Yoksulluğun dayanılmaz hafifliğine dair…

Yurt dışından gelip on – on beş gün tatil yapan turist için sıkıntı yok. Ülkesinde kazandığıyla, burada krallar gibi tatil yapabiliyor. Bizimkiler de, ucuz kalamar gübürdetip vergisiz uzo içmek için Yunan adalarına koşuyor! Yoksulluklarından istifade ettiklerimiz, şimdi yoksulluğumuzun üstüne kadeh tokuşturuyor, bir porsiyon sardalyaya bin lira fiyat çeken balık restoranlarında!

yoksulluğun-dayanılmaz-hafifliğine dair

 

 

AÇLIK ve yoksulluk sınırı haberlerinde neden her seferinde simit ve çay görselleri kullanılır?

Balıkesir’de simit 12.5 lira. Ara sokaktaki çay ocağında içtiğin çaya 10 lira veriyorsun!

Bir çay yetmiyor; en az iki…

Topla bakalım: 32.5 lira. Haydi yuvarlak hesap olsun, 35 lira.

Her gün simit yenmez ya, yiyoruz diyelim..

35 çarpı 30, eşittir 1050 lira.

Bu sabah öğünü…

 

***

ÇOĞU vatandaş sabah kahvaltı etmeden evden çıkıyor. Simitle, çayla, poğaçayla falan idare ediyor.

İki saat sonra acıkıyorsun.

Öğle yemeği yiyeceksin.. Esnaf lokantasında, içinde ince kıyılmış üç parça et var diye adı ‘etli yemek’ olan şeye 200 – 250 lira yazıyorlar.

Porsiyon diyeceğim, lokantanın tabağı evdeki gibi değil ki. Yarım kepçe koydun mu ‘az’ diyorlar, bir kepçe ‘tam’ oluyor. Evdeki kepçeyle lokanta kepçesinin ölçüsü de aynı değil zaten!

Yemeğin suyuna ekmeği bana bana yiyorsun ki, karnın doysun.

Az pilav isteyeceksin, nohutlu olsun.. Neredeyse, kaşıkla koyduğu üç tane nohuta ‘sulu yemek’ tarifesi uygulayacak adam.

Ona da yazdı mı 100 lira… Bir de su içtin üstüne; 20 lira da o etti… Bir kişinin esnaf lokantasındaki öğünü en az 300 – 350 lira!

Akşam yemeğini evde yiyorsun.. Onun da sebzelisi, etlisi falan derken, lokanta fiyatını buluyor maliyet. Ayrıca yemeği sen pişiriyorsun.. Yoruluyorsun haliyle. Yemek bitince sofrayı topluyorsun; masayı sil, bulaşıkları yıka, ortalığı topla.. On beş dakikalık yemeğin ardından iki saat çalışıyorsun temizlik için.

Maliyete bunu da ilave etmek lazım; işçilik giriyor işin içine…

 

***

BİR kişinin aylık ortalama öğle yemeği maliyeti nereden baksan 8 – 9 bin lirayı buluyor.

Lanet olsun, şu cigarayı bir türlü bırakamıyorsun.. Günde iki paket. 65 liradan hergün 130 lira sigara parası. 3 bin 900 lira yapıyor aylığa vurursan. 4 bin diyelim.

Asgari ücretle çalışıyorsan, 17 bin 2 lira maaş alıyorsun demektir.

E bitti işte para!

Hani bunun doğalgazı, elektriği, suyu, apartıman gideri, günlük ekmek tüketimi, kılık kıyafet.. Ev babanın değilse kira ödüyorsun; tek göz oda bir artı bir bile olsa oturduğun daire, en az 10 – 15 bin lira aylığı.

Başka hesap yapmaya gerek var mı?

Görüldüğü üzere aldığın maaş yetmiyor.

Asgari ücretin iki katını bile alsan, tek kişinin dahi aylık masrafını karşılamaya yetmiyor.

 

***

EMEKLİ ne yapsın?

12 bin 500 lira taban maaşla bir ayı nasıl çıkarsın?

Temmuz’da zamlı maaş alan emeklinin yüzü güldü mü? 2- 3 bin liralık maaş artışına gülünmez mi?

Gülüyor, ağlanacak haline…

 

***

TÜRK-İŞ’in hesabıyla, dört kişilik ailenin aylık gıda harcaması tutarı 19 bin 234 lira.

Bu rakam, ‘açlık sınırı’ olarak kabul ediliyor.

Yine dört kişilik ailenin aylık tüm temel harcamaları için haneye girmesi gereken tutar 62 bin 653 lira.

Bu da ‘yoksulluk’ sınırı.

Şimdi bizim hanımla ikimizin maaş toplamı 30 bin lira falan ediyor.

Bu durumda ne oluyoruz; açlık sınırında yaşamış oluyoruz!

Yoksulluk sınırına erişmemiz için bunun iki katını geçmesi gerekiyor aylık maaş toplamının.

 

***

DÜN sabah gazetede simit – peynir şöleni yapalım dedik. Yarım kilo Ezine peynirine 250 lira yazdı peynirci. Haydi yanında domates söğüş de olsun; iki üç tane pembe domates alayım dedim. Üç tane orta boy domatese 30 lira ödedim! Yarım kilosu böyle… 1 kilo alırsan, 60 lira…

Yaz ortasında, domates fazlası olduğu söylenen güzel yurdumda, kilosuna 60 lira ödemek insanın ağrına gidiyor.

Tüccar bunu tarladan 3 liraya – 5 liraya alıyor.. Alıcıydı, satıcıydı, aracıydı, kabzımaldı, manavdı derken; tezgahtaki etikette 60 lira yazıyor!

Burada fena halde ütülen üretenle tüketen!

Tüketici, değerinin çok üstünde bedel ödemek zorunda kaldığı için kızgın.

Üretici, onca uğraşıya, çabaya, masrafa, işçiliğe, zamana, doğal koşullara direndiği halde zarar ediyor.

O da kızgın.

Ne anladık bu işten?

 

***

ALDIĞIN malı, aynı fiyatla yerine koyamıyorsun.

Bir zamanlar Güney Amerika’nın yüksek enflasyonlu ülkelerindeki alışveriş durumlarına gülüyorduk.

Fırından ekmek alacaksın, cebinde bir tomar para.. İşte ne bileyim milyon milyon…

Evden çıkıyorsun 3 milyon, fırına vardın 4 milyon olmuş!

Eski zamanda, demir perdeden sıyrılıp kapitalizmle tanışmaya başlayan Doğu Avrupa ülkelerine koşar giderdi bizim millet. Cebine koydun mu 300 – 500 dolar para, günlerce tatil yapabiliyorsun o zamanlar.

Oraların insanı zer zebil; cebindeki azıcık dolarla hayatı satın alıyorsun yani.

Şimdi Avrupa illerinden gelip buralarda tatil yapanlar, aynı muameleyi çekiyor bize.

Bizim vatandaş, tatil yörelerindeki yüksek fiyatlardan dertli. Zaten tatilden vazgeçti vatandaş; karnını zor doyuruyor.

Yurt dışından gelip on – on beş gün tatil yapan turist için sıkıntı yok. Ülkesinde kazandığıyla, burada krallar gibi tatil yapabiliyor. Bizimkiler de, ucuz kalamar gübürdetip vergisiz uzo içmek için Yunan adalarına koşuyor!

Yoksulluklarından istifade ettiklerimiz, şimdi yoksulluğumuzun üstüne kadeh tokuşturuyor, bir porsiyon sardalyaya bin lira fiyat çeken balık restoranlarında!

 

***

GEÇEN gün bir arkadaş anlattı; biriktirdikleri parayla oğluna araba almaya gitmişler. Noter’de satış yapılmış, parası ödenecek.. “İki saat para saydık” dedi.

E ne yaparsın, en büyük para 200’lük banknot. Yarım kilo peynir vermiyorlar artık o paraya. Araba dediğin milyondan başlıyor.. 200’lükleri sayarken adamın eli kolu yoruluyor, aklı karışıyor.. Biri de araya girip laf attı mı, haydi unuttun ne saydığını, sil baştan say…

Bankamatiklerden emekli maaşını çekip sayıyorsun ya… Üç beş saniyede bitiyor sayım işlemi.

Hiç bitmesin istiyoruz.

Selam ederim herkeslere…

 

Exit mobile version