İHTİYAT AKÇESİNİ YEDİLER KARA GÜN PARASI BIRAKMADILAR

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak ile CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi, Genel Merkez’de ortak basın toplantısı gerçekleştirdi.

 

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Öztrak, şunları söyledi:
Dün Çanakkale Deniz Zaferi’nin 105. yıl dönümü ve Şehitleri Anma Günüydü. Bu toprakların cesur evlatları, bundan 105 yıl önce gönüllerindeki vatan sevgisiyle Çanakkale’de büyük bir zafer kazandı. Ülkemizin temelinde yatan ruh, Çanakkale’de emperyalizme boyun eğmeyen birlik ve beraberlik ruhudur. Bu vesileyle, Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, bu topraklar için canlarını veren şehitlerimizi bir kez daha saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

SALGIN ÇOK HIZLI TIRMANIYOR
Korona Virüsü, başta komşumuz Avrupa olmak üzere tüm dünyayı etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünya Covid-19 Virüsü’nden etkilenen insanların sayısı 191 bine ulaştı. Virüsten kaynaklı ölümlerin sayısı ise 7 bin 800’ü aştı. Türkiye’de de kritik eşik olan, 100 vaka sınırını aştık. Ülkemizdeki vaka sayısı, dün itibariyle 191 oldu. Çok hızlı bir tırmanma süreci yaşıyoruz. Virüsten dolayı iki vatandaşımızı kaybettik. Her şeyden önce, kaybettiğimiz yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, hastalarımıza ise acil şifalar diliyoruz. Hastalığın daha hızlı yayılmaması ve hastalarımızın sağlığına kavuşması en büyük dileğimizdir.

İTALYA’YA BENZEMEMEK İÇİN TEDBİR ALMAK GEREKİYOR
Alınan tedbirlerle, virüsün Türkiye sınırlarına girmesini geciktirdik. Ancak virüs artık Türkiye’de… Ve başlangıçta iyi götürülen süreçte giderek eksiklikler dikkat çekmeye başlıyor. Bu nedenle, Türkiye’nin İtalya’ya benzememesi için gerekli tedbirleri ciddiyetle almak ve uygulamak zorundayız. Bunun için insanlara, ailelere, şirketlere ve devleti yönetenlere büyük görevler düşüyor. Paniğe kapılmadan, akıllıca ve sorumlu hareket etmek zorundayız.

KÜRESEL EKONOMİ, HARİTALANMAMIŞ BİR COĞRAFYADA YÖN BULMAYA ÇALIŞIYOR
Küresel korona salgını insanların sadece canını değil, işini, aşını da tehdit ediyor. Elbette ailelerin canı her şeyden kıymetli, ancak insanların yaşama tutunmasını sağlayan işlerini de korumak gerekiyor. Dünya ekonomisi daha önce görmediğimiz bir durumla karşı karşıya. Bir yanda küresel üretim ve değer zincirleri darmadağınık olurken, diğer yandan küresel tüketim ve yatırımda çöküyor. Küresel sermaye güvenli limanlara doğru geri çekilirken, küresel borsalar, faizler, güven dip yapıyor. Gelişmiş ülkelerin Merkez Bankaları, sistemi ayakta tutabilmek için para musluklarını sonuna kadar açıyor, ancak öyle bir güven bunalımı var ki her yeni tedbir, piyasalarda panik havasını daha da artırıyor. Küresel ekonomi, adeta daha önce haritalanmamış bir coğrafyada, yönünü bulmaya çalışıyor. Burada saydamlık son derece önemli.

KENDİ KRİZİMİZİ YAŞARKEN KORONA TÜRBÜLANSINA GİRDİK
Türkiye bu türbülansa; yaklaşan kış için tedbir almayan, bulduğunu harcayan, işler bozulunca da kendinden başka herkesi suçlayan, liyakatsiz bir yönetimin elinde, korumasız ve çok kırılgan bir ekonomik yapıda yakalandı. İçeride kendi ekonomik krizimizi yaşarken, küresel tsunami kıyılarımıza vurdu. Yüzde birin altında büyüyen bir ekonomi, 8 milyon işsizle bu türbülansa maalesef yakalandık. Hem para, hem de maliye politikasında har vurup harman savurduk. Kötü günler için neredeyse hiçbir manevra alanı bırakmadık.

İHTİYAT AKÇESİNİ YEDİLER, KARA GÜN PARASI BIRAKMADILAR
İktidar, geçen yıl kâr ve ihtiyat akçesi olarak Merkez Bankası’nın 78 milyar lirasına el koydu. Milletin kefen parasını yerel seçimlerde harcadı. Saray bu yılın başında da aynısını yaptı. Ocak ayında Merkez Bankası’nın 41 milyar lirasına el koydu. Bunu da yandaş müteahhitlere geciken ödemeleri yapmak için kullandılar. Şimdi Merkez Bankası kasasında kara günde kullanılacak tek bir delikli kuruş kalmadı. Net döviz rezervlerimiz yılbaşından 17 Mart tarihine kadar yarı yarıya geriledi; 18 milyar dolara geriledi şuanda rezervlerimiz. Bu, 14 Aralık 2006 tarihinden bu yana, görülen en düşük net döviz rezervi. Merkez Bankası’nın SWAP’lar yoluyla aldığı emanet dövizler düşüldüğünde, kasanın tamtakır olduğunu cümle alem biliyor.

RİSK PRİMİ REKOR SEVİYEDE
İşte bu nedenle Türkiye’nin risk primi rekor seviyelere çıktı. Borç temerrüt risk primlerine baktığımızda; Korona salgınının başladığı Çin’de 70, her gün yüzlerce kişinin öldüğü İtalya’da 269, salgının etkilediği bir başka Avrupa ülkesi İspanya’da 168, bize benzeyen ekonomilerden Endonezya’da 233, Brezilya’da 383, Türkiye’de ise risk primi 580 puan. Küresel sermaye tüm dünyada güvenli limanlara sığınıyor. Bu, bizim gibi risk primi yüksek ekonomilerden çıkışı daha da hızlandırıyor. Sene başından bu yana; hisse senedi piyasasından 1,3 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinden ise 2,8 milyar dolarlık yabancı çıkışı oldu. Korona memlekete böyle bir ortamda girdi.

SARAY YİNE ORTADAN KAYBOLDU
AK Parti Genel Başkanı her kritik dönemde yaptığı gibi sarayına kapandı. Ekonomiden sorumlu damat ise sadece tweet attı. İsmi vardı cismi yoktu. Oysa dünya üretim zincirleri ve finans sisteminde, daha önce öngörülmeyen değişikler bir süredir yaşanıyordu. Türkiye; dış ticaret, bankacılık düzenlemeleri ve sermaye hareketleri alanlarında akılcı önlemler geliştirmeliydi. Sarayın ideolojik faiz takıntısının doğrulama çabasıyla, döviz rezervlerini hovardaca harcamamalıydı.
Güzel bir sözümüz var: “Kaptanın iyisi, fırtınalı sularda belli olur.” İyi kaptan hem mürettebatı ve hem de yolcuları yatıştırıp, güven verir. Gemidekilerin psikolojisini fırtınada sağlam tutar. Sonra da gemiyi fırtınanın içinden çekip çıkarır, güvenli limana yanaştırır. Ama gelin görün ki bizim kaptan ne zaman bir fırtına çıksa, dümeni bırakıp, saklanmayı alışkanlık haline getirdi. Erdoğan, her fırtınada ortadan kayboluyor. Ortaya çıktığında ise millete moral vermek yerine, hayal kırıklığına uğratıyor.

YİNE PARTİSİNİN GENEL BAŞKANI OLDU, CUMHURBAŞKANI OLAMADI
Son bir ayda yaşadığımız çalkantı ve fırtınalar bunu açıkça ortaya koydu. İdlib’de 34 askerimiz havadan bombalanıp şehit edildi, askerlerimizin şehadetini Hatay Valisi’nden öğrendik. Erdoğan 3 gün ortada yoktu. Üçüncü günün sonunda, milletin değil partisinin vekillerinin karşısına geçti; gülüp eğlendi. Şehit ailelerimizin ve milletimizin acısına acı kattı. Dünyayı kasıp kavuran korona salgınında da 6 gün ortada yoktu. Bu sırada tüm dünyada yönetimler paket üstüne paket açıklıyorlardı. Salgının ekonomik etkilerini bir şekilde sınırlamaya çalışıyorlardı. 6 gün sonra; atama bakanlarının, bürokratlarının ve makbul sivil toplum kuruluşları başkanlarının karşısında sahneye çıktı. Bu arada, toplantıya Partisi’nin Meclis Grubunun Başkanını, Başkan Vekillerini ve Partisinin Genel Başkan Yardımcılarını da çağırmayı unutmadı. Tam bir tek adam parti devleti fotoğrafı verdi. Yine milletin karşısına maalesef Cumhurbaşkanı olarak çıkamadı. Toplantı sonrasında ise katılımcıları evlerine göndermek yerine, aralıklı oturtarak “insanların sağlığına ne kadar önem verdiğini(!)” göstermeye çalıştı. Madem insanların sağlığına bu kadar önem veriyorsunuz, toplantınız bitince o insanları neden evlerine gönderip öyle açıklama yapmadınız? Çünkü görüntü vermenin, kalabalık görünmenin derdindeler. Erdoğan iş yapmak istemiyor caka satmak istiyor. Bu kibir ne zaman sona erecek gerçekten merak ediyorum.
DAĞ FARE DOĞURDU BİLE DİYEMİYORUZ
Millet canının derdine düşmüş; ama Erdoğan’ın keyfi de, neşesi de maşallah dün yerindeydi. Şakayla, espriyle, alayiş, valayişle paketi açıkladı. Ancak açıklanan paket beklentilerin çok uzağındaydı. Öyle ki, bu paket için “dağ fare doğurdu” dahi demek mümkün değil. Çünkü pakette ne dağ, ne de fare var. Adeta Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’ndan rol çalmaya çalışan Erdoğan’ın “şahsını parlatmak” için bir tiyatro sahnelendi.

KAZANILMAYAN GELİRİN VERGİSİNİ ERTELEDİLER
Dün açıklanan paketten; çalışanlara, çiftçilere, küçük esnaf ve sanatkarlara derde deva, dişe dokunur hiçbir tedbir çıkmadı. Daha da önemlisi, sarayın gözünde çiftçinin kıymeti kalmamış bunu da gördük. Çiftçilerin temsilcisini toplantıya bile çağırmamışlar. Bugün Korona salgını nedeniyle kahvehaneler, kafeler, eğlence mekanları iş yapmıyor. Küçük esnaf ve sanatkarlarımız başta olmak üzere, piyasada ticaret durmuş vaziyette. Ve iktidar yapılmayan ticaretin, kazanılmayan gelirin, kapanan dükkanının vergisini “erteleyerek”, sadece bunu yaparak piyasayı canlandıracağını zannediyor. Esnaf zaten bir şey kazanmıyor ki, kazandığından devlete sigorta primi ve vergi ödesin. Bir Macron kadar olamadılar. Çıkıp, “hiç bir esnafın bu krizde batmasına izin vermeyeceğiz” diyemediler. “Esnafın yanında çalışanların maaşlarına katkıda bulunacağız, biz ödeyeceğiz” diyemediler. Salgın tüm dünyada turizmi olumsuz etkileyecek. Türkiye de bundan nasibini alacak. Ve kaybedilen yılın telafisi için, turizmciler daha birkaç yıla ihtiyaç duyacak.

TURİZMİ KURTARMAK YERİNE VERGİYİ KURTARMAYI SEÇTİLER
Bildiğiniz gibi bu hafta başında CHP’nin Ekonomi Masası’nın salgının ekonomik etkilerine karşı önlem paketlerini açıklamıştık. Uzunca bir süredir toplantı yapıyoruz, bu konuda çalışıyoruz. Önerdiğimiz tedbirlerden biri de “Konaklama Vergisi” ve “Turizm Tanıtma Fonu Kesintisinin” kaldırılmasıydı. Ama dün Saray sadece o da Kasım ayına kadar, konaklama vergisini erteledi. Kaldırmak bir yana Kasım ayına kadar erteledi. Ama bu yıl zaten turist gelmeyecek. Gelmeyen turistten de zaten vergi alınmaz. Bu yüklerin kaldırılması gelecek yılları kurtarabilirdi. Ama iktidar turizm sektörü yerine, vergiyi kurtarmayı tercih etti. Yine “millete korona virüsünden korunmanın tek yolu var o da eve kapanmak ve kişisel temizlik” dediler. Güzel. Peki neden temizlik ürünlerinden alınan KDV’yi indirmeyip, sadece iç hatlarda uçak yolculuğundan alınan KDV’yi yüzde 18’den yüzde 1’e indirdiler? Millet uçağa binip gezecek mi, yoksa temizliğine dikkat edip evinde mi oturacak? Söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyor.

100 MİLYAR TL BU PAKETİN NERESİNDE?
Bir başka husus: “100 milyar liralık paket” dediler. Ama biz bakıyoruz, sağından baktık, solundan baktık ortada 100 milyar liralık bir tedbir yok. Devlet herhangi bir alacağından vazgeçiyor mu? Hayır, sadece erteliyor. Devletin harcamalarında dişe dokunur bir artış var mı? Hayır. İki kalemde son derece cüzi artışlar var. Bir tanesi en düşük emekli maaşının 1.500 liraya yükseltilmesi. Bir de ihtiyaç sahibi ailelere nakdi yardım için ilave 2 milyar lira ayrılması. Bu ikisinin kamunun toplam harcamalarına etkisi 3 milyar lira bile etmez. Gerisi vergiye, SGK primine, borçlara takla attırıp işvereni bir süre rahatlatmak. Yani yine aspirin tedavisi, yine pansuman.

KAPAĞINA 100 MİLYAR YAZMIŞLAR, İÇİNE KOYMAYI UNUTMUŞLAR
Amerika Birleşik Devletleri tüm vatandaşlarının cebine 1000 dolar koymaya hazırlanıyor. Vazgeçtik herkese 1000 dolar vermelerinden, 22 milyon sigortalı çalışan yurttaşımızın cebine ilave 1000 lira mı koydunuz? Ona da hayır. Hadi bundan da vazgeçtik, Aile Sigortasını getirip ihtiyacı olana 1000 TL limitli kart verip, “Mahalle bakkalından şu malları” al mı dediler? Hayır. “Virüs nedeniyle zorunlu izne ayrılacakların, faaliyetleri durdurulan esnafların yanında çalışanların SGK primini, maaşının da bir kısmını ben ödeyeceğim” mi dediler? Ona da hayır. “Dükkanı kapanan esnafın, evde oturan vatandaşın elektrik, gaz, su parasını ben öderim” mi dediler? Hayır o da yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi krize giren esnaftan bir süre kira almayacağız mı dediler? Hayır o da yok. Emeklilerin bayram ikramiyesini öne çekmek yerine, 12 milyon emekliye ilave bir ikramiye mi veriyorlar? O da yok. Soruyoruz, peki nerede bu 100 milyarlık paket? Tabloya bakınca o meşhur tekerleme akla geliyor. Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti, kül oldu. Paketin kapağına 100 milyar lira yazmışlar ama paketin içine 100 milyar lira koymayı unutmuşlar.

BU PAKETTE DE MİLLET YOK YANDAŞ VAR
Pakette millet yok, yandaş var. Çalışana, yoksula para almak yerine, yine hava almak düşmüş. Buna karşılık paralar zaten yandaşların cebine paylaştırılmış. Oysa bütçeyi adamakıllı sağlam tutsalardı ya da Merkez Bankası’nın kötü gün paralarını bir avuç müteahhit için har vurup harman savurmasalardı, bugün tüm sigortalıların cebine 1000 lira koyamasalar da ihtiyacı olana Aile Sigortası kapsamında 1000 TL harcama limitli kart verebilirlerdi. Böylece millete bu zor günlerde güçlü bir moral verilir, hem de çalışanların, ekonominin çarklarının dönmesini sağlayarak milletin aşını, işini koruyabilirlerdi.

BİLDİKLERİ BORÇ ALIP BETONA GÖMMEK
Ama “Benim oğlum bina okur döner döner yine okur”. Milletin gelirini artıramayanlar şimdi borcunu artırmayı marifet sayıyorlar. 500 bin liranın altındaki konutlarda konut kredisinin miktarını yüzde 80’den, yüzde 90’a çıkarmak ne zaman tedbir oldu? İktidar hiç şaşırtmıyor. Akılları fikirleri borç almak, onu da betona gömmek… İşçiyi ve işleri korumaya yönelik doğru dürüst hiçbir tedbir ortada yok.

SORUNLARA SOMUT ÇARE YOK
Oysa biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ekonomi Masası olarak, çalışanlarımızı ve istihdamı korumaya yönelik bir reçeteyi iktidara vermiştik. Salgın nedeniyle çalışanların izin alma koşullarını kolaylaştıran, izinli sayılan işçilerin primlerinin ve ücretlerinin bir kısmının İşsizlik Fonu’ndan karşılanmasını sağlayan tedbirleri önermiştik ama bu konuda ortada tık yok. “Eğitime ara verilmesi nedeniyle 190 bin ücretli öğretmenlerin mağduriyetlerini giderin” demiştik. Bunda da hiçbir şey yok. Aile Sigortası dedik. Hiçbir gelişme yok. “Sicil affı” dedik, sadece bundan sonra işyerleri kapananların siciline borcu ödeyemediklerinde mücbir sebep yazacaklarmış. Ama bu derde deva olmaz ki. CHP Ekonomi Masası olarak çalıştık, salgından etkilenecek aileler için, çalışanlar için somut tedbirler önerdik. Ama bakıyoruz sarayın paketinde bu somut sorunlara hiç bir somut çare alınmamış.

TALİH HAZIRLIKLI ZİHİNLERE GÜLER
Birazdan Ekonomi Masamızın Üyesi eski TBMM Başkanvekillerimizden, İstanbul Milletvekilimiz Sn. Akif Hamzaçebi, bu tedbirler çerçevesinde hazırlayıp TBMM’ye sunacağımız yasa tekliflerini ayrıntılı olarak açıklayacak. İktidarın müflis bezirgân siyaseti gelişmeleri doğru okumasını engelliyor. Bu tek adam parti devletinin kamu yönetiminde yarattığı tahribat ve ortaya çıkan liyakat açığı, iktidarın; hem vatandaşı sevindirecek, hem de yatırımcının güvenini artıracak dört başı mamur bir paket ortaya koymasını engelliyor. Onun için paket açıklandıktan sonra başta döviz olmak üzere tüm piyasalarda tedirginlik arttı. Erdoğan’ın dünkü konuşmalarından yaşanan krizden bir fırsat çıkarma arayışı içinde olduğunu da gördük. Ama unutulmasın; talih hazırlıklı zihinlere güler. Kısa vadede Korona krizini hafif atlatırsak trilyonlarca dolarlık likidite bizim gibi ülkelere akar, biz de tıpkı 2009 sonrasında yaptığımız gibi hiçbir şey yapmadan, bu sermaye dalgasının üzerinde sörf yaparız gibi bir düşünce varsa açık söyleyeyim dünyada her şey değişmiştir. Bu da beyhude bir düşüncedir. 2009 krizinden sonra yapılan hataların bedelini, bugün aşınan üretim tabanı, artan özel kesim borçluluğu ve daha kırılgan bir ekonomi olarak ödüyoruz.

BU KRİZ DE GEÇECEK
Bu kriz elbette bitecek. Ve büyük ihtimalle dünyanın üretim ve tedarik zincirinin tek bir ülkeye aşırı bağımlı hale gelmesinin sakıncaları da ortaya çıkacak. Demokrasisi kuvvetli, kuvvetler ayrılığı güçlü, mülkiyet hakkına saygılı, hukukun üstünlüğüne inanan, eğitim sistemini çağın koşullarına uyarlamış, bölge ve dünyayla iyi ilişkilere sahip, istikrarlı ve öngörülebilir ülkeler bu yeni süreçte önemli bir avantaj sağlayacak. İktidar krizi gerçekten fırsata çevirmek istiyorsa bahsettiğim bu hususlara vakit geçirmeden odaklanmalıdır. Yok eğer bunlar iktidarın fıtratına aykırı diyorlarsa, milletin talihini ve geleceğini artık daha fazla karartmamalıdırlar. Emaneti millete iade etmeli, millet kendi geleceğine kendisi karar vermelidir.

Exit mobile version