Balıkesir Tabip Odası şehir hastaneleri sistemini sorguladı. Oda yönetiminin konuyla ilgili açıklamasında şehie hastanelerinin hastaya değil finansörlerin yararına hizmet ettiği ileri sürüldü.
Açıklama şöyle:
‘Kamu-özel işbirliği modelinin sağlık alanında uygulandığı ülkelerde bu uygulamaların piyasa için yeni fırsatlar sağlayan bir yaklaşım olduğu, amacının kamu yararı olmadığı bilinmektedir. Ülkemizde “Şehir Hastanesi” olarak adlandırılan kamu-özel işbirliği yöntemiyle kurulan ve işletilen hastanelerin sağlık hizmetleri sistemini eriten, özel ve kâr amaçlı hizmetler sunduğu ve bu hastanelerde sunulan sağlık hizmetinin odak noktasını insanın sağlığı değil, elde edilecek kârın oluşturduğu da bilinmektedir.
Ülkemizdeki şehir hastaneleri modeli temel olarak İngiltere’den alınmıştır. İngiliz ulusal sağlık sistemini çökerten kamu-özel işbirliği finansman yöntemi Türkiye gibi ülkelere ihraç edilmektedir. Bu yatırımlar bir özelleştirme yöntemidir ve yurtdışındaki örnekleri kamu-özel işbirliği girişimlerinin hastaların değil finansörlerin yararına hizmet ettiğini açık olarak ortaya koymaktadır.
Avrupa Yatırım Bankası verilerine göre klasik devlet ihale yöntemlerine oranla % 24 daha pahalı, bu yöntem için alınan krediler ise devlet borçlanmasına oranla %83 daha pahalıdır. Şehir hastaneleri devletin özel bir şirket grubuyla uzun süreli sözleşme ilişkisi kurması esasına dayanan bir yatırım ve hizmet modelidir. Devlet tarafından bedelsiz olarak verilen bir araziye projesi Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenmiş binalar için ihaleye çıkılmakta, ihaleler genel olarak tıbbi malzeme, teknoloji, inşaat ve finansman alanlarında faaliyet gösteren şirketler grubu tarafından alınmaktadır.
İhale şartnamelerine göre hastane binalarının inşaatı 3 yıl içerisinde bitirilecek, (ancak bunların çoğu bitirilemedi) binaların devlet tarafından kiralanacağı süre boyunca ( 25 yıl) bakım onarımı da ihale alan şirketler tarafından yerine getirilecektir. Bu sistemde devlet hem şirketlere 25 yıl boyunca kira ödemekte hem de çekirdek hizmet dışındaki hizmetleri bu şirketlere devretmektedir.
Şehir hastanelerindeki ticari alan gelirleri ihaleye alan şirketlere bırakılmakta ”tıbbı destek hizmetleri“ ve “destek hizmetleri“ ihaleyi alan şirketler tarafından sunulmaktadır. Sözleşme süresi boyunca (25 yıl) şirketlere kira ve bakım onarım için “kullanım bedeli”, tıbbi destek hizmetleri ve destek hizmetleri için “hizmet bedeli” adı altında ödeme yapılacaktır.
Son gelişmeler ışığında kullanım bedelinin Sağlık Bakanlığı tarafından, hizmet bedellerinin ise hastanelerin döner sermayesi tarafından ödenmesinin planlandığı anlaşılmaktadır. Ancak döner sermayelerin çok yüksek maliyetlerle ortaya çıkan hizmet bedelini karşılayıp karşılayamayacağı belirsizdir.
İhale ile ilgili bilgi edinme ticari sır gerekçesiyle sınırlıdır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yürürlüğe konulmasıyla giderek artan iş yükü ve sağlık alanında yaşanan şiddet yüzünden zor günler yaşayan hekimler ve sağlık çalışanları, şehir hastaneleri ile birlikte daha da zor günler yaşamaya başlamıştır.
Şehir hastanelerinin yapılmasıyla ilgili karar yüksek planlama kurulu tarafından verilmektedir. Bu kurul şehir hastanelerinin yapılmasına, yeni yapılacak hastanedeki yatak sayısı kadar yatağın mevcut hastanelerden azaltılması ya da mevcut hastanelerin kapatılması kaydı ile izin vermektedir. Hastane inşaatının bitmesinin ardından halen hizmet sunan devlet hastaneleri yeni binalara taşınmakta şehrin içinde kalan eski binalar kapatılmakta, böylece şehir hastanesi kurulan illerdeki sağlık bakanlığı hastanelerinde hasta yatağı sayısı artmamaktadır.
Kamu-özel işbirliği yönteminde risk ve maliyet kamu üzerinde kalır. Şehir hastanelerine verilen hazine garantilerinin yarattığı borç büyüklüğü ve uzun vadede kamu maliyesine vereceği zarar IMF tarafından da dile getirilmiştir. Türkiye’nin Portekiz’in kriz öncesi görünümünde olduğu belirtilmiştir.
Şehir hastanelerini yapan -işleten şirketlere kalkınma bakanlığının raporuna göre 18 şehir hastanesi için kira bedeli olarak 25 yılda 30,3 milyar ABD doları ödenecektir. Yapılması planlanan şehir hastanesi sayısının şimdilik 32 olduğu bilindiğine göre Türkiye’nin yalnızca şehir hastaneleri kullanım bedeli için 2050 yılına kadar sürecek 50 milyar doların üzerinde bir borç yüküyle karşı karşıya bırakıldığı öngörülebilir.
Devletin yatırımlarının belli bir plana uyularak yapması halinde uzun dönem borçlanarak ya da kira ödeyerek kamu-özel işbirliği gibi yöntemlerin kullanılmasına gerek yoktur. Bu yöntemler çok pahalıdır ve bu maliyetler halkın cebinden çıkmaktadır. Yalnızca 2018 yılı bütçesinde şehir hastaneleri kullanım ve değişken hizmet bedeli için harcanan 2,6 milyar TL ile 150 yataklı tam teşekküllü 64 hastane yapılabileceği hesaplanmıştır.
Kiranın 25 yıl boyunca ve her yeni açılacak hastane ile birlikte artarak ödeneceği düşünülürse toplumun ne kadar büyük bir maliyet ile karşı karşıya bırakıldığı daha iyi anlaşılacaktır.
Şehir hastanelerinin yapımında diğer bir sorunda yer seçimidir. Yaşanan sorunlar;
* Tarım arazilerinin imara açılması ile taşkın alanlarında inşaat yapılması,
*Kent merkezlerindeki hastanelerin kapatılmasıyla birlikte yurttaşların söz konusu hastanelere ulaşım ve erişim sorunları,
*Taşınacak kamu hastanelerinin boşaltacağı yerleşkelerin durumu, (ihaleleri alan şirketlere devredilmesi söz konusu)
*Taşınacak kamu hastanelerindeki hem sağlık hem destek hizmetlerinin sunulmasıyla ilgili imtiyazlar,
*Sağlık çalışanlarının istihdam ve özlük hakları sorunları olarak sıralanabilir.
Şehir hastaneleri her ne kadar kamu hastanelerinin kavuşacağı yeni ve modern binalar olarak tanıtılsa da kamu -özel işbirliği yöntemi ile yapılacak bu yerleşkelerin kamu ile ilgisi olmadığı açıktır. Şehir hastaneleri kamu adını kullanarak küresel sermayeye yeni ve büyük bir kaynak aktarımına aracı olacak gibi görünmektedir. Kamuoyu sağlık alanında yeni bir özelleştirme ile karşı karşıyadır.’
Taşıma suyla değirmen dönmüyor
‘İlimizde sağlık hizmetleri planlanırken il merkezinden ilçe hastanelerine yoğun bir şekilde geçici görevlendirmeler yapılmakta, bu şekilde sunulan sağlık hizmetinin eksik ve yetersiz yönleri gün geçtikçe artmaktadır. İldeki iki büyük hastaneden ilçe hastanelerine çeşitli branşlarda bazen hafta içi bir gün bazen de bir haftalık görevlendirmelerle uzman hekim gönderilmekte, hizmet böyle geçici çözümlerle yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu durum merkezdeki hastanede sunulan çalışmayı aksatmaktadır. Geçici olarak gidilen ilçe hastanesinde ise hasta takibinin kısa süreli hizmetle mümkün olmaması, hekimin hastayı, hastanın hekimi tanıyıp sahiplenememesi gibi nedenlerle arzu edilen nitelikte bir hekimlik yapılamamaktadır. Taşıma suyla değirmen döndürme mantığı sağlık sektöründe başarıyı engellemektedir. Zaman zaman yöneticiler ile yapılan görüşmelerde bu sorun dile getirilmekle birlikte kısmi çözümler üretilmiş ancak kalıcı bir düzenleme yapılamamıştır.
Son olarak Edremit Devlet Hastanesindeki aktif çalışan 3 kadın hastalıkları ve doğum uzmanından biri Yozgat Şehir Hastanesine geçici görevlendirilmiş, tayini çıkan bir hekim ”hizmet aksaması” dikkate alınmayarak ilişiği kesilerek gönderilmiş, diğer hekim hiçbir program yapılmadan yıllık izne ayrılmış, o branşta tamamen boşalan ilçeye yine günü birlik geçici görevlendirmelerde Atatürk Şehir Hastanesinden Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı görevlendirilmiştir.
Bu plan ve programı yapabilmek her halde üstün beceri gerektiren bir durum olsa gerek.
Kadın hastalıkları ve doğum branşı yapısı gereği sadece hasta muayenesi değildir, işlemin büyük bir kısmını gebe takibi oluşturmaktadır. Yöneticiler tarafından takdir edilmelidir ki gebe takibi süreklilik arz eder ve hasta gebeliği boyunca aynı hekimi bulmak ister, her muayenede farklı bir hekimle yeni baştan iletişime geçmek istemez. Hekim içinde aynı işleyiş geçerli olup, her gebe için yeni baştan doğum izleme programı yapmak iş yükünü arttıran ve verimliliği düşüren bir faktördür. Bunun ivedilikle giderilmesini hekimler ve gebelerimiz için istiyoruz.
Balıkesir Tıp Fakültesinde kadro oluşturulmadan acil servis hizmete açılmış, çeşitli hastanelerden gerek acil tıp uzmanları gerekse pratisyen hekimler geçici olarak görevlendirilerek acil servis hizmeti sunulmaktadırlar.
Kaldı ki körfez ilçeleri ve adalarda yaz dönemi nüfus 2-3 kat artmakta, pek çok branşta yaz boyu görevlendirmelerle hizmet yürütülmeye çalışılmaktadır.
Bu konuda bir kez daha sağlık yöneticilerimizin dikkatini çekmek istiyoruz. Hem meslektaşlarımızın günübirlik hizmet ile mağdur edilmemeleri, hem de hizmet alan halkımızın memnuniyetini arttırmak için turistik ilçeler başta olmak üzere tüm ilçelerdeki kadroların kalıcı tayinlerle giderilmesini ve bu sorunun kökten çözülmesini sağlık yöneticilerimizden bekliyoruz.’