Demokrat Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki Adalet Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde anayasa tartışmalarına değinerek, “Anayasayı paspas yaptınız” ifadelerini kullandı.
Demokrat Parti (DP) Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz alarak anayasa tartışmalarına değindi. Altıntaş, Türkiye, hukuk devleti özelliğini kaybettiğini vurgulayarak “Hukukun hiyerarşik yapısını bozarsanız devlet çöker” şeklinde konuştu.
Altıntaş, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin aldığı Can Atalay kararının ardından yüksek mahkemelerin her birinde Cumhur İttifakı mensubu farklı siyasi partilerin etkili olduğunun konuşulur hâle geldiğini belirterek, “Bu tartışmalar oldukça yanlıştır. Siyasetin hukuktan elini çekmesi gerekmektedir.” ifadelerini kullandı.
İzmir Milletvekili Altıntaş, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Dilimize yerleşmiş bir umumi kabul vardır: “Devletin dini adalettir” derler. Adaletin temeli de hukuktur, hukukun temeliyse ahlaktır; ahlak yoksa hukuk yoktur. Hukuk, herkesin uymak zorunda olduğu hiyerarşik bir yapıdır. Bu hiyerarşik yapıyı bozarsanız “devlet” dediğiniz kurum kendiliğinden yavaş yavaş çöker.
Anayasa’yı paspas yaptınız. İcranın, hukukun işlerine karışması adalet dengesini kökten bozmuştur; Türkiye, hukuk devleti özelliğini kaybetmiştir. Anayasa’mızı değiştirerek yeniden yapılandırdığınız Hâkimler ve Savcılar Kurulu gibi bir kurum icat ederek hukukun siyasallaşması yoluyla adalet bozulmuştur. Hukuksuzlukların artması, yargı bağımsızlığının zedelenmesi, hak ihlallerinin yaygınlaşması, toplumsal huzurun bozulması gibi sorunlar hukukun siyasallaşmasının Türkiye’de yarattığı zararlardan sadece bir kısmıdır. Hukuk güvenliğinin ve adaletin tesisi, toplumsal huzurun sağlanması için hukukun siyasallaşmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Oysa, bütün arkadaşların üzerinde durdukları gibi Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararının ardından yüksek mahkemelerin her birinde Cumhur İttifakı mensubu farklı siyasi partilerin etkili olduğu, dahası da bu mahkemeler üzerinde kontrol sahibi oldukları konuşulur hâle gelmiştir. Bu tartışmalar oldukça yanlıştır. Siyasetin hukuktan elini çekmesi gerekmektedir.
‘Türkiye’de hâkimler var’ demek istiyoruz
Yüksek yargı mahkemeleri ve yargıçlar arasındaki tutum, “Şüyuu vukuundan beterdir.” sözünü bile artık geride bırakmıştır. Yargıçlar birbirleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor, kararlara uymuyor, saygı duymuyor ve “Anayasa Mahkemesini kapatalım.” diye yüksek sesle siyaset tarafından konuşuluyor. Sonra çare olarak yeni bir anayasadan söz ediyorsunuz; bu da ayan beyan kuvvetler ayrılığı ilkesini istemediğinizin temel göstergelerinden biridir.
Bakanlığımızca yüksek mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı için yeterli tedbir alınması, siyasi etkilere müsaade edilmemesi gerekmektedir. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından HSK’ye gönderilen şüpheli bazı adli işlemlerin anlatıldığı mektup, adalet sistemimizdeki çürümenin göstergelerinden sadece bir tanesidir. Mektupta, örgüt elebaşılarının yani suç işleyeceklerini bile bile yargılama bile yapılmadan salıverildiği söylenilmektedir. Savcı, çalışma arkadaşları üzerinde korku imparatorluğu oluşturup mobbinge maruz bırakıldıklarından söz edilmektedir. Yargılamayı etkilemeye teşebbüs eden örgütlü ya da örgütsüz yapılardan bahsedilmektedir. İddialar hakkında HSK hangi işlemleri yapmıştır? Söz konusu iddialara adı karışan hâkim ve savcılarla alakalı bir soruşturma başlatılmış mıdır? Adliye içerisinde rüşvet, aracılık ve usulsüzlük gibi faaliyetlere bulaşan kişi ve gruplar tespit edilmiş midir? Bu mektup yazılmadan önce Bakanlığınızın söz konusu iddialardan haberi var mıdır? Yanıtınız “Evet.” ise söz konusu iddialarla ilgili herhangi bir inceleme veya soruşturma başlatılmış mıdır? Bu soruların yanıtlarını sizden bekliyoruz Sayın Bakanım.
Adalet, hiyerarşik bir yapıdır; bu yapının neresinde olursa olsun başlayan bir çürüme -başta söylediğim gibi- adaletle birlikte devletimizi de çürütür ve çökertir. Adalet mülkün temeli olmaktan çıkarılıp da siyasi iktidarın temeli olmaya yön tutarsa gerçekten o zaman mülk yıkılmakla karşı karşıya kalır. Gözlerimizin önünde ayan beyan yaşanan da şu anda tam budur. Bizler vatandaş olarak korkusuz yaşama hakkımızı su gibi, hava gibi ciğerlerimize çeke çeke yaşamak istiyoruz. Hak ve hukukumuzun adalet tarafından güvence altına alındığını bilerek de “Türkiye’de hâkimler var.” demek istiyoruz.
“Cumhurbaşkanı’nın ÖTV artırma yetkisi, mülkiyet hakkının ihlalidir”
Sayın Bakan, ayrıca bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Ek bütçe esnasında Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 12’nci maddesinde yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanımıza bazı mallar üzerindeki maktu vergi tutarlarının en yüksek maktu vergi oranının 5 katına kadar arttırılabilmesi yetkisi verilmiştir. Bu mallar arasında akaryakıt ürünleri, doğal gaz, LPG ve bazı çözücü yağlar yer alıyor. Cumhurbaşkanı Yİ-ÜFE’nin sıfır olduğu bir durumda dahi akaryakıt üzerindeki ÖTV tutarını bir yıl içerisinde en az yüzde 2.000 oranında artırabilme imkânı elde etmiştir.
ÖTV’si bu şekilde arttırılmış olan mal üzerinden ayrıca yüzde 20’de KDV alınmaktadır. Bu artış mülkiyet hakkını ölçüsüz şekilde sınırlandıran bir artıştır; yürütmeye ve yasamaya dahi verilmeyen böyle bir hak Cumhurbaşkanımıza verilmiştir. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ayrıca, torba kanun uygulamalarına devam edildikçe Adalet Bakanı olarak mülkiyet hakkını sınırlandıran bu tür düzenlemelere bakışınız nedir, merak ediyorum?”