Özgür Özel, 21 Aralık’ta Fas’ın başkenti Rabat’ta yapılan Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’na katıldı. CHP adına yaptığı konuşmada “Dünyada bir süredir sağ popülizmin, radikal sağın ve seçimli otoriterliğe yaslanan siyasi anlayışların etkisinin arttığına” dikkat çekti. Sözü ülkemize getirince de “CHP 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olmuştur ve güvenle iktidara doğru yürümektedir. Şu anda kazanmış olduğumuz belediyeler, sosyal demokrasinin temel ilkelerinin somut uygulama sahalarıdır. Bu dayanışmacı, kalkınmacı, refah temelli, yani halkçı uygulamalar, bir yandan kutuplaştırma iklimini dağıtmakta, bir yandan da sosyal adaletin ve kalkınmanın önünü açmaktadır” dedi.
CHP’nin belediyelere dair bu temel yaklaşımı, Mart’tan beri her fırsatta ifade ediliyor zaten. Vatandaş da bunları duydukça beklentilerini yüksek tutuyor. Tabii iktidar da durumun farkında. O nedenle de, bu olanağı CHP’li belediyelerin elinden almak için çeşitli planlar yapıyor, adımlar atıyor. Mesela R. T. Erdoğan’ın “belediyeleri silkeleyin” talimatı üzerine, hesaplarına bloke konulup hacizler başlatıldı. Ankara Büyükşehir için M. Yavaş’ın peşin ödemeli uzlaşma talebine ve diğer beş belediyenin de “borç yapılandırma” çağrılarına, karşılık bile verilmedi. Üstelik borçların önemli kısmının önceki AKP’li belediyeler döneminden kaldığı da bildiği halde işlemler sürdürülüyor ve devamı da gelecektir bunların.
İktidarın yaratmak istediği algı “SGK kötü durumda bunun sebebi de CHP belediyeleri” şeklinde vatandaşa pompalanıyor sürekli. Oysa Türkiye’de tüm belediyelerin SGK borçları 96 milyar ama işverenlerin borcu bunun on katından fazla. Ödemiyorlar ekonomik sebeplerle, faiz affı çıkıyor nasılsa. Fakat aynı işveren kesimine “5 puanlık SGK prim indirimi” diye verilen bir teşvik kapsamında, iktidar 243 milyar prim alacağından çoktan vaz geçti bile. Kamu hizmeti yapana karşı kar edeni tercih etmektir bunun adı. Belediyeye “öde”, patronlara “canın sağ olsun”.
O vakit vatandaş da “amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?” diye düşünecektir haliyle. Bu algı yaratma işi ters tepecek sonunda ama bu arada olan vatandaşa olacak, hizmetler aksayacak veya ertelenecek.
VATANDAŞLARA İKAMETGAH ÇAĞRISI
Hani AKP bir taşla bir kuş vurmaya razı olmaz, her attığı adımda bir de gizlenen amacı vardır ya, bu işten beklenen de muhtemelen demokrasinin temel basamağı olan yerel yönetimleri iyice zayıflatıp, merkezi yönetimi güçlendirmek ve otoriter yönetim yapısını iyice tahkim etmektir.
Algı yönetimiyle “günah keçisi” ilan edilen CHP’nin belediyeleri duruma çok tepkililer. Fakat gerçekte bütün belediyelerin mali durumları bir hayli sıkıntılı. Bu nedenle de mesela Rize, Giresun, Piraziz, Dikili, Artvin, İskilip, Sorgun, Kiğı, Şebinkarahisar, Enez ve daha pek çok belediye, benzer bir çağrı yapıyor son günlerde farkında mısınız?
31 Aralık’a kadar hemşerilerinin ikametgahlarını taşımasını, nüfus kaydına katkıda bulunmasını istiyorlar. Bundaki amaç kayıtlı vatandaş sayısını yükseltip, alınacak İller Bankası ödeneğini çoğaltmak elbette. Hatta bu çağrıya uyanlara, hediye çeki verenler bile var.
Yani aralarında iktidarınkilerin de olduğu epeyce belediye, öğrenciden, memurdan, yazlıkçıdan yeni hemşeriler edinip, daha fazla pay almaya uğraşıyor İller Bankası’ndan.
“AKŞAM YATTIM, SABAH KALKTIM, FİKRİM GELDİ!..”
Edremit Körfezi’nin CHP’li belediyeleri de aynısını yapıyor. Sosyal medyadan seslenip, yazlıkçı hemşerilerin ikametgahlarını ilçelerine taşımaları çağrısını Gömeç, Burhaniye ve Edremit yaptı. Hatta Edremit Belediyesi sosyal medya işini de aştı, bir salon toplantısı düzenleyip çağrısını orada iletti yazlıkçılara. Sitelerde oturan ve “kanalizasyon isteyen” yazlıkçılar hedef kitle olarak seçildi, yeni işbaşı yapan BASKİ Genel Müdürü de getirilip oturtuldu karşılarına, bürokratlar ve tablolarla sunum yaptırıldı. Sonunda da ikametgahlarını taşımaları rica edildi yazlıkçılardan.
İlginçtir 50-60 kişinin olduğu o salonda, sadece bir kişi çıkıp “çok etkilendiğini ve hemen yarın taşıma işini yapacağını” söyledi ama o da bir BASKİ çalışanı çıktı.! Demek ki bu işler öyle “akşam yattım, sabah kalktım, fikrim geldi” diye olmuyormuş. Çok ciddi bir ön hazırlık yapmak lazım.
Mesela A. Akın’ın suda önce Haziran’dan geçerli % 15 indirime gidip, sonra da Eylül’de % 65 zam yapması yerine, yazlıkçılara en başından “alın ikametgahları bu tarafa size suyu iki sene % 10 indirimli verelim” denilseydi çok daha isabetli olurdu. Kaçırıldı bu fırsat, o günlerde çekilen su sıkıntısı da cabası olarak kaldı bu popülist gösterinin.
YEREL YÖNETİMLER EMLAKÇI GİBİ ÇALIŞIYOR!
Neyse, dönelim belediyelerin parasızlık konusuna. İller Bankası ödenekleri de yeterli değil elbette. Kredi bulunacak, hizmet hemen yapılıp ödemesi zamana yayılacak. İç kredi, hele de kamu bankalarınınki, muhalefet belediyeleri için imkansız. Dış kredi için de Ankara’nın kefaleti gerekiyor. O vakit geriye kalan tek seçenek, belediyelerin sanki büyük bir emlakçı gibi çalışmaları. “Al, Meclis’te hazırla, sat” veya “yeni emlak alanı yarat” en fazla uygulanan yöntemler. İktidar emlak vergisini oy uğruna arttırmıyor ama yerel yönetimin emlakçılık yapmasına destek bile oluyor.
Fakat şehrin rantı ile ayakta kalmak, bir belediye için öyle netameli bir konu ki.! Dün aynı işleri sırıtarak yapanlar bile, bugün yapmaya yelteneni en üst perdeden suçluyor. Peki nasıl olacak, belediyeler güç bulup nasıl yürüyecek?
Şimdi denilecektir ki “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi”. Zira açıkça seçimden önce “oy vermeyen hizmet alamaz” denilmişti. Yine de seçmen oyunu AKP yerine, bir şans tanımayı tercih ettiği muhalefete verdi. Seçimden sonra ortaya çıkan “normalleşme” söylemleri falan da etkilemedi iktidarı, şimdi doğrudan seçmeni pişman etmeye çalışıyor. Bu nedenle de alenen kırk katır-kırk satır uygulanıyor muhalefetin yerel yönetimlerine. Hizmeti alamayan vatandaş bağıracak ya, iktidara değil de yerel yönetime dönüp bağırsın isteniyor. Kısmen gerçekleşir de bu durum. Vatandaş büyük beklentiler yaratan CHP’li yerel yönetimlere tepki verir önce. Bunu anlamak ve seçmeni doğru hedefe yönlendirmek de muhalefetin işidir elbette ve biraz zaman ile çaba gerektirir.
CHP BELEDİYELERİ SENKRONİZE DEĞİL…
İktidarın algı politikasında bu kadar kendine güvenmesi de garip doğrusu. Mesela E. İmamoğlu çok net, hacizler konusundan hareketle “Boğazımızı sıktıkça biz daha çok iş yapıyoruz, onu söyleyeyim. Milletin zaten gözünden düştünüz, tamamen tarihe gömüleceksiniz” diyor. Ö. Özel de “Siz silkeledikçe biz bileniyoruz. İlk seçimde vatandaş da sizi silkeleyecek” diyor açıkça.
Fakat bu durum yeni aldıkları Büyükşehir, il, ilçe ve beldelere gelince değişiyor. Senkron değil CHP belediyelerinin tepkileri. O nedenle de, iktidar bazı yerlerde CHP’nin duruma yeterli karşılık verip, kendisini ifade edemeyeceğine güveniyor sanırım. Bazı yerlerde tespitleri doğru bile olabilirler. Arsa satıp da dosdoğru ve bir seferde soru işareti bırakmadan anlatamayan; arıtma tesisleri için “inşallah” demeyi seçen; verdiği temel atma tarihleri M. Şimşek’in enflasyon hedeflerinde yaptığı gibi gelecek seneyi hatta daha sonraki seneyi işaret eden yeni belediye başkanları güven veremiyor seçmene. AKP bu boşluğu görüyor haliyle ve oradan vuruyor. Bunun nedenlerine girmeyeceğim ama iki başlık üzerinden devam etmem yetecek sanırım.
İKTİDARIN ELİNDEKİ YENİ İMKAN!
İlki coğrafyamızdaki önemli değişim elbette. “Allah’ın bir lütfu” diyeceği yeni bir imkan daha düştü Erdoğan’ın önüne. Beklentilerin tümüyle dışında bir gelişme oldu ve komşumuz Suriye’de Esad dönemi bitti. Kısa bir tereddütten sonra da HTŞ’nin varlığına ve yaptığına sahip çıkıldı iktidar tarafından. Şimdi “rüzgar orada başka türlü esiyor” söylemiyle, yepyeni hesaplar yapılıyor. Ne çare ki Trump da bazı övgülere başladı. AB Komisyonu Başkanı V. Der Leyen ile çeşitli AB ülkeleri de şimdi “Sayın Cobani” diyorlar.
AKP de haliyle, “bu işler bizden sorulur orada” havasına girdi. Eyyubi Camii’nde namaz, mülteciler “koşarak geri dönüyorlar” söylemi, milyar USD boyutunda müteahhitlere yeni iş olanakları, bir de PKK’nin kuzey ve doğu Suriye’den kesin tasfiyesi gündemde artık. Bu rüzgar ülkemizin yelkenini doldurur mu bilemem ama seçmeni fena halde etkiler. CHP’nin artık, sadece doğal akışına bırakacağı bir siyasi zemin yok. İktidar siyasetinin ekonomi bağlantısı hala berbat ama ümit ışığının dışarıdan parlayacağının söylenmesi bile öne geçti. Mülteci aktarma veya inşa-onarım taşeronluğu işleri daha bugünden teklif ediliyor iktidara.
CHP’NİN YEREL POLİTİKADAKİ AÇMAZLARI…
İkincisi siyasette alan tespitindeki değişim. Genel tablo tümüyle yeniden oluşurken, CHP’nin umudu yerel yönetimlerdeki başarıya ve “her şeye rağmen” dik duruşa bağlaması yetmeyebilir artık. Üstelik yerel politikada açmazları var. Mesela nihayet Muğla’nın Marmaris ilçesinin Kızılbük Koyu’na otel inşa eden SİNPAŞ GYO konusu gündemlerine girdi. Marmaris geçen dönem olduğu gibi, şimdi de CHP’li belediye tarafından yönetiliyor. O güzelim koy, Milli Park alanında olmasına rağmen eski belediye yönetiminin otel inşaatına göz yumduğu, durdurmak yerine neredeyse destek olduğu iddia ediliyordu. Hatta 31 Mart yerel seçimlerine iki gün kala, yani mevcut başkanın tekrar aday gösterilmeyeceği belli olunca, projenin genişlemesinin önünü açan ve imar yönetmeliklerine aykırı 33 adet yeni ruhsat daha düzenlendiği çıktı ortaya.
CHP seçimi yeni adayla kazandıktan 9 ay sonra da, çevrecilerin açtığı mahkeme kararları üzerine, otel projesinin yapı ruhsatları iptal edildi ve inşaat mühürledi. Fakat şirket hala, aldığı o yeni ruhsatlara dayanarak inşaata devam ediyor. CHP eski yönetim için bir soruşturma açtı kendi içinde ve sonuçta önceki Belediye Başkanı ile iki Başkan Yardımcısını kesin ihraç talebiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk etti. Tamam bunlar çok güzel ama o otel inşaatı da neredeyse bitti.! Şu andaki CHP üst yönetimi, o zaman da partilerinin yönetim kademelerinde değil miydi? O zaman müdahale etmeleri çok daha değerli olmaz mıydı?
ATAMAYANA ATTILAR!..
Farklı bir başka durumu da İzmir’de yaşanıyor. İzmir Körfezi için Büyükşehir yılardır bulduğu dış kredilere Ankara’dan onay alamadı, yatırım yapamadı ve durum tamamen berbat bir hale geldi. İzmir’deki durumu teşhir etmeyen, iktidarı dönüp de seçmene anlatmayan CHP, sonunda Çevre Bakanı M. Kurum tarafından bu işin sorumlusu ilan edildi. Yani futbol terimiyle “atamayana attılar”. Şimdi İzmir Büyükşehir Belediye başkanı billboard, medya, reklam demiyor, durumu düzeltmeye uğraşıyor. Hatta “kredi vermeseler de kendimiz yapacağız” diyor. Fakat o çamur da yapıştığı yerde kaldı bu arada.
CHP’nin bunlardan ders çıkartması şart. Bir yandan Mart seçim sonuçlarından beri tekrarlanan “belediyeler” söylemini hayat geçirmeye uğraşmak, fakat diğer yandan da bir süre sonra “bu iktidar yüzünden sözlerimi tutamıyorum” demek zorunda kalacak olunması, vatandaş tarafından bir samimiyet testinden geçirilecektir ister istemez.
O nedenle, “merkezi iktidarı da verin öyle yapayım” demek yerine, seçmenle hemen daha açık, net bir yaklaşım içinde olunması gerekmiyor mu? Aranan güç onlarda aslında. Olursa ancak böyle olacak. Kendi şatosunda susup oturarak değil.
Vatandaş gördüğünü söyler, kurtulmak istediği dertler var çünkü. Gerisi siyasetçilerin becerisine ve zamanın ruhunu kavrama yeteneğine kalıyor.