CHP Genel Başkan Yardımcısı Parti Sözcüsü Deniz Yücel, MYK gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Parti Sözcüsü Deniz Yücel, parti genel merkezinde MYK gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yücel, şunları söyledi:

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, “Biz, Cumhur İttifakı’nın kendi içindeki hesaplaşmasına, Hatay halkının iradesiyle seçilen Can Atalay’ın kurban edilmesine izin vermeyeceğiz. Onların siyasi hesapları nedeniyle TBMM’ye had bildirilmesine asla sessiz kalmayacağız. Elbette konunun Can Atalay’ı, Hatay halkının iradesini ilgilendiren bir kısmı var. Ama esas mesele, anayasasızlaştırma meselesidir. Anayasasızlaştırmanın sonu yok. Tayyip Erdoğan, belki fakında değil ama kendi bildiği dalı kesiyor. Bugün Anayasa’mızın 153’üncü maddesini ihlal ederseniz, yarın öbür gün Anayasa’nın 100, 101, 102, 103 ve 104’üncü maddeleri, birileri tarafından ihlal edilmeye kalktığında söyleyecek sözünüz olmaz. Milletin Meclis’inde Anayasa uygulanıncaya kadar Adalet Nöbeti’mize devam edeceğiz. Milli iradenin yok sayılmasını kabul etmediğimiz için Meclis’te nöbet de tutarız, ağacı korumak için parkta da sabahlarız, yurt sorunu yaşayan gençlerle banklarda da otururuz, gerektiğinde ‘hak, hukuk, adalet’ diyerek 435 kilometre yürür, halkımız aydınlığa çıksın diye karanlıkta da kalırız” dedi.

 

“TEMENNİMİZ SELDEN ZARAR GÖREN YERLERİN GEÇİCİ AFET BÖLGESİ İLAN EDİLMESİ VE YAŞANAN MAĞDURİYETLERİN İVEDİLİKLE GİDERİLMESİ”

“Yurdumuzun pek çok yerinde yağışlar afete dönüştü. Maalesef can kayıpları var. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyoruz. Temennimiz, can kayıplarının artmaması ve devam eden arama kurtarma çalışmalarının olumlu sonuçlanması. Ayrıca selden zarar gören yerlerin geçici afet bölgesi ilan edilmesi ve yaşanan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi. Diğer yandan kar yağışı ve fırtına nedeniyle Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde ne yazık ki bir yük gemimiz battı ve bir mürettebatın cansız bedenine ulaşıldı. 11 mürettabatımızı arama çalışmalarına halen devam edilmekte. Başka can kayıpları olmadan mürettebatın en kısa sürede kurtarılmasını temenni ediyoruz.

“‘GEÇ GELEN ADALET, ADALET DEĞİLDİR’ SÖZÜ, ARTIK BİZİM ÜLKEMİZDE NE YAZIK Kİ ‘ADALET GELSİN DE NE ZAMAN GELİRSE GELSİN’E DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA”
3 gün önce kaybettiğimiz, kaliteli mizahı, ilkeli duruşu, Atatürkçü, aydın ve muhalif kimliğiyle ekranlarda yer alması zaman zaman AKP Türkiye’sinde engellenen Metin Uca’yı saygıyla anıyorum. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Bir başka gazeteciyi, Barış Pehlivan’ı da 3 ay özgürlüğünden mahrum ettiler. ‘Geç gelen adalet, adalet değildir’ sözü, artık bizim ülkemizde ne yazık ki ‘Adalet gelsin de ne zaman gelirse gelsin’e dönüşmüş durumda. Barış Pehlivan yine araştıracak, yine yazacak, yine eleştirecek, yine gündem oluşturacak. Her türlü baskıya, tehdide ve engellemelere karşın topluma gerçekleri duyuracak olan sizlersiniz. Yani bağımsız ve özgür medya…

“HERKES HAVUZ MEDYASI GİBİ PEMBE YAYINCILIK MI YAPSIN?”
Cuma günü, Halk TV, TELE 1, KRT’ye yine para cezası verildi. Şaka gibi ama geçen hafta Flash TV, emekli maaşlarının düşüklüğünü eleştiren bir yayından dolayı RTÜK’ten idari ceza aldı. Peki, medya kuruluşları ne yapsın? ‘İşsizlik yüzde 10 demek yerine, ‘Çalışma oranı yüzde 90 mı desin? Suriyelilere ‘mülteci’ değil de, ‘turist’ mi desinler? ‘İşsizler ordusu’ yerine, ‘istihdam edilmeyi bekleyen genç kitle’ mi desinler? ‘Emeklinin parası yok, evden çıkamıyor’ demek yerine, ‘Emekliler evde dinleniyor’ mu desinler? Herkes havuz medyası gibi, pembe yayıncılık mı yapsın? Katliamcı terör örgütleri, tacizciler, soyguncular, mafya mensupları ve çeteler haber yapılmasın mı? Yolsuzluklar ve sosyal medya üzerinden yapılan kara para aklamaları, kadına şiddet olayları özgür basın ve medya olmasaydı nasıl açığa çıkacaktı? İktidar ve yandaşları, rahatsız olmaya devam etsinler. Gerçekler bir şekilde açığa çıkacak. Çünkü bu ülkede kalemini satmamış, gerçekleri yazan, dürüst, ilkeli, bağımsız ve tarafsız çok sayıda gazeteci var. Sizin ısmarlama cezalarınız da onları yıldıramayacak.

“İŞTE TÜRKİYE’NİN GERÇEĞİ BU. HALKTAN KOPUK CUMHURBAŞKANININ HALKTAN KOPUK BAKANLARI”
Mesela özgür basın, bizim sorularımızı gündeme getirmese Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın akıllara ziyan açıklamalarını konuşamayacaktık. Sayın Bakan, Niğde Milletvekilimiz Sayın Ömer Fethi Gürer’e verdiği yanıtta, ‘Türkiye’de yoksulluk ya da açlık sınırı içinde yaşayan kişi yok’ demiş. Vedat Bey, en son ne zaman bir pazara gidip alışveriş yapmış merak ediyoruz. Kıymanın fiyatını, ekmeğin kaç liraya satıldığını, süte son 6 ayda kaç kez zam geldiğini, kasap ve marketlerde parayla kemik satıldığını acaba biliyor mu? Sayın Bakan’ın enflasyondan, zamlardan, kiralardaki fahiş artışlardan haberinin olmadığı çok belli. İşte Türkiye’nin gerçeği bu. Halktan kopuk cumhurbaşkanının halktan kopuk bakanları. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.

“SAYIN BAKANA TAVSİYEMİZ; 1 AYI DEĞİL, SADECE 1 GÜNÜ ASGARİ ÜCRETLE GEÇİRMEYİ DENESİN”
OECD ülkelerinde, ortalama enflasyon yüzde 8; Türkiye’de ise yüzde 61,4. Bir bardak çay 20 lira, bir simit 10 lira. Dört kişilik bir aile, üç öğün kişi başına bir çay bir simit tüketse bile aylık 10 bin 800 liraya ihtiyaçları var. Ailesine bakmakla yükümlü bir asgari ücretliye bu harcamayı yaptıktan sonra geçinmek için 602 lira para kalıyor. Sayın Bakan’a tavsiyemiz; 1 ayı değil, sadece 1 günü asgari ücretle geçirmeyi denesin. Belki o zaman vatandaşın hayatta kalma mücadelesini anlayabilir. Bu, Sayın Işıkhan’ın akıllara durgunluk veren ilk açıklaması değil, görüyoruz ki son da olmayacak. Geçen hafta, kayıtlı işsizlik oranı yüzde 9,2 olarak açıklandı. Her 5 gençten 1’i, her 3 kadından 1’i işsiz. Ama Sayın Bakan, çok değil, bir ay önce ‘Ülkemiz, son yıllarda istihdam rakamlarında tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda’ diye açıklama yapabildi.

“MYK TOPLANTISINDA, DEPREM BÖLGESİNDEKİ ÇİFTÇİLERİN SORUNLARINI, MİLLİ EĞİTİMDEKİ, TARIMDAKİ, SAĞLIKTAKİ SORUNLARI VE BUNLARIN ÇÖZÜMLERİNİ GÖRÜŞTÜK”
Bizim iktidarımızda halktan kopuk bakanlar değil; halkın dertleriyle dertlenen, halkın sorunlarına çözüm üreten bakanlar olacak. Önümüzdeki yerel seçimde de yine halkın dertleriyle dertlenen, halkın sorunlarına çözüm üreten belediye başkan adaylarla seçimlere gireceğiz. Bugün MYK gündemimizin konularından biri de buydu: Yerel seçim. Adaylarımızı belirlerken katılımcı, kapsayıcı ve demokratik yöntemler uygulanacak. Belediye başkan adaylarımız belirlenirken aynı MYK’mız ve Gölge Kabinemiz belirlenirken olduğu gibi, mümkün olduğunca kadın temsilini artıracak, eşit temsil prensibine uyulmasına özen gösterileceğini buradan bir kez daha ifade etmeliyim. MYK toplantımızın bir diğer gündemi, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in ve Gölge Bakan MYK Üyelerimizin Hatay’a, deprem bölgesine yapmış oldukları ziyaret ve hazırladıkları raporlarıydı. MYK toplantısında, deprem bölgesindeki çiftçilerin sorunlarını, milli eğitimdeki, tarımdaki, sağlıktaki sorunları ve bunların çözümlerini görüştük.

“5 BİN LİRA İKRAMİYELERİN TÜM EMEKLİLERİ KAPSAMASININ TÜRKİYE’NİN EKONOMİK KOŞULLARINA VE SOSYAL DEVLETİN GEREKLERİNE UYGUN OLACAĞINI İFADE ETMELİYİZ”
Diğer bir gündem maddesi, CHP’nin Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı emekli çiftçilere yapılan, ikramiye haksızlığının giderilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu başvurunun, her ne kadar AYM henüz karar vermemişse de etkili olduğunu ve olumlu sonuç verdiğini görüyoruz. Zira basına yansıyan haberlere göre, Erdoğan’ın bu haksızlığın giderilmesi yönünde talimat verdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ancak bunun için bir yasal düzenleme yapılması gerekiyor. Bu yasal düzenleme yapılırken CHP olarak şunu hatırlatmak isteriz: Bir emekli neden çalışır? İşsiz olan oğluna destek olmak için, mutfak masraflarını karşılayamadığı için; kirasını, elektrik, su parasını, kullanmış olduğu ihtiyaç kredisini ödeyemediği için çalışır. Dolayısıyla bu yasal düzenleme yapılırken bu ödenecek 5 bin lira ikramiyelerin sadece ÇKS’ye kayıtlı emekli çiftçileri değil, tüm emeklileri kapsamasının Türkiye’nin ekonomik koşullarına ve sosyal devletin gereklerine uygun olacağını ifade etmeliyiz.

“DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ’NDE VURGULAMAK İSTİYORUM: EĞİTİM, ÇOCUKLARIN EN TEMEL HAKLARINDAN BİRİDİR”
Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Ülkemizde, her 2 çocuktan 1’i yoksulluk çekiyor. Geçen yıl, 31 bin 890 çocuk cinsel saldırıya uğradı. Cinsel suç mağduru çocuk sayısı, 9 yılda 3 katına çıktı. Suça sürüklenen çocuk sayısı, 10 yılda ikiye katlandı. Bu ülkede, çocuk olmak bu kadar zorken ‘Dünya Çocuk Hakları Günü kutlu olsun’ demek de kolay olmuyor. Bizler, taşıdığımız değişim meşalesini, çocuklarımızın geleceği aydınlansın diye yaktık. Çocuk işçiliğinin olmadığı, onları bedenen ve ruhen koruduğumuz, geleceklerinin daha doğmadan ipotek altına alınmadığı, haklarını sadece kâğıt üzerinde değil; okulda, evde, sokakta, kısacası hayatın her alanında gözettiğimiz güzel bir Türkiye’yi hep beraber kuracağız. Onların laik ve çağdaş eğitim sisteminde eğitim görme hakkına el uzatanların karşısında biz olacağız. Dünya Çocuk Hakları Günü’nde bir kez daha vurgulamak istiyorum: Eğitim, çocukların en temel haklarından biridir. Ama bu, anayasamızda yazdığı gibi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre bir eğitim olmalıdır.

“EĞİTİM SİSTEMİNİ AKILDAN, BİLİMDEN, ÇAĞDAŞLIKTAN, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUNDAN UZAKLAŞTIRACAK ADIMLAR ATMAYA SAKIN YELTENMEYİN”
Milli Eğitim Bakanıa’nın imzaladığı protokolleri, çağdaş ve laik eğitim sistemini yıpratmaya yönelik attığı adımları ve bazı cemaatlerin yöneticileriyle çektirdiği fotoğrafları dikkatle takip ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde müfredatla ilgili bir açıklama yapmış. Diyor ki, ‘Bu değişiklikle, çocuklarımıza gereksiz ve düzeylerinin üzerinde bir bilgi yüklemesi yapmayacağız. Derslerin tamamında sadeleşme olacak.’ Biz de buradan soralım: Erdoğan’ın her iş cinayetini, madenlerdeki kayıpları, iş yerlerindeki ihmaller zincirini gündemden düşürmek için kullandığı ‘fıtrat’ ifadesi, yeni müfredatın temel unsurlarından biri mi olacak? Biz, aklı ve bilimi kendine rehber edinen; çevreye, doğaya, insanlığın gelişimine ve dünya barışına duyarlı, hayatın her alanında eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi benimseyen nesiller yetiştirmek için çabalarken AKP iktidarı, yüzünü daha fazla gerici zihniyete dönüyor. Tek tip öğrenci, tek tip birey, hatta kindar bir nesil yetiştirmek için hâlâ uğraşıyorlar. Bakın, buradan uyarıyoruz: Eğitim sistemini akıldan, bilimden, çağdaşlıktan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan uzaklaştıracak adımlar atmaya sakın yeltenmeyin. Karşınızda CHP’yi ve bu değerlere sahip çıkan gençleri, velileri, anne-babaları ve yurttaşlarımızı bulursunuz.

“SENDİKALAR, DERNEKLER, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ TÜM HAKLI TALEPLERİ, BİZİM DESTEĞİMİZİ ALACAK. MEYDANDA, SOKAKTA, EYLEMDE, GREVDE ONLARIN YANINDA OLACAĞIZ”
Geçtiğimiz hafta, Devrimci İşçi Sendikalar Konfederasyonu (DİSK), ‘Vergide adalet, gelirde adalet’ sloganıyla İstanbul’dan Ankara’ya yürüdü. İşçi ve emekçi kardeşlerimiz, haklı taleplerini ortaya koydular. Biz de CHP olarak Ankara Ulus Meydanı’nda noktalanan yürüyüşe destek verdik. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in orada ifade ettiği gibi, ‘Biz bu yollara yabancı değiliz.’ Bundan sonra da sendikalar, dernekler, sivil toplum kuruluşlarının tüm haklı talepleri, bizim desteğimizi alacak. Meydanda, sokakta, eylemde, grevde onların yanında olacağız.

“YARATTIKLARI KATİLDE İYİ HAL ARADILAR, AMA AYDIN VE ÖZGÜR DÜŞÜNCEYE ‘NE HALİN VARSA GÖR’ DEDİLER”
Şimdi içimizi acıtan, kamu vicdanını derinden yaralayan bir olaya değineceğim: 2007 yılında, bu ülkenin alnına kara bir leke sürüldü. ‘Ama biliyorum ki, bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazlar’ sözünü kana buladılar. 2007’de güvercinlere kıydılar, 2023’te kıyanları serbest bıraktılar. Türkiye’de yaşamak, masumların sınavı oldu. 17 yaşında bir çocuktan katil yarattılar. Sonra, o yarattıkları katilde iyi hal aradılar, ama aydın ve özgür düşünceye ‘Ne halin varsa gör’ dediler. Böyle bir dönemde, Ogün Samast’ın tahliye edilmesinin bir tesadüf olmadığını biliyoruz. Türkiye, bir yargı darbesiyle karşı karşıyayken bu tahliye kararıyla ‘Günü gelir katilimize de sahip çıkarız’ mesajını verdiler. Muhalefete, gazetecilere, onlar gibi düşünmeyenlere akılları sıra gözdağı veriyorlar. Onlar Ogün Samast’ı hatırlattıkça, Erhan Tuncel’i, Yasin Hayal’i ve türevlerini konuştukça ve korudukça; bizler Uğur Mumcu’ya, Ahmet Taner Kışlalı’ya, Abdi İpekçi’ye, Bahriye Üçok’a ve Muammer Aksoy’a sarılacağız ve hukuka tutunmaya devam edeceğiz. Rakel Dink’in gözlerini bir kez daha dolduran, kalbini bir kez daha kıran, kendi ifadesiyle onu ‘yasın en ağır günlerine geri yollayan’ bu adalet anlayışını asla affetmeyeceğiz.

“TARAF OLAN BİR KİŞİDEN HAKEM DE OLMAZ ARA BULUCU DA OLMAZ”
Orta Doğu’nun göbeğindeki insanlık dramı, 45’inci gününde. İsrail, Gazze’deki sivillere yönelik saldırılarına devam ediyor. En son, Gazze’nin en büyük hastanesi olan Şifa Hastanesi’ni ele geçirip zorla boşaltarak yüzlerce hastayı ve onlarca prematüre bebeği sokağa attılar. Vefa Hastanesi’niyse bombaladılar. Hastanelerin hedef alınması, uluslararası hukuka ve savaş hukukuna aykırıdır, insani olarak kabul edilemez. Gazze’de, ateşkesin bir an önce sağlanarak sivillere insani yardımın ulaştırılmasını istiyoruz. Gazze konusunda gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bir aydır ara bulucu ve garantör olmaya çalışıyorlar. Erdoğan Astana’dan Almanya’ya, gittiği her yerde bu talebini dile getiriyor, ülkemizin itibarını zedeliyor. Taraf olan bir kişiden hakem de olmaz ara bulucu da olmaz. Bölgede hiçbir ülke Erdoğan’ı arabulucu, Türkiye’yi de garantör olarak kabul etmiyor. Erdoğan ve Fidan’ın tek taraflı teklifleri, karşılıksız kalıyor.

“AMERİKA’DAN BURAYA YATIRIMCI GELİR Mİ? TABİİ Kİ HAYIR”
Erdoğan, geçtiğimiz hafta Almanya’ya resmi bir ziyarette bulundu. Burada Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından gayet soğuk karşılandı, hatta Alman medyasında da alay konusu oldu. Elbette bundan mutluluk duymuyoruz. Daha da ötesi, ülkemiz adına ziyadesiyle üzülüyoruz. Ancak Erdoğan’ın güven vermeyen, yalpalayan, tutarsız ve hamaset odaklı dış politikasının kendisini ve ülkemizi, dış dünyada getirdiği nokta ne yazık ki budur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Almanya ziyaretinde Eurofighter savaş uçağı almak istediğimizi ifade etmesi, Alman yetkililerin buna sessiz kalması üzerine Alman Başbakanı’nın yanında ‘Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı? Birçok yerden bunların çalışmasını yaparız’ diyerek Türkiye’yi parasıyla uçak almak için kapı aşındıran bir ülke olarak göstermiştir. Geçmişte, F-35 projesinden atılan, Rusya ziyaretinde SU-35 almak isteyen, aynı zamanda ABD’den bir türlü F-16 uçağı bile alamayan bir ülke haline geldik. Ülkemizin ekonomisini yerle yeksan eden Erdoğan’a ve AKP’ye bir soru soralım: Erdoğan ABD’ye diyor ki, ‘Neden Doğu Akdeniz’e uçak gemisi gönderiyorsun? Amerika nere, Doğu Akdeniz nere, İsrail, Filistin nere?’ Bunu ifade eden Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i ABD’ye gönderip ABD’li yatırımcılardan Türkiye’ye yatırım yapmalarını istiyor. Amerika’dan buraya yatırımcı gelir mi? Tabii ki hayır.

“ERDOĞAN’IN TÜM DERDİ, ÖMRÜ YETTİĞİNCE O KOLTUKTA OTURMAKTIR”
Halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekilinin AYM kararına aykırı olarak cezaevinde tutulduğu bir ülkeye, yabancı yatırımcının gelmesini beklemek en hafif tabiriyle hayalperestliktir. Hatay Milletvekili Sayın Can Atalay’ın üzerinden başlayan yüksek yargı krizinin Anayasa’ya yapılmış bir darbe girişimi olduğunu daha önce de ifade etmiştik. AYM’nin tüm kararlarının bağlayıcı olduğu gerçeğini görmezden gelen Erdoğan, yargıda da bir u dönüşü yaparak önce ‘Yargıtay da bir yüksek mahkemedir’ diyerek önce Yargıtay kararını desteklemiş ancak ardından ‘Ben bu olayda hakemim’ diyerek pozisyon değiştirmişti. Biz en başından beri, anayasa krizinin arkasında başka bir senaryo olduğunu vurgulamıştık. Sayın Erdoğan’ın en son yaptığı açıklamasıyla, yüksek yargı organları arasında çıkarılan krizin asıl tarafları da ortaya çıkmış oldu. Erdoğan’ın tüm derdi, ömrü yettiğince o koltukta oturmaktır. Allah kendisine ömür versin. Ama siyasi ömrünün sonuna geldiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bunu o da görüyor ki dünkü açıklamasıyla, 2017 referandumunda ısrarla savunduğu ve Türkiye için ‘devrim’ diye nitelediği 50 1 düzenlemesinden kolayca vazgeçebiliyor.

“MİLLİ İRADENİN YOK SAYILMASINI KABUL ETMEDİĞİMİZ İÇİN MECLİS’TE NÖBET DE TUTARIZ, AĞACI KORUMAK İÇİN PARKTA DA SABAHLARIZ, ‘HAK, HUKUK, ADALET’ DİYEREK 435 KİLOMETRE YÜRÜRÜZ”
Biz, Cumhur İttifakı’nın kendi içindeki hesaplaşmasına, Hatay halkının iradesiyle seçilen Can Atalay’ın kurban edilmesine izin vermeyeceğiz. Onların siyasi hesapları nedeniyle TBMM’ye had bildirilmesine asla sessiz kalmayacağız. Elbette konunun Can Atalay’ı, Hatay halkının iradesini ilgilendiren bir kısmı var. Ama esas mesele, anayasasızlaştırma meselesidir. Anayasasızlaştırmanın sonu yok. Tayyip Erdoğan, belki fakında değil ama kendi bildiği dalı kesiyor. Bugün Anayasa’mızın 153’üncü maddesini ihlal ederseniz, yarın öbür gün Anayasa’nın 100, 101, 102, 103 ve 104’üncü maddeleri, birileri tarafından ihlal edilmeye kalktığında söyleyecek sözünüz olmaz. Milletin Meclis’inde Anayasa uygulanıncaya kadar Adalet Nöbeti’mize devam edeceğiz. Milli iradenin yok sayılmasını kabul etmediğimiz için Meclis’te nöbet de tutarız, ağacı korumak için parkta da sabahlarız, yurt sorunu yaşayan gençlerle banklarda da otururuz, gerektiğinde ‘hak, hukuk, adalet’ diyerek 435 kilometre yürür, halkımız aydınlığa çıksın diye karanlıkta da kalırız.”

“AKP’NİN ARTIK MHP’YE İHTİYACI KALMADI. HATTA DAHA DA ÖTESİ MHP’Yİ SIRTINDA BİR YÜK OLARAK GÖRMEYE BAŞLADI”
Yücel, FOX TV tarafından yönlendirilen “50 1 sistemi, Cumhurbaşkanının açıklaması sonrası tartışma yeniden alevlendi. Şöyle de eleştiriler ve yorumlar var Sistemin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin iflası olduğu yönünde. Siz de bunu değerlendirmeye katılıyor musunuz? Sizce de sistemin iflası mı? Ogün Samast’ın tahliyesiyle ilgili bugün Adalet Bakanı’nın bir açıklaması oldu. Aslında 2016 darbe girişiminden sonra, kendisi hakkında bir iddianame hazırlandığı ancak bu iddianamenin nisan ayında birtakım eksiklikler nedeniyle iade edildiği şeklinde oldu. Ama kendisi serbest bırakıldı. Serbest bırakıldıktan sonra eksikliklerin tamamlandığını ve işlemin gerçekleştiğini duyurdu. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İddianame daha önce tamamlanamaz mıydı? İYİ Parti Grup Sözcüsü Suat Sarı, kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylığını açıkladı. İttifak yolunda yaşanan tartışmalarda bunu nasıl değerlendireceksiniz” sorularına şöyle yanıt verdi:

“AKP iktidarında ve özellikle ucube tek adam yönetiminde halkımız, milletimiz zaten iflas etmiş durumda. Hayat pahalılığı, toplumun tüm kesimlerini ağır bir şekilde eziyor. Ve dünkü açıklamayla birlikte şunu görüyoruz: Sayın Erdoğan’ın derdi, koltuğunu koruyabilmek. Sayın Erdoğan’ın derdi, halkın derdi, halkın sorunlarını çözmek değil; 14 Mayıs seçimlerinde az bir farkla kazandığı Cumhurbaşkanlığı makamını, ileride yaşayacağımız seçimlerde bir durum yaşamadan sürdürmek. Sistemin iflasıdır. Zaten halkımız, milletimiz iflas etmiş durumdadır. Ancak denge ve denetim mekanizmaları olmayan, fren mekanizmaları olmayan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi -yani tüm yetkilerin, tüm erklerin, tüm gücün bir kişinin elinde toplandığı bir yönetim anlayışının- ülkemize hiçbir faydası olmadığını yakın geçmişte yaşadık. Görüyoruz ki konumunu koruyabilmek için bir pozisyon değişikliği, bir tavır değişikliği içerisine girmişler. Tabii şunu da merak ediyoruz: Aslında bu konuda hiçbir taviz vermeyeceğini söyleyen Sayın Devlet Bahçeli ve MHP’nin kurmayları bu olaya nasıl bakıyorlar? Acaba MHP kendilerinin dışlandığını, onlara gerek duyulmayan bu senaryoyu nasıl değerlendirecek? Cumhur İttifakı’nda çok ciddi bir kriz olduğu, çok net bir kriz olduğu ortada. Bahçeli, o dönemde yüzde 50 1 koşulunun tartışılmasının güvensizliğe neden olacağını vurguluyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 50 1 koşulunun partiler arasındaki uzlaşmayı sağladığını ifade ediyordu. Demek ki AKP’nin artık MHP’ye bir ihtiyacı kalmadı. Hatta daha da ötesi MHP’yi sırtında bir yük olarak görmeye başladı. Ben bu sorunuzun MHP sözcüsüne de sorulması gerektiğini düşünüyorum.

“OLAYIN SÜMEN ALTINA İTİLDİĞİNİ, ÜZERİNİN ÖRTÜLDÜĞÜNÜ, UNUTTURULMAYA ÇALIŞILDIĞINI GÖSTERİYOR”
Ogün Samast hakkında geçmişte, terör örgütü üyeliğinden açılmış bir soruşturma olsa dahi o soruşturmanın iddianame düzenlenerek bir kamu davasına çevrilmemesi, açıkçası bu işin birileri tarafından sümen altına itildiğini gösteriyor. Yerel mahkemenin gerekçeli kararında, Ogün Samast hakkında terör örgütü üyeliğinden bir suç duyurusunda bulunduğunu biliyoruz. Ancak yapılması gereken, gerekçeli kararda değil, dava devam ederken bir suç duyurusunda bulunup bir soruşturma yürütülüp ardından kamu davası açılıp iddianame düzenlenip o adam öldürme davasıyla birleştirilerek terör örgütü üyeliği iddiasıyla öldürme olayının aynı mahkemede birlikte yargılanması ve bir karar verilmesi gerekirdi. Doğru olan ve Ceza Muhakemesi Usul Kanunu’muzun işaret ettiği yol ve yöntem buydu. Ama aradan dokuz sene geçtikten sonra bir tahliyeden sonra, kamuoyunun tepkisi sonrasında hızlı bir şekilde iddianame düzenlendiğini görüyoruz. Bu da çok net bir şekilde bu olayın sümen altına itildiğini, üzerinin örtüldüğünü, unutturulmaya çalışıldığını bize gösteriyor.

“ORTAK ADAYLA SÜRECİ YÖNETME GİBİ DURUMLARLA KARŞILAŞABİLİRİZ”
Yerel seçim yaklaştığı süreçte İYİ Parti’den de başka partilerden de İstanbul ile ilgili de başka iller ya da ilçelerle ilgili de iddia ortaya koyan arkadaşlarımız olabilir, bunlara saygı duyarız. Ancak önümüzdeki günler, yani seçim takvimi yaklaştıkça bu tip olaylarda iller bazında, ilçeler bazında da birtakım birlikte hareket etme ya da ortak adayla süreci yönetme gibi durumlarla da karşılaşabiliriz. CHP 81 vilayette ve tüm ilçelerde kendi adaylarıyla seçimi kazanacak şekilde seçimlere hazırlanmaktadır. Bu konuda Yerel Yönetimlerden ve Dayanıklı Kentlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Gökan Zeybek, basın ve kamuoyuyla detayları paylaşacak. CHP’den aday adayı olmak isteyen arkadaşlarımızın 21-28 Kasım 2023 tarihlerinde başvurularını yapabileceklerini sizlerle paylaşayım.”

“ANAYASA’NIN AÇIK HÜKÜMLERİNİ YOK SAYAN BİR ANLAYIŞLA ANAYASA TARTIŞMASINA GİRMEYİZ”
Yücel, NTV tarafından yönlendirilen “Anayasa’ya sadece sınırlı bir değişiklik gelirse, yüzde 50 1 kuralı değişirse CHP’nin bu konuda tavrı ne olur” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Biz bunu defaatle ifade ettik. Anayasa’yı tanımayan, çiğneyen, Anayasa’nın açık hükümlerini yok sayan bir anlayışla, bir zihniyetle biz fnayasa tartışmasına ve görüşmesine girmeyiz. CHP’nin bu konudaki tavrı nettir.”
CHP Sözcüsü, TRT Haber’in “Özgür Özel, ilk PM toplantısında, partinin 100’üncü yılı için bir aftan bahsetmişti. ‘İkinci MYK toplantısında, bir tavsiye niteliğinde fikirlerimi beyan edeceğim’ demişti. Bugünkü toplantıda gündeme geldi mi” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bu konuda bir prensip kararı alındı. Ancak aftan faydalanmak isteyen arkadaşlarımız, başvuru yaptıklarında onların durumları, yani partiyle ilişiğinin kesilmesine neden olan eylemin somut özellikleri de değerlendirilerek ve dikkate alınarak o başvuruların her birinin ayrı ayrı incelenip bir karar verileceğini ifade edebilirim. Ama prensip olarak 100’üncü yıl nedeniyle af konusunda, hem PM’mizde hem de MYK’mızda bir mutabakat olduğunu da sizlerle paylaşabilirim.”

“BİRTAKIM YAKIŞTIRMALAR YAPAN KİŞİ NANKÖRLÜĞÜN BİR SEMBOLÜDÜR, TİMSALİDİR”
CHP’li Yücel, A Haber tarafından yönlendirilen “Sayın Genel Başkan Özgür Özel’in hafta sonu katıldığı bir konser nedeniyle kendisine yönelik eleştiriler var. Bu konserde HEDEP Van Milletvekili Pervin Buldan’ın da yer almasına dikkat çekti, Mehmet Ali Çelebi AK Parti Milletvekili. ‘Hem Atatürk hem Demirtaş olmaz’ şeklinde de bir değerlendirmesi oldu. Sizin bu açıklamaya ve gelen eleştirilere yanıtınız ne olacak” sorusuna şöyle yanıt verdi:

“Sanat evrenseldir. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, sanata ve sanatçıya önem veren, değer veren bir kişidir. Onun dışında çeşitli nedenlerle birtakım yakıştırmalar yapan kişilerin ki az önce ifade ettiğiniz kişi nankörlüğün bir sembolüdür, timsalidir. Dolayısıyla bu yakıştırmalarla, bu kulp takmalarla ilgilenmediğimizi ifade etmek istiyorum.”

Exit mobile version