Ergün Aydoğan
Yönetenin görevi sorunları çözmektir. Yönetenin çöz(e)mediği sorunların sorumlusu yönetenlerin dışındakiler yani muhalefet değildir. Türkiye ‘Türk tipi’ tek kişilik yönetim modeliyle içi boşaltılan, etkisiz hale gelen kurumlarıyla, kurumsal akıldan yoksun, kurumları yok sayan bir anlayışla yönetenin ‘anlık’ kararlarıyla yönetilmekte-savrulmaktadır.
21 yılda oluşturulan tahakküm anlayışıyla tabi ki STK (Sivil Toplum Kuruluşları) olarak görülen ‘Tarikat ve Cemaat’ler değil, yok edilen ‘Demokratik Kitle Örgütleri’ ve kontrol altına alınan medya gücüyle kitleleri istediği gibi yönlendirdiği, manipüle edebildiği gibi muhalefeti de etkisizleştirmiştir. Muhalif siyasi aktörleri, muhalif siyaset alanını da iktidar belirliyor. Muhalefet, iktidarın belirlediği siyasi alan dışına bir türlü çıkamıyor, siyaset üretemiyor iktidarın yanlışları karşısında kamuoyu oluşturamadığı gibi, farklı siyasi strateji geliştiremiyor.
Yükselen milliyetçilik dalgasının da etkisiyle ‘inanç ve milliyetçilik’ alanı üzerinden kendisi dışındakileri ‘inançsız ve gayri milli’ ilan eden iktidar ‘gayri milli’ dediği unsurlarla her türlü ilişki kurma hakkını kendinde görüyor, ihtiyacına göre istediği zaman, istediği yerde doğrudan ve dolaylı ilişki kurarken muhalefetin en küçük bir ilişki veya temasında anında gayri milli ilan ediyor. İktidar muhalefeti ilişki biçimine, yanında konumlanmasına göre milli veya gayri milli ilan edebiliyor. Oluşturduğu medya gücüyle de yarattığı algı operasyonlarıyla, harekete geçirdiği mobilize ekipleriyle muhalefet siyasetçileri toplum önüne çıkamaz, şehit cenazelerine katılamaz hale getiriyor.
Emperyalizmin terörle hizaya getirmek istediği Türkiye, emperyal bölme projelerine karşı ‘iç cephe’ bütünlüğüyle direnmesi gerekirken, iktidar hesaplarıyla ‘iç cepheyi’ parçalayarak karşı koyabilmesi güçtür.
Daha önceki seçim dönemlerinde olduğu gibi yine bu seçimlerin stratejisi de bellidir. İktidar ve yanındakiler milli, iktidara rakip olan partiler gayri milli hatta teröre destek olan, teröre güç veren, bölücü, vatan haini olarak suçlanacaktır! Ayrıca olması da gerekmiyor son seçimlerde bizzat Erdoğan’ın ‘velev ki montaj olsun’ diyerek montaj olduğunu kabul ettiği kolaj yapılmış montajlanmış kaset üzerinden meydanlarda rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlamadı mı?
Seçimlere az bir süre kala yüreğimizi dağlayan şehitlerimiz üzerinden, kendi bildirisiyle terörü lanetlediği halde sırf ortak bildiriye imza atmadı diye CHP Genel Başkanı Özgür Özel suçlanıyor, organize güçler tarafından şehit cenazelerine katılması engellenmeye çalışılıyor.
AKP Genel Başkanı Erdoğan Sabiha Gökçen pist açılışında ‘’işte bi tanesi Manisa’da gitmiş güya gövde gösterisi yapacak, ne oldu? Artık bu millet kimin kim olduğunu gayet iyi biliyor. Sabırla inşallah 31 Mart’a hazırlanacağız ve 31 Mart’a öyle hazırlanmalıyız ki, bunlar kapımıza uğramaya inşallah bunların ne yüzleri ne gözleri hiçbir şeyi olmaması lazım. Sizlerden bunu bekliyorum.’’ Şehit cenaze merasimlerinde olduğu gibi, açılış törenlerinde de şehitler siyasetin propaganda aracı haline getirildi.
‘’Eyalet sistemi, federasyon ve özerklik gibi yönetim modelleri serbestçe tartışılmalıdır’’ diyen HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’na tek laf etmeyen iktidar ortağı Devlet Bahçeli, ‘’CHP, DEM kadar milli güvenlik sorunu dur. Özgür Özel aklını başına almazsa sokakta bile yürüyemeyecektir’’ diyerek tehdit etti.
Terör üzerinden Türkiye’yi sopalayan emperyal güçlerin bölme projelerine bu dağınık siyaset anlayışıyla mı karşı durulacaktır?
CHP bugüne kadar birisi hariç tüm sınır ötesi teskerelere destek vermiş, teröre karşı ortak bildirilerin tümüne imza attığı… iktidarın beraber yol yürüdüğü FETÖ terör örgütünün darbesine karşı Yenikapı Mitingine katıldığı halde… iktidarın PKK ve FETÖ suçlamalarından kurtulamamıştır.
İktidar Oslo’da, İmralı’da, Diyarbakır meydanında, Dolmabahçe’de terör aktörleri ve siyasi uzantılarıyla her türlü ilişki içine girmiş, tavizler vermiş olmasına rağmen, muhalefeti teröre destek olmakla suçlamıştır.
CHP yeni bir siyasi strateji kuracak, iktidarın çizdiği alanın dışına çıkacaksa iktidarın yaptıkları, yapmadıkları ve kendi yapacaklarını kitlelere anlatmanın, ikna etmenin yollarını bulabilmelidir!
PKK/FETÖ terör örgütüne sağladığı destek nedeniyle NATO’ya girişine karşı çıkılan İsveç’in terörle ilişkisini kestiğine dair ortada bir emare olmadığı, tamda şehitlerin olduğu günlerde, TBMM Dışişleri Komisyonu ABD ve AB’nin dayattığı İsveç’in NATO’ya katılım protokolü iktidarın isteği doğrultusunda, ortak bildiriye imza atmayan CHP’nin desteğiyle kabul edilmiştir.
İsveç’in NATO’ya katılım oylamasının son terör saldırılarıyla bir ilintisi var mıdır?
İsveç PKK/FETÖ terör unsurlarıyla ilişkilerini sonlandırmış mıdır, yönetenlerin İsveç’e yönelttiği suçlamalar ortadan kalkmış mıdır, bundan böyle İsveç terör örgütlerine destek vermeyecek midir?
İsveç’in NATO’ya katılabilmesi için son sözü TBMM Genel Kurulu söyleyecek.