bir sistem kurulmak isteniyor. Dinin devlet eliyle kontrol edildiği, baskı altına alındığı, çok daha vahimi biçimlendirilmeye çalışıldığı bu sistemin adı demokrasi değil, totaliterliktir. Hiçbirimizin, hiçbir Müslüman ülkenin böyle bir hadsizliğe rıza göstermesi mümkün değildir. Dışarıdan sistemli şekilde yürütülen saldırılar, içerden, bu saldırılara zemin hazırlatan hatalar, dinimizin ruhuna asla nüfuz edemeyecektir. Dinin alanını genişletmek ya da daraltmak gibi özden uzak girişimler yerine, dinin özünü anlamaya ve idrak etmeye yönelmek, yeni kapıların açılmasını muhakkak beraberinde getirecektir. Ümmetin ve yeryüzünün umudu olarak gördüğüm siz değerli alim ve münevverlerimizin bu konuda da öncü bir rol üstleneceğine inanıyorum. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken iştirakleriniz için her birinize tekrar teşekkür ediyorum. Rabbim, bizleri Kur’an’ın ve Sünneti Seniyye’nin aydınlık yolundan ayırmasın diyor, sizleri bir kez daha selamların en güzeliyle selamlıyorum. Esselamu aleyküm ve rahmetüllahu ve berekatüh.”