CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Özel, Kara Harp Okulu’ndaki resmi mezuniyet törenin ardından teğmenlerin, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmaları ve kılıç çatmaları sonrasında ihraç talebiyle disipline sevk edilmesine ilişkin de görüşlerini açıkladı. Özel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Aynı hesap aynı taktik. Bu ülkede bu iktidar, 22 yıl sonra kutuplaştırma siyasetinin ekmeğini yiyemediği bir dönem yaşıyor. Bu milletin milletvekilleri, bu iktidar geldiğinde asgari ücretin alım gücüyle 7 çeyrek altın alınırken, bugünkü alım gücüyle alınan 3 çeyrek altını 81 ilde 973 ilçede pazar pazar kapı kapı anlatıyorlar. En düşük emekli maaşında da aynı hesabı anlatıyorlar, öğrenci kredisinde de. Asgari ücrete zam talebini her yerde konuşuyorlar. Biz, bu ülkenin gerçek sorunlarını ve nasıl çözüleceğini söylerken Tayyip Bey şunu söyledi: ‘2 ay önce anket yaptırdık, toplumda kutuplaşma düşüyor, CHP seçmenle konuşuyor, CHP polemiğe girmek yerine kavgayı ekmek kavgasına, işsizlik, yoksulluk kavgasına döküyor, çeperler inceldi, bizim seçmen CHP’nin taahhütleri ve tespitlerine kulak veriyor. Mutlaka gerginlik üretmelisin. Normalleşme denen CHP’nin millete saygılı dilini bitirtmelisin. Bunu, onlara sonlandırtmalısın’ dedi diye çıktılar hiç olmayacak zamanda her türlü gerginliği üretmek için alarma geçtiler.
“Hizbullahçı, gerici kafa ve onun AK Parti’ye sirayet etmiş çeşitli uzuvları harekete geçti”
Sokak röportajı yapan bir hanımefendiyi olmayacak maddeden alıp hapishaneye attılar. Olmayacak hakaretlere başladılar. En nihayetinde teğmenler… Harbiye’den mezun oluyorlar. Deniz Harp Okulu, Kara Harp Okulu ve Hava Harp Okulu; tarihte ilk kez üçünün de birincisi genç kadın teğmenler. İşte size bir cumhuriyet hikayesi. Bu Meclis’e dört tane de ittifak ortağı soktular, ‘Kadınlar sahiplendirilmeli, sokak köpekleri gibi’ diyen, kadınların okumasına karşı çıkan, kadınların araba kullanmasını yasaklamayı planlayan Atatürk’e, vatana, millete düşmanları buraya taşıyanlar, o üç kadının birinci olmasını zaten hazmedemediler. Yetmedi, o teğmenler -ki geçen seneye kadar yönergede var. Kılıç çekiyorlar, yemin ediyorlar ve ‘Atatürk’ün askerleriyiz’ diye bitiriyorlar- bu törende ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ dediler diye hiçbir şey olmadı. Sonra biraz önce söylediğim o Hizbullahçı, gerici kafa ve onun AK Parti’ye sirayet etmiş çeşitli uzuvları harekete geçti. Tayyip Erdoğan, 8 gün önce elini sıktığı, selamını aldığı, hatırını sorduğu, şakalaştığı, madalyasını taktığı birinci teğmen başta olmak üzere hepsine saldırmaya başladı. Soruşturmalar, birtakım haberler, ‘hepsini atalım’ diyenler, ‘darbeci’ diyenler… Suç, güya ’emre itaatsizlik, disiplinsizlik.’ Esas karın ağrısı, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ demesi.
“Ordu ne kadar kan kaybettiyse bir müsebbibi Fetullah Gülen, diğer müsebbibi ise Recep Tayyip Erdoğan’dır”
Güya, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ deyince bu darbecilik ve 28 Şubat oluyormuş. 28 Şubat’ta Mustafa Kemal yok arkadaş. Mustafa Kemal 10 Kasım 1938’den beri kalbimizde, yok 28 Şubat’ta. Bu teğmenler, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ demeyecek de ‘Trikopis’in askerleriyiz’ mi diyecekti? Sizin gibi, ‘keşke Yunan kazansaydı’ diyen senin hocan gibi. O yüzden meseleyi 28 Şubat’a, 25-30 yıl geriye götürmeye çalışanlara diyorum ki, bu mesele 28 Şubatlık mesele değildir, sizin hazımsızlığınız, ‘Keşke Yunan kazansaydı. Atatürk’ün heykelleri köpek leşi gibi yerde sürüklensin’ diyen fesli deli Kadir’in anlayışına ortaksanız bilelim. Yoksa siz de şunu bilin: Mustafa Kemal’in askerlerinden bu millete hiçbir zaman zarar gelmedi, gelmez ama 15 Temmuz günü gördük, Fetullah Gülen’in askerleri ne yaptı bu ülkeye. O yüzden 14 yıl önce Balyoz kumpasında biz, ‘Bu ülkeye kumpas kuruldu’ derken, Silivri ve Hasdal Cezaevlerinde bugünkü Genelkurmay Başkanı’nın, bugünkü Milli Savunma Bakanı’nın devrelerini, arkadaşlarını ziyaret ederken o gün kumpası kuranlarla ülkeyi bugün yönetenler etle tırnak gibiydiler, ne istediyse veriyorlardı. Savcıya yetki de zırhlı araç da veriyordu. O da orduyu eziyordu. O günden bugün bu ordu, hem hava hem deniz hem de kara kuvvetlerinde ne kadar kan kaybettiyse bir müsebbibi geçtiğimiz haftalarda ölen ve şimdi hesap veren Fetullah Gülen’se diğer müsebbibi onların önünü açan, her makamı onlara veren Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bunun için AK Parti ve MHP’nin kıymetli seçmenlerine diyorum ki, bulduğunuz her AK Parti yöneticisine, bulabilirseniz meydanda AK Parti’nin milletvekillerine, telefonla ulaşabildiğiniz herkese söyleyin, bu yol yol değil. Bir kez gittik, bu memleket felakete yaşattık. Sadece ‘alnı secdeye değiyor’ diye birtakım cemaat ve tarikatların önünü açıp liyakata değil, sadakate bakanlar bu ülkeye felaketi yaşattılar. Onun için Mustafa Kemal’in askerlerine, onun teğmenlerine sahip çıkmak bu milletin askerlik kadar kutsal vatan, millet borcudur.
“Bu disiplin kurulu ne yapıyorsa Erdoğan’ın Milli Savunma Bakanı üzerinden ilettiği talimatlarla yapıyordur”
Şunu diyorlar, ‘Aman bir şey yapın, Milli Savunma Bakanı’yla görüşün.’ Görüşmediğimizi kim biliyor. Dün yazmış biri, ‘CHP, Milli Savunma Bakanı’ndan randevu almalıdır.’ Yankı Bağcıoğlu, emekli tümamiral, benim genel başkan yardımcım. Üç kez görüşme yaptı Sayın Yaşar Güler’le. ‘Hepsi atılacak’ noktasından güya buraya Sayın Yaşar Güler’in ve teğmenlerin atılmasını doğru bulmayanların mücadelesiyle gelinmiş. Mesele o değil, mesele bütün teğmenleri atmak ya da bir tek teğmeni atmak… Bütün mesele şudur: Oradaki iyi niyeti görmeden, gençlik heyecanını görmeden, adanmışlığı görmeden, ilk günün heyecanından bir darbe yapılanması çıkarmak siyasi hesaptır. Kötü ve siyasi hesaptır. Oradaki çocukların yaşında Yaşar Güler de oldu, bugünkü kuvvet komutanları da oldu. Her teğmen, teğmen rütbesini taktığı gün Genelkurmay Başkanı olmayı hayal eder. Atatürk’ün ordusunda Atatürk’ün teğmenlerinin hedefi, eninde sonunda bu millete en üst noktalarda hizmet etmektir. Teğmenlik heyecanıyla geçen seneye kadar okunan, bu sene Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı bordo berelilerin mezuniyet töreninde okunan yönergeyi Kara, Hava, Deniz’de kaldırmışlar; bordo berelilerde unutmuşlar. Okunuyor, o da dinliyor, alkışlıyor. Yemin aynı yemin, yeminde yanlış bir şey yok. Yemini yapan teğmenlerin hiçbir kötü niyeti yok ama bir fırsatçı ordusu var ki Mustafa Kemal’in ordusuna geçmişte Fetullah Gülen’in ordusunu içine enjekte eden zihniyet, şimdi Mustafa Kemal’in teğmenlerini alıp yine yerine hastalıklı hücreler yerleştirmek istiyor. Bu disiplin kurulu, sarıklı amirali aylarca bekletip emekliliğe kaçırtıp bütün haklarına almasına, ceza almadan kurtulmasına sebebiyet veren disiplin kuruludur. Bu disiplin kurulu ne yapıyorsa Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Savunma Bakanı üzerinden ilettiği talimatlarla yapıyordur.
“Sessiz kalanların hepsini emekliye yollayacağız”
Hepinizin evladı var, 22-23 yaşında gencecik çocukların 100 yıldır devamlı yapılan o ritüele, geçen seneye kadar yapmışlar. Bu sene de yapmak istiyor, komutanlarına gidip ‘Biz de yapalım’ diyor. ‘Yap’ diyen varmış, ‘yapma’ diyen varmış, tamamı yalanmış. Komutan diyor ki, ‘Mikrofondan yapamazsınız, resmi törende yapamazsınız.’ Bir köşede törenden sonra yapıyorlar. Bu çocukları ihraç etmek… Okul birincisi kolay mı yetiştirildi? Okul birincisini, en liyakatlısını kendince mülakatta eliyor. Bu teğmenlere sahip çıkacağız, geçmişte de sahip çıktık, bundan sonra da sonuna kadar sahip çıkarız. İktidar olunca böyle haksızlıkla atılan kim varsa onu geri alırız ama bu arada geçen süre meslekte onlara çok şey kaybettirir. Recep Tayyip Erdoğan; atma, yapma, kul hakkına girme. Ama girersen günü geldiğinde şu yemin törenini göreceksin. O kararı verenler, karara sessiz kalanlarla atılan teğmenlere hep beraber kılıç töreni yaptıracağız, sonra o karara sessiz kalanların hepsini emekliye yollayacağız.”
Yeni yıl yaklaşırken milyonlarca vatandaşı yakından ilgilendiren asgari ücret zammına ilişkin konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 30 bin TL asgari ücret talebini yineledi.
Meclis kürsüsünden hükümete seslenen Özel; “Sen KDV’yi artır, ÖTV’yi arttr, elektriğe zam yap, doğal gaza zam yap, vergiye zam yap, devletin belirlediği her şeye zammı yap asgari ücretliye gelince ‘Sana zam yaparsam enflasyon artar’. Böyle bir şey yok. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Ve biz CHP olarak şunu öneriyoruz, asgari ücret 30 bin lira olmalıdır” dedi.
“Asgari ücret 30 bin lira olmalıdır”
Özel konuşmasına şöyle devam etti:
“Yeni asgari ücret belirlenecek. Pazar günü hepinizle beraber eş zamanlı ben de İstanbul’da Yenibosna’da kazanmadığımız bir belediyenin Bahçelievler Belediyesi’nin, Yenibosna semtinde oldukça yoksulların yaşadığı bir pazar yerinde vatandaşla pazarda konuştum, dert dinledim ve sizin gibi bir dokundum, bin ah işittim. Maalesef pazarda en büyük beklentim asgari ücretliler diyor ki ‘Hedefimiz 30, altına biz yokuz dediniz, hepimizin gönlüne girdiniz. Ama bize bunu vermeyecekler. Çünkü koro halinde televizyonlardan şunu söylüyorlar ‘Asgari ücret artarsa enflasyon da artar’.’ Bu, dünyanın en büyük yalanı, büyük bir kandırmaca, büyük bir haksızlık. Merkez Bankası’nın kendi verilerinde var. Artan ücretin enflasyona etkisi yüzde 8,4. Ortalama onda bir. Sen üstüne düşeni yapmayacaksın, ‘Bu işin sorumlusu yüzde 8,4’lük artış’ diyeceksin ve millete o yüzden ‘Biz asgari ücrete zam veremeyiz, az vereceğiz’ diyeceksin. Sen temmuz ayında asgari ücrete ne verdin? Sıfır. Ne oldu temmuz enflasyonu? Ne oldu ağustos enflasyonu? Demek ki asgari ücreti durdurunca enflasyon durmuyor, hızla artıyor. Onun için bu büyük yalana asla ve asla teslim olmayacağız. Ayrıca enflasyonun altında yani gerçekleşen enflasyon değil, hedef enflasyon beklenti, hükümetin beklentisi olan enflasyonda zam vermek. Tayyip Erdoğan’ın yemini var, ‘Ben emeklimi, memurumu, asgari ücretimi enflasyona ezdirmeyeceğim’ diye. Bakın eğer gerçekleşen enflasyon değil, hedef enflasyonla asgari ücret arttırılsaymış, asgari ücret bugün 6 bin 800 lira olmuş, yani sen asgari ücreti hak ettiğini vermiyor ama gerçekleşen TÜİK enflasyonunu veriyor. O da haksızlık yaratıyor. Ama bunlar şimdi ‘TÜİK’i de vermeyelim, hedefimizi verelim’ diyor ya öyle yapsalarmış bugün 6 bin 800 lira olacakmış 17 bin lira olan asgari ücret. Yani planın ne kadar kirli ne kadar kötü niyetli ve ne kadar haksızlık üretecek bir plan olduğunu görmek açısından son derece önemlidir. Sen KDV’yi artır, ÖTV’yi arttır, elektriğe zam yap, doğal gaza zam yap, vergiye zam yap, devletin belirlediği her şeye zammı yap asgari ücretliye gelince ‘sana zam yaparsam enflasyon artar’. Böyle bir şey yok. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu öneriyoruz. Asgari ücret 30 bin lira olmalıdır.
“Asgari ücret desteğinin kapsamı genişletilmeli üst sınır bir buçuk katından iki katına çıkarılmalı”
Bu asgari ücret artışından esnaf, küçük esnaf ve KOBİ mutlaka korunmalıdır. Nasıl yapacağız? Vergi mevzuatına hakim, sosyal güvenlik mevzuatına hakim arkadaşlar güzel bir çalışma yaptılar. Teklifimizi sunacağız. Bir kere mevcut asgari ücret desteğinin kapsamı genişletilerek yararlanma şartlarındaki üst sınır bir buçuk katından iki katına çıkarılmalıdır. Asgari ücretle iki katına kadar ücret ödeyen iş yerleri için prim gün sayısında sadece cari ay dikkate alınmalı geçmişiyle karşılaştırma yapılmamalıdır. Ve somut önerimiz olarak bir iş yerinde bir 1-10 çalışan varsa kendisine şu anda 700 lira sigorta prim desteği ödeniyor. Bizim yeni çalışmamıza göre yanında bir tane kalfa çalıştıran berbere ya da iki tane tekniker çalıştıran eczacıya, üç tane garson, bir bulaşıkçı, bir aşçı çalıştıran esnaf lokantasına kebapçıya yani 10 sigortalıya kadar verilen desteği sigortalı başına 6 bin liraya, 10-50 çalışan için 3 bin liraya, 50-100 çalışan için 2 bin liraya, 100’ün üzerinde işçi çalıştıran iş yerleri için aylık bin 500 liraya çıkarmayı öneriyoruz. Bu önerimizin toplam maliyeti 250 milyar lira. Oysa asgari ücret artışından dolayı toplamda bütün sistemlerden o en zenginlerden, devasa fabrikalardan, en karlı yerlerden alınanlarla birlikte devlete gelecek SGK prim avantajı zaten 1 trilyon lira. Yani aldığının dörtte birini verse bu iş berbere, kadın kuaförüne, bakkala, küçük marketlere, efendim on kişiye kadar eleman çalıştıranlara hiç dokunmuyor. Küçük kobilere neredeyse hiç dokunmuyor. Büyük fabrikalara da bir miktarı karşılanıyor, bu kadar kazanıyorsun kardeşim. Bir miktarını önemli bir kısmını da sen vermelisin deniyor. Bu asgari ücrette 6’şar bin liralık prim desteği sağlanırsa bu ülkede herkesin birden yüzü gülecek. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün Türkiye’de söylediğimizi bir kez daha söylüyoruz. Burada bütçe görüşülüyor. Biz emekliye, asgari ücretliye, esnafa, memura, çiftçiye ve öğrenciye bütçe istiyoruz. Emekçilerin geçim hakkıdır, emekliye bir asgari ücret şarttır en düşük emekli maaşı askeri ücrete yükseltilmelidir diyoruz. Asgari ücretle ilgili talebimiz 30 bunun altında biz yokuz diyoruz.”
“CHP’nin SGK borcu devede kulak değil”
Hükümetin SGK’ya olan borçlar ileri sürülerek CHP’li belediyelere haciz gönderilmesi planına yönelik konuşan Özel, “Sosyal Güvenlik Kurumu’nun toplam alacaklarının yüzde 90’ı özel sektörün ödemediği borçlar. Belediyelerimizin payı ise özel sektörünkinin yüzde biri kadar” diyerek şöyle konuştu:
“Sosyal güvenlik kurumunu olur olmaz yaralılarla siz batırdınız falan diyenlerin SGK’yı getirdiği durum ortada. Prim tahsilat verimliliği diye bir şey kalmadı. Şu anda yüzde 55’lerde olması gereken daha önce tahsilat oranı yeni af beklentisiyle yüzde 10’a düşmüş durumda. Kayıt dışı istihdam, eksik ücret bildirimi günübirlik yapısal çözümler içermeyen ve kötü ekonomi politikalarının sonucu olarak iş yaşamında çok olumsuz etkileri var. İş gücüne katılım oranı düşük, işsizlik oranı ise yüksek. Artan göçmenlerin kayıt dışı istihdamda oluşturduğu risk her gün büyüyor. Bu tablo sosyal güvenlik sistemini çökertmiş durumda. İktidar partisi önce EYT’yi suçladı ve burada büyük bir yalan attılar. Aktif çalışanlarla, emekliler arasında dengesi Türkiye’den bozuk bir ülke yok dediler. Yunanistan bizden kötü Avusturya bizden kötü, İsveç bizden kötü. Ama onların emeklileri bizimkilerin kat kat üzerinde euroyla karşılaştırıldığında beş kat üzerinde maaş alıp, yazın tatilinin dünyanın başka ülkelerinde yapıp, torunla, çocuğunla çok mutlu emeklilik yaşarken bizimkiler bu halde. Bir de şimdi çıktı. Sosyal Güvenlik Kurumu’nu CHP’li belediyeler batırıyor yalanına. Bakın Sosyal Güvenlik Kurumu’nun toplam alacaklarının yüzde 90’ı özel sektörün ödemediği borçlar. Belediyelerimizin payı ise özel sektörünkinin yüzde biri kadar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ödemediği, ödeyemediği SGK borcu devede kulak değil, kaldı ki bu borç zaten bizim değil. Sizinki şöyle, Kayseri Belediyesi, 2019’a kadar Ankara Belediyesi, Konya Belediyesi, 2019’a kadar İstanbul Belediyesi, geçtiğimiz yıl Kütahya Belediyesi Türkiye’deki Manisa’nın MHP belediyesi birbiriyle şöyle şakalaşıyordu, ‘Ödeme ya ödeme yine şirketler bastırıp primlere af gelir, sen bu parayı niye ödeyeceksin’ diyor. Ödemediler, biriktirdiler. Şimdi diyor ki Tayyip Bey ‘Bizimkiler yemeği yedi hesabı bu CHP’li belediye başkanları’ ödeyecek. Bunu da ‘taksitle ödemeyecek, faizcilere silerek ödemeyecek, yapılandırmayla ödemeyecek bunu bir kere de faiziyle ödeyecek’. ‘Yoksa haciz yollayacağız CHP’yi aciz göstereceğiz’. Haciz yoluyla CHP’yi aciz gösterme uyanıklığı. Bunu istedikleri kadar denesinler biz bunu milletimize anlatırız. Elbette zorlanırız, birtakım yerlerde aksamalar yaşanır ama sanmayın ki bu kötülüğü yapınca milletin gönlünden bir düşeriz, hak etmediğiniz mevkilere siz binersiniz. Siz böyle yaparsanız, nasıl olduğunu anlayamadan o oturduğunuz en üst koltuktan da çok yakında inersiniz. O kadar net söylüyorum. Bir dönem bizde değildi Süleymanpaşa Belediyesi, bütün SGK borçlarından kurtulmuş. Nasıl oldu dedik? Şöyle olmuş. Dört arsa vermişler borçtan düşürmüşler. Ne güzel Balıkesir aynı Bursa aynı arsaları vermişler, borçtan düşürmüşler. Biz de yapalım, ‘size yok’. En yüce güzel arsayı teklif ediyoruz kabul etmiyor. Bursa’da Balıkesir’de camide arsalar üstü ilkokul olan hastalar teker teker borçtan düşürmüş ama bize bunu yapmıyor. Bu adaletsizlik milletimizin bilgisine sunulur. Vicdanına emanet edilir.
“66 bin liranın altındaki bütün maaşlar en düşük vergi dilimine tabi olmalıdır”
Bir diğer adaletsizlik -geçen hafta da söyledim- vergide adaletsizlik. Bugün DİSK’in, HAK-İŞ’in TÜK-İŞ’in; üç konfederasyonun başkanları geldiler, odamda misafir ettik, Grup Başkanvekillerimizle görüştük. Altı ay önce söz vermişti Şimşek, vergide adaleti sağlamadı. Ve Türkiye’de 1970 yılında vatandaşın sırtındaki vergi yükü, yüzde 9,1 iken bugün yüzde 21. Nasıl ölçülüyor? Vergiler bölü gayrisafi milli hasıla (GSYH). Bu dünyada 1970’de 26’dan şimdi 34’e çıkmış. Yüzde 27 artmış. Bizde yüzde 128 artmış. Yani OECD ülkelerinde arttığının beş katı bizde artmış. Ayrıca da şöyle bir durum var: 110 bin lira bugünkü hesapla ikinci maaşı aldığında başlayan bir vergilendirme sistemiyle Türkiye’de ayda 30 bin lira alan 12 maaştan üçünü, 50 bin lira alan 12 maaştan dördünü, 65 bin lira alan 12 maaştan neredeyse beşini vergiye veriyor. Yani eskiden, ‘12 maaş alıyorum ama dört de ikramiye alıyorum’ diyenler, şimdi 12 maaş alıyorum, dördünü Tayyip Bey’e geri veriyorum’ diyor. Esasen sekiz maaş alıyor bu adaletsizlikten. Bugün geldiler, grupları geziyorlar. Onların teklifini destekliyoruz. Kendi teklifimiz, yoksulluk sınırı olan 66 bin liranın altındaki bütün maaşlar yüzde 15’e tabi, yani en düşük dilime tabi olmalıdır. Böyle olursa bu verilen yüksek vergilerin en azından yarısından kurtulunacaktır. Ve bir nisbet de herkes rahatlayacaktır.
“Tayyip Bey’in yüreği yetecekse kendisini Türkiye’nin dört bir köşesindeki pazar yerlerine götürmek isterim”
Hafta sonu bir dokunduk, bin ah işittik. Gerçekten Tayyip Bey’in yüreği yetecekse kendisini Türkiye’nin dört bir köşesindeki pazar yerlerine götürmek isterim. Pazar yerinde emeklinin, asgari ücretlinin, esnafların dertlerini dinlesin. Ben her birinin derdini dinledim. Birisi kolumu tuttu: ‘17 bin lira asgari ücret çok mu’ dedi? ‘Değil’ dedim. ‘Çok’ dedi. ‘12 bin lira emekli maaşı çok mu’ dedi. ‘Değil’ dedim. ‘Çok’ dedi. ‘Ne oldu teyze, niye çok’ dedim. ‘Benim sakat çocuğum var. Engelli parası dört bin lira. Bir tane anam var. Evde bakım ücreti 9 bin lira. Ben 4 bin lirayla aileme bakmaya, 9 bin lirayla anama bakmaya, bu paraların hepsiyle kiramı ödemeye, çocuk okutmaya, boğaz geçindirmeye çalışıyorum. Anlat bunu’ dedi. Söz verdim, ‘İzle, anlatacağım’ dedim. Bu ülkede engelli aylıkları, evde bakım aylıkları, emeklilerin yanında dul ve yetimlerin ikiye, üçe, dörde bölünen aylıkları tamamen artık yok hükmüne gelmiş durumda. Bu ülkede kimse ama kimse kaynak tartışması yapmasın. Bütçeye büyük şirketlerden 701 milyar lira alacak silmeyi koyan, asgari ücret artışı için lazım olacak bu paranın üçte biri kadar parayı bulacak, bütçeye koyacak. Bütçe yapmak önceliklere karar vermektir. Devletin parası her şeye yeter, hepsine birden yetmez. Sen karar vereceksin; asgari ücretliye mi vereceksin, emekliye, emekçiye mi verceksin, esnafa mı vereceksin yoksa öbür taraftaki yandaş müteahhide, holding sahibine, zenginlere, parasına para katanlara, pandemide bile paradan para kazananlara mı vereceksin?
“Tayyip Bey’in sınıf arkadaşı ‘O, bu pazara gelemez’ dedi”
Pandemide yüzde 9 faizle kredi verdiğin esnafı Esnaf Kefalet’e çağırıp yüzde 25 istiyorsun o günkü krediye. Kredi Garanti Fonu’ndan özel uçak almış adam, yüzde 8 ile ödettirmeye devam ediyorsun. Pazarda gezerken bir giyim tezgahı herhalde, uzağında kalmışım, çağırdı. ‘Buyur amcam’ dedim. Dedi ki ‘Ben onun sınıf arkadaşıyım.’ ‘Kimin’ dedim. Dedi ki ‘Tayyip Bey’in.’ ‘Sen geziyorsun, sana soruyorum: Tayyip Bey bu pazara gelebilir mi’ dedi. ‘Bence gelemez, sence gelebilir mi’ dedim. ‘Gelemez çünkü bu pazarda onu yürütmezler. Bu kadar dert, bu kadar sıkıntı, bu kadar üzüntü, bu kadar yakarma varken senin bu işte bir günahın yok, insanlar sana içini dökerken, sana ağlarken 22 yıldır bu ülkeyi yöneten Tayyip Bey, bu pazara gelemez’ dedi. Videosu var, açık açık söylüyor, korkusu da yok. ‘Perişanız’ diyor. Şimdi akla şu geliyor: Tayyip Bey vaktiyle meydanlara çıkıyordu. Bugün günün çok gerisinde bir krizi araçsallaştırıp vatandaşa diyordu ki ‘Bunlar pazara gelebilirler mi? Bunlar tarladaki çiftçinin yüzüne bakabilirler mi? Esnafın derdini dinleyebilir, fabrikalara gidebilirler mi? Gidemezler. O halde erken seçim şart.’
“Tayyip Bey bu milletin arasına karışıp ‘Geçinebiliyor musunuz’ diye soramıyorsa erken seçime gidecek”
Şimdi soruyorum: Tayyip Bey bir pazara gidebilir mi? Pazara gidebiliyor mu? Gidip de esnafın hatırını sorabiliyor mu? İşçiyle konuşabiliyor mu? Tayyip Bey bu milletin arasına karışıp ‘Geçinebiliyor musunuz’ diye sorabiliyor mu? Madem soramıyorsa onun dediği gibi, sokağa gidemiyorsa sandığa gidecek, erken seçime gidecek. Tayyip Bey ya tarlada, fabrikada, pazarda, vatandaşa git, hatırını sor, hellallik iste; yapamıyorsan sandık orada, sandığı bekliyoruz, erken seçim istiyoruz.”