Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz geçtiğimiz günlerde insan yönetimiyle ilgili katıldığı toplantıda seçim döneminde yaptıkları çalışmaları değerlendirdi. İnsan yönetimin önemine değinen Büyükşehir Belediye Başkanı seçim öncesi tanınırlığını artırmak amacıyla yaptıkları ekip çalışmasında kaç kişiyle el sıkıştıklarını zikirmatik olarak tabir edilen sayı makinasıyla belirlediklerini söyledi.
31 Mart 2019 tarihinde yapılan Yerel Yönetimler Seçimleri öncesinde yaptıkları çalışmada insan kaynakları yönetimini en iyi şekilde kullanarak seçimi kazandıklarını söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz seçim sürecinde 326 bin 242 kişinin elini sıktığını açıkladı. El sıkıştığı kişi sayısıyla ilgili tam bir rakam veren Yücel Yılmaz bu rakamı da zikirmatikle tespit ettiklerini ifade etti.
Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz insan yönetimi konusunda yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“Büyükşehir Belediye Başkanı 7 bin kişinin çalıştığı, şehir için dertlenen insanların bir arada olduğu büyük bir şirket ve her şeyden sorumlu. Şimdi bir belediye başkanı nasıl seçiliyor onu bir anlatayım sonra iş tecrübelerimden bahsedeyim. Seçimden önce baktık seçmen sayısı kaç kişi? 975 bin. Bunun kaçıyla ben hasbihal oluyorum bunu tespit ettik. Önceden Karesi Belediye başkanıydım. Altıeylül, Karesi beraber çalışıyoruz. Dedik ki arkadaşlar siz şehir merkezinde iyi tanınıyorsunuz ama bir 700 bin kişi var ki sizi ismen belki biliyor, belki bilmiyor. Başladık fizibilite çalışması yapmaya. Hangi noktalarda insanlar var, saat kaçlarda buluşuyoruz şeklinde 100 günlük eylem planı yaptık. Hedefimizde her gün 3 bin kişiyle el teması kurmak vardı. Çünkü tanınıyor olmak ayrı, biliniyor olmak ayrı. İnsanlar sizi biliyorlar ama tanıyor olabilmeleri için el sıkmanız lazım. Her gün 3 bin kişinin elini sıkmak üzere 100 günlük bir plan yaptık. Bazı günler 7 bin kişiyle, bazı günler 200 kişiyle temas ettik. Aradaki farkı ortalamada hep 3 binin üstünde tutmaya çalıştık. Sonuç; 326 bin 242 kişi. Nereden biliyorsunuz diye sorarsanız; zikir matikler var, besmele çekenler basar ya. Arkamda iki tane asistan kız dolaşıyordu her farklı profilde adama dokundukça düğmeye basıyordu. Balıkesir’in her yerinden 326 bin kişinin elini sıktık. Bunun içinde işçiler, köylüler, patronlar, bayanlar, çocuklar, herkes var. Şehirle ilgili kendimizi tanıttık. Sonuç itibariyle sizin bir şehir emanet etmeniz gerekiyor. Yani bu şehirde ne olması gerektiğiyle ilgili.
BENİ Mİ DAHA ÇOK SEVİYORSUN ANNENİ Mİ SORUSU SİYASETİN BAŞLANGICI
Seçimi kazandık, Balıkesir Büyükşehir Belediyesine oturduk. 6 tane şirketimiz var, 2 tane dev yapı var. Birisi Büyükşehir Belediyesi, diğeri BASKİ. BASKİ’de Balıkesir’de su ile ilgili her şeyi yönettiğimiz, aslında belediyeciliğin yüzde 50’sinin üstünde, yüzde 60-70’i. Çünkü hayat suyla başlıyor. Türkiye’nin en güzel coğrafyası ama yönetilmesi en zor coğrafyası bize kaldı. Balıkesir’in üç katı büyüklüğünde 960 tane kırsal mahallesi var. Bunların 400 tanesi nüfusu 200’ün altında ama şehir hizmeti vermeniz gerekiyor. Yani hepsine ayrı bir daire verseniz maliyeti daha düşük. Bir yerde konutlar yapıp, arkadaşlar siz burada yaşamayın, biz size birer daire verelim ama hizmet götürme sorumluluğumuzdan çıkalım deseniz daha ekonomik. Yani bir yönetişim kullanmanız gerekiyor ki şehri yöneteceksiniz. İktisat meselesi nedir? Sınırlı kaynakla sınırsız talepleri, istekleri, maliyetleri yönetmektir. Biz bundan sorumlu olarak geldik. İnsan niye gönüllü olur bu işi yapmaya? İnsan bu işi yaparken ki süreç içerisinde karşılaşacağı onca yoğun problem; insan problemi ki biz insanla uğraşıyoruz. Başlangıcımız insan yönetimi, tamamen insanla uğraşıyoruz. Siyasete ben alışkın değilim, ben siyaset yapmak istemiyorum diyen insanlar oluyor hayatınızda. Benim kızım ufaktı, evde de çikolata var, vermeden önce dedim ki ‘anneni mi seviyorsun, beni mi daha çok seviyorsun’ şöyle annesiyle bana baktı, ‘ikinizi de seviyorum’ dedi, çikolatayı elimden aldı. Yani siyaset o an başlıyor aslında.
KİŞİLERE UYGUN İŞİ TESTLE BELİRLEDİM
En çok siyaset iş dünyasında yapılıyor. Ben Ticaret Odası Meclis Başkanlığı yaptım, daha sonra belediye başkanı oldum. Bir başımıza başladığımız özel sektördeki işimizi de yüzlerce insanı çalıştırdığımız, hala da yöneticisi olduğum bir şirketimiz de var. O şirket işte 200 kişi civarında olduğu, nereden baksanız 15 tane yöneticisinin olduğu, ama yola beraber çıktığınız, bir süre sonra o gün ihtiyaçlarınızı karşılayan kapasitesi, artık şirketin büyüklüğünde vizyonuyla, emeğiyle karşılayamıyor. Çünkü şehrin ölçeğinde başladığınız işi ülke geneline yaymışız. İnsan kaynağı alarak beraber yola çıktığımız arkadaşların kapasiteleri yetmemeye başladı. Tabi beklentileri de artıyor. Gelirler daha fazla gelir almaya çalışıyorlar. Kaynaklardan rezervlere odaklandılar. Öyle sıkıntılıyım. Bir psikolog arkadaşımız yanıma geldi ne yapıyorsunuz diye sordu. Bende sıkıntılarım var bu ay zam zamanı geldi, kime ne versem, nasıl ayarlasam onu düşünüyorum dedim. O kolay dedi. Ben İngiltere’de yüksek lisans yaparken bir test var, bu testi uygularsanız işiniz rahatlar dedi. Bazı insanlar sırf para odaklıdır, maaşına göre işe bağlıdır. Bazıları taltife göre; verdiğiniz unvana göre işe bağlanır, adına müdür, genel müdür, sen bilmem ne müdürüsün deyin ona göre bağlanır. Bazıları da verdiğiniz yetki; hiç isim vermeyin, maaş vermeyin ama bunlardan sen sorumlusun deyin. Bazıları da hepsine odaklıdır. Böyle yaparsanız iyi olur dedi. Bunları nasıl yapacağımı sorunca kendilerinde testler olduğunu müsaade edersem bunları uygulayacağını belirtti. Ben sizin arkadaşlarınızla konuşayım, ben kimin ne için çalıştığını size söylerim dedi. Ayarladık, sonuçta bana bir rapor verildi. Ben o raporu yırtıp attım, uyguladım çalışıyor. Yani bu adama maaşına zam teklif etmenize gerek yok, bu adam yetki istiyor diyor. Ona yüzde 10 zam verdik, ama şunlardan sorumlusun diyerek yetki alanını genişlettik adam çok memnun. Bir tanesine ne istediğinizi sormanıza gerek yok maaşına yüzde 50 zam yapın, o adam deli gibi çalışır dediler. Ona da ne söylersem yapacaksın maaşını şöyle yapıyoruz. Herkes mutlu.
GELENEKSEL YÖNTEMLERLE İŞLER YÜRÜMÜYOR
Demek ki insan kaynağı departmanı empati üzerinden insanların beklentilerini dinleyip, aslında orada yapılan bir psikolojik mobbing veya farklı bir şey değil, empati aslı, istişare. Biri önceden istişare ediyor, adamın ne istediğini iyi öğrendiğiniz zaman onu mutlu edecek şeyleri söylediğinizde ve imkanı sağladığınızda performans çok yukarıya çıkıyor. Özet olarak artık geleneksel yöntemlerle, patron-işveren ilişkisiyle bu işleri yönetemeyiz. Çok hızlı olmamız lazım, yeniliklere çok hızlı ayak uydurmamız gerekiyor, yaptığımız işlerin tanımlarının çok net olması, insanlardan ne beklediğimiz ve ne vereceğimiz o kadar net olmalı. İnsanlar artık çoklu seçenekleri kullanıyorlar. Zorunlu değil. Ne ben o çalışana mecburum, ne de o çalışan benim şirketimde çalışmaya mecbur. Piyasada çok alternatifler var. X, Y, Z jenerasyonu diyorlar ya şimdi eskiden 1982 yılı öncesi benim çalıştığım arkadaşlara ne kadar bağırırsan bağır, ne kadar arada fikir ayrılıkları olursa olsun, sizde koltuğun gücünü kullanırsanız adam sabah bir şey olmamış gibi işe geliyor. Ama bu yeni nesille bu olmuyor. Yani 1983’ten sonra doğanlar, Gümrük Birliği anlaşması yapıldıktan sonra farklı seçenekleri bilenler ‘sen bana istediğim değeri vermiyorsan ben yokum kardeşim’ diyor, çıkıp gidiyor ve alternatifleri değerlendirme eğilimine gidiyor. İşte eski yöneticilerle, yeni yöneticiler arasında ciddi fark var. Nesil farkları çok ilerledi. Yani üç yıl iki genç arasındaki fark, benimle Hasan Eğinlioğlu arasında yok. Neden? Onun doğduğu tarihle, benim doğduğum tarih arasında bir fark yoktu. Yani seçenekler, değişiklikler yoktu, nimetlere beraber yaşayarak ulaştık biz. Yani 1983’ten sonra çoğu nimeti; arabayı, uçağı, farklı lezzetleri hep beraber yaşamaya başladık. Ama şimdi yeni dönemde jenerasyon farkı, işletmelerin mantıkları, yeni yönetişimler çok etkili. Burada bu farkı kapatacak ve kendini sürekli geliştirecek tek departman var, bu işleri yönetecek İnsan Kaynakları.”