Zaman yitirmeye gerek yok!

Dünya yeni değişme sancılarına girmişse, ülkemizin de bu türden garip siyasi patinajlarla zaman yitirmek yerine, bağımsız tavrın ne olması gerektiği konusunda biraz çalışma yapması gerekmiyor mu? Günün rüzgarına kapılıp sürüklenecek halimiz yok elbette. Gençler bunu anladı, ana babaları anladı, sokağa inmeyen kalmadı. Sıra şimdi iktidar cenahında.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz Kasım’a kadar Atlantik ötesinden yapılan değerlendirmeler, Rusya’nın temel hedefinin Avrupa’yı istikrarsızlaştırmak, NATO’yu zayıflatmak ve ABD askeri gücünün geri çekmesini sağlamak olduğunu söylerdi. Bunun anlamı, ABD’nin Avrupa’daki müttefiklerine “güvenlik için bize ihtiyacınız var” demesiydi.

Fakat iktidar değişince, roller de değişti ve bu hedefleri ABD sıralıyor şimdi. Müttefikleri için, bunları duymak ziyadesiyle şaşırtıcıydı ama “NATO ülkeleri para vermeyecekse onları savunmayacağım” bile dedi sonunda Trump. Dolayısıyla, Avrupalılar 80 yıldır Kuzey Atlantik Antlaşması ile sağlanan güvenlik şemsiyesi kalkarsa ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. 1945’den sonra “Sovyet tehdidi” karşısında NATO üyelerinin hep birlikte karşılık verecekleri kuralı vardı. Bunun Rusya’ya karşı uygulanmayacağı görülüyor artık. Bu durumda Ukrayna’yı NATO’ya almak da gerekmiyor, Rusya’yla savaştırmak da. Trump o savaşı hemen bitirmek istiyor. Verilen askeri yardımların parasını almayı garantiledikten sonra da Avrupa’ya “başınızın çaresine bakın” diyor.

 

Diğer yandan Kanada’ya eyalet olma teklifi, Panama Kanalı devri, Gazze’yi boşaltıp bir turizm merkezi yapılma projesi ve Grönland’ın satın alınması gibi konular da dünya kamuoyunu meşgul ediyor. Henüz sonuç alamadı bunlardan Trump ama 2 Nisan’ı “Kurtuluş Günü” ilan edip Gümrük Tarifeleri Değişikliklerini yaptı ve dünya ticaretini de allak bullak etti. Dünya Ticaret Örgütü’nü hiçe saydı ve gümrük vergilerini tek taraflı olarak arttırdı. Bunu, ABD’nin mali durumunu düzeltmek için yaptığını söyledi, ancak ticaret yaptığı pek çok ülkeyi yoksullaştıracağını gayet iyi biliyor aslında. Tabii onun bu adımına karşı Çin ve diğer bazı ülkeler de, kendi gümrük vergilerini yukarı çektiler. Sonuçta dünyada finans piyasasında dalgalanmalar başladı ve iktisatçılar genel bir durgunluk beklentisinin arttığını ifade ediyor. ABD bu işten belki kazançlı çıkacak diye, tüm ülkelerde işsizlik, enflasyon ve iflasların görülmesinin ise kaçınılmaz olacağı yorumları yapılıyor.  

 

Trump yeni bir dünya düzeni kurmayı hedefliyor. 1990’ın başlarında Sovyetler Birliği dağılırken “globalizm” diyerek dünyada egemenliğini ilan eden ABD tarafından ortaya konan politikaların, aslında hatalı sonuçlara yol açtığına inanan bir grup siyasetçi var etrafında Trump’ın ve ülkelerini tekrar büyük yapma adına küreselleşmeyi çöpe atıp, ABD’ni “paçasına yapışan asalaklarından arındırmaya” koşuyorlar. Dinci, elitist ve otoriter bir yapı oluşturmuşlar aralarında. Trump’ın birinci döneminden dersler de çıkartmışlar. Kendi aralarındaki yazışmalar basına yansıdı ve hayallerinin sadece ABD’yle sınırlı olmadığı, Dünya’ya yeniden şekil vermek istedikleri de ortaya çıktı. Özetle, Trump’la birlikte gelen yeni bir dönem var ABD’nde. Muhtemelen şu ana kadar sergiledikleriyle de kalmayacaklar. Bakalım daha neler göreceğiz.   

 

Elbette ABD gibi devasa bir ekonomik, finansal ve askeri gücün 5 yıl boyunca kimler tarafından ve nasıl yöneteceğini herkes dikkate almak zorunda. Dünyadaki bütün ülkeler, oradaki gelişmeleri yakından izleyecek ve ona göre pozisyon alacaklar.  Mesela, Avrupa ülkeleri hemen askeri harcama bütçelerini arttırıp, güvenlik konusuna önem verdiklerini gösterdiler. Kanada, Danimarka-Grönland, Panama ise kendilerini ilgilendiren konularda net açıklamalar yaptılar. Filistinliler geri adım atmayacaklarını açıkça söylediler. Dünyanın hemen her yerinde, ABD’ne “siz emir buyurun yeter” diyen de yok. Vaktiyle son dakikada helikopterleriyle salkım saçak kaçmak zorunda kaldıkları, o ufak tefek ama onurlu insanların ülkesi Vietnam’a % 46 gümrük vergisi koydular şimdi ama dönüp “görüşelim” bile denmedi de “sen almazsan başkasına üretiriz” cevabı verildi. Bunlardan da önemlisi, kendi ülkesinde çok sert protestolar yapılıyor Trump’a karşı. Yürüttüğü politikalara ve devletin sosyal hizmetlerini sona erdirmesine karşı, 50 eyalet ve 1.300 alanda protestocular sokağa indiler bile.

 

Öte yandan, ABD’yle bu yeni dönemde kurulacak ekonomik ilişkilere özel anlam yükleyen ülkeler de var. Bunlardan birisi de Türkiye. Trump’la yapılan telefon görüşmesinde Erdoğan’a “bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” denmiş olması büyük bir övünçle yansıtıldı kamuoyuna. Anlaşılan o ki beklentiler karşılıklı. NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye’nin, güvenlik sorumlulukları alması bekleniyormuş özellikle. Ukrayna ve Rusya’nın barışı konusundaki beklentiler zaten dile getirilmişti. Türkiye’nin arada tampon bölge, askeri güvenlik ve koruma yapması hususlarına dair haberler çıktı basında. Benzer bir şekilde, Rusya’yla sınırı olan çeşitli Avrupa ülkeleri için de güvenlik sağlanması hususunda çeşitli görüşmeler yapıldığı yansıtıldı. Mehmetçik “sevabına” yapmayacak bunları elbette, bu hizmetin ekonomik karşılığı nasıl olacak? Orası şimdilik bilinmiyor.

 

Aynı şekilde Suriye’de de çeşitli “işbirliği” planlarından söz ediliyor. Fakat hem İsrail’in orada giderek genişleyen işgali ve saldırıları, hem de Kürtler ile Dürzilerin geleceğinin nasıl şekilleneceği belirsizliğini koruyor. Malum, daha önce Astana Anlaşması ile Türkiye’nin kontrolüne bırakılmış olan İdlip’de şekillenen HTŞ’nin, daha sonra çok kısa süren bir saldırıyla Esat’ı kaçmak zorunda bırakması ve iktidarı ele geçirmesiyle ilgili olarak, Rusya ve İran tarafından yapılan eleştiriler basında yer almıştı.

Fakat Rusya’nın Suriye’den neredeyse tümüyle çekilmesi ve İran müttefiki güçlerin de İsrail’in düzenlediği suikast ve bombardımanlar sonucunda yıpratılmasıyla, tüm bunların ortak bir proje çerçevesinde yapılmış olduğu nihayetinde görüldü.

Bunlar ABD’nin bir süre sonra İran’a da dokunmak istediğini gösteriyor elbette. Komşumuz Irak ve Suriye’den sonra, İran’daki bir sıcak çatışma olasılığı da ülkemiz için yeni bir stres kaynağı olacaktır haliyle. Böyle bir savaşta ABD’nin Türkiye’den nasıl bir destek isteyebileceğini de şimdilik bilemiyoruz. Fakat beklenen gelişme, ABD’nin Rusya’yı nötr hale getirip, İran’ı da böldükten sonra, asıl hedefi olan Çin’le hesaplaşmaya girişmesidir. Bunlarla belki ABD’yi “tekrar büyük” yaparlar ama Dünya’mızın başına da önemli dertler açarlar. Bakalım Trump’ın evindeki hesap, çarşıya uyacak mı?

 

21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz ve artık vatandaşlar, Parlamento’da siyasetçilerimizin bütün bu gelişmeleri ve olasılıkları konuşup görüşmesi gerektiğinin farkında. “Ben bilirim, ben yaparım” denilmesini isteyen ise yok. Parlamentonun tekrar işlevine kavuşturulması bekleniyor ısrarla. Oysa yukarıda aktarılan gelişmelerin, iktidar tarafından hesaba katılıp çoktan bazı ön girişimler yapıldığı da görülüyor.

Mesela Ekim ayında başlatılan “barış görüşmeleri” var. Amaç ve net plan bilinmiyor ama bu girişimin ülkeye huzur getirmesi beklentisi hala yüksek. Barışı istiyor vatandaş ama bunun nasıl olacağı belirsiz. Bir kere daha hayal kırıklığına sabrı da yok vatandaşın. Türkiye’ye yansıması kadar Suriye’yi nasıl etkileyeceği de önemli bu görüşmelerin. Hatta mültecilerin geri dönüşlerinden bile fazla ilgileniyor seçmen bununla…

Mesela anamuhalefetin Cumhurbaşkanı adayının önünün kesilmesi var. İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi ve ertesi gün “yolsuzluk” ve “kent uzlaşısı” suçlamalarıyla tutuklanması tepki topladı. 16 milyona yakın seçmen, suçlamalara inanmadıklarını imzaları ile ortaya koydular zaten. Saraçhane’ye kayyum sokmamak için yüzbinlerce seçmen ve genç de harekete geçmekte tereddüt etmedi. Sonra Olağanüstü Kurultay yapmaya da zorunlu kaldı CHP. Özel de çıktı açıkça 19 Mart’ı “darbe”, iktidarı da “cuntacı” olarak niteledi. “Çık ve kendinden sonraki cumhurbaşkanına, rakibine yapmaya çalıştığın darbeyi, Amerika’nın icazetini alıp almadığını, gözümüzün içine baka baka söyle” ifadesine sessiz kalmak mümkün mü artık?

 

Dünya yeni değişme sancılarına girmişse, ülkemizin de bu türden garip siyasi patinajlarla zaman yitirmek yerine, bağımsız tavrın ne olması gerektiği konusunda biraz çalışma yapması gerekmiyor mu? Günün rüzgarına kapılıp sürüklenecek halimiz yok elbette. Gençler bunu anladı, ana babaları anladı, sokağa inmeyen kalmadı. Sıra şimdi iktidar cenahında. Daha fazla gerilmeye, kutuplaşmaya da lüzum yok. Erken seçime gidilsin ve yeni dönemde hangi yolun izleneceğine, kimin yetkili olacağına da halk karar versin.

Zaman yitirmeye gerek yok!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!