Yerel Yönetimler üzerine birkaç söz

Seçmenin nelerden bıktığı o kadar belirgin ki artık. O nedenle de muhalefetin yerel yönetimleri de, çok ciddi tedbirler alıyorlar. Attıkları adımlarda, iktidarın yerel yönetimdeki uygulamalarını çağrıştıracak hiçbir şeye asla izin vermek istemiyorlar. Sanırım başarıya giden yol da buradan geçiyor. Bu nedenle CHP kendi belediye başkanlarına “israfla mücadele ve kayırmacılık” genelgesi yayınladı.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

 

Siyasi partilerin kuruluş amacı “iktidar” olmaktır. Çünkü ancak böylelikle ideallerini veya karşılayacakları talepleri hayata geçirme fırsatı bulabilirler. İktidar olmak için de bazen kendi güçleri, bazen de başka partilerle yaptıkları güç birliği ile seçmenlerin desteğini sağlarlar. Malum, bizde gelecek beş yılın iktidarı 2023 Mayıs seçimleriyle belirlenmişti. İktidar bloku başarılı olmuştu o seçimde. Fakat 2024 Mart yerel seçimleri çok farklı sonuçlandı. Seçmen desteği aniden ve keskin bir şekilde muhalefetten yana döndü. Cumhur ittifakının seçmenleri bile, büyük bir tepki göstererek ya ana muhalefet partisine oy verdiler ya da sandığa gitmeyerek tavırlarını ortaya koydular. Sonuçta muhalefet partileri ama özellikle de seçmen tercihinde ilk sıraya yükselen CHP, yerel yönetimlerde iddialı bir hale geldi.

 

***

Bu duruma, iktidar tarafı ilk tepki olarak “küçümseme” veya “önemsememe” şeklinde yaklaştı ama şimdi artık çok daha farklı tavırları. Yenilgiyi anlamaya ve giderek ders çıkartmaya çalışıyorlar. Muhalefet tarafı ise, haklı olarak yerelde kazandıkları bu fırsattan yararlanıp, seçmenin desteğini ulusal boyuta çıkartma yönünde bir gayret içinde. Üstelik CHP, otoriter bir yaklaşımla yıllar boyunca demokratik temayüllerin büyük ölçüde aşındırıldığı ve tümünü ortadan kaldırmaya yönelik hazırlıkların da hala yapıldığı ülkemizde, yerel yönetimlerde demokrasiyi hayata geçirmek gibi bir görev de koyuyor önüne. Bu anlamda yönetimini aldıkları belediyelerde işleri oldukça çetin.

 

***

Seçim sonrasında devreye sokulan CHP’nin “normalleşme” talebi ile bunu Anayasa gündemli bir “yumuşama” dönemi olarak biçimlendirmek isteyen iktidarın yaklaşımı, aslında epeyce farkı yönleri işaret ediyor. Buradan bir şey çıkıp çıkmayacağını kısa zamanda göreceğiz. CHP, eski ittifak ortaklarıyla bir anayasa taslağı hazırlamasının üzerinden daha bir yıl bile geçmeden, şimdi oturup da anayasa için AKP ile “istikşafi görüşme” yapmayacaktır herhalde. AKP’nin ise bazı taktik beklentileri vardır mutlaka ama pazarlık gücünün de artık tartışılır duruma geldiği ortada. O “yumuşama” yolunun kenarına, “etki ajanlığı” veya “maarif taslağı” gibi dikenler ekildiyse, yolu birlikte yürümek de mümkün olmayacaktır. CHP de sonuçta yüzünü tamamen yerel yönetimlerdeki başarısına dönecektir. Başarının yolu da, orada her adımı, her projeyi, her çözümü halkla birlikte kararlaştırmaktan ve vatandaşı çözüme katmaktan geçiyor.

 

***

Bakın AKP’de bile aynı noktaya işaret ediliyor artık. Erdoğan başkanlığında 15 Mayıs’ta yapılan AKP İl Başkanları Toplantısı’nda, Trabzon yönetimi Uzungöl’deki HES inşaatını eleştiriyor, kaldırılmasını istiyor ve olumlu yanıt da alıyor! AKP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yusuf Ziya Yılmaz ise “Bizim belediye başkanlarımız artık faaliyetlerini içselleştirerek yapmak zorunda. İsraf, şatafat, gereksiz korumalardan, çakarlı araçlardan uzak durmalı. Belediyenin kaynakları doğru ve açık şekilde kullanılmalı. Ancak bu şekilde olunursa yeniden gönül alırız” uyarısında bulunuyor. Daha düne kadar, HES’e itiraz edene “terörist”, israftan dert yanana “vatan haini” denmiyor muydu bu ülkede? Şimdi AKP’li yetkililer söylüyor bunları. Çözümler artık, “yerel seçimden önce biraz para dağıtsaydık emeklilere” veya “beka sorunu” diye ele alınamıyor iktidar tarafından. Projektörleri kendi üzerlerine çevirmek zorunda kalıyor, “biz nerede hata yaptık?” diyorlar.

 

***

Seçmenin nelerden bıktığı o kadar belirgin ki artık. O nedenle de muhalefetin yerel yönetimleri de, çok ciddi tedbirler alıyorlar. Attıkları adımlarda, iktidarın yerel yönetimdeki uygulamalarını çağrıştıracak hiçbir şeye asla izin vermek istemiyorlar. Sanırım başarıya giden yol da buradan geçiyor. Bu nedenle CHP kendi belediye başkanlarına “israfla mücadele ve kayırmacılık” genelgesi yayınladı. “Kaynakların doğru ve halktan yana kullanımı tercihinin uygulamaya yansıtılması, liyakat esas alınarak tüm belediyelerimizde kayırmacılıktan kaçınılması, israfın önlenerek şatafattan uzak durulması ve kamu kaynaklarının etkin kullanımına özen gösterilmesi gerekmektedir” deniliyor. Yeniden Refah Partisi de “ahlaklı belediye ilkeleri” açıkladı. Bunların tümü, çok önemli göstergeler değil mi? Partiler, yerel yönetimlerde çok ciddi bir çürüme olduğu üzerinde birleşiyor ve önlem sıralıyorlar artık.

 

***

CHP’li belediyelerin bu çerçevede zorlu bir yol yürüyecekleri belli ama Özgür Özel 18 Mayıs’ta yaptığı İstanbul ziyaretinde “Buraları böyle yönetenler Türkiye’yi de iyi yönetirler diyerek CHP’yi yapılacak ilk seçimlerde iktidara taşıma sorumluluğumuz var” diyor tereddüt etmeden.

Gerçekten de mega kentlerdeki yerel yönetim tecrübesinde yatırımlardan, yılların ihmali olan sorunların çözümüne; kreşlerden, öğrenci yurtlarına; ucuz kent lokantalarından, ücretsiz HPV aşısına kadar çok önemli mesafeler kat edildi. Balıkesirli seçmenler de, birebir bunların aynıları olmasa bile, aynı hizmet anlayışını görmek istiyorlar haklı olarak. Bu çağda “coğrafya kaderdir” deyip oturacağı yok artık hiç kimsenin.

İnsanlar kaderini kendileri yazmak, hatta değiştirmek istiyorlar. Bunun için ilk adımı da 31 Mart’ta attıklarına inanıyorlar. Vatandaşın yeni baştan keşfedeceği bir şey de yok zaten yerelde. Derdi onlar çekiyor yıllardır, çözümün de nereden geçtiğini, nasıl olacağını biliyorlar haliyle. Fakat yeni seçilen her belediye başkanı ve meclisi, nedense bazı şeyleri yeni baştan keşfetmeye koyuluyor. Durum tespiti yapmaları gerekli elbette ama sorunları da halka sormak, sivil toplumu ve bilimi muhatap almak, yollarını iyice kısaltacak tek yöntem aslında.

 

***

Belediyelerin personel politikası da çok dikkat çeken bir alan. Bu anlamda, CHP’li bir belediyede sorumluluk alanı bile kamuoyu tarafından pek bilinmeyen bir yöneticinin çok başarılıymış gibi başka bir CHP’li belediyeye transferi, hangi şartlarda yetki verildiği ziyadesiyle bilinen bir müdürle yeni dönemde de çalışılacağının açıklanması veya pek çok işlere hala eski dönemin yöneticileriyle devam edilmesi gibi durumlar hiç anlaşılmıyor.

Bu tek tek noktaların birleşip soru işaretine dönüşmemesi ise önemli. Ayrıca “adam mı yok?” denilmesine fırsat vermek de iyi bir şey değil. Üstelik personel istihdamı hem adil ve yeterli olmalı, hem de o şehre taşıtılacak bir yük haline getirilmemeli. Bankamatik çalışanlara, maaşlı siyasetçi istihdamına asla izin verilmemeli; doğru ve liyakatli personel seçimi temel tercih olmalı.

Pek çok kentte zaten en büyük patron durumunda belediyeler. Şirketleriyle birlikte büyük bir kitleyi istihdam ediyorlar. Bu konuda adil olmak ve tartışılmaz bir denge sağlamak zorundalar. Belediye çalışanları ise, ister sahada, ister masada sadece işine odaklı olmalı ve vatandaşla diyaloğuna, iş yapma tarzına azami özen göstermeli.

 

***

Belediyeler, talepler ile eldeki imkanları rasyonel bir sıraya koymak ve kamuoyu ile bu gerçekleri periyodik olarak paylaşmak zorunda. Ayrıca her müracaat için doğrudan Başkan’ın tek tek görüşmesi de ne mümkün, ne de gerekli. Siyaset adına bunu yapmak akıl karı da değil aslında. Kişiye özel çözüm yerine, toplumsal konulara bütünsel çözüm bulmak daha önemli. Popülist olmakla, kamucu olabilmek arasında bariz bir fark var. Halk günleri veya mahalle toplantılarıyla, seçim sonrasının tebrik-çiçek-fotoğraf külfetinin sona erdirilmesi lazım. Sivil toplum kuruluşlarıyla da, şehrin sorunlarının tespit edilmesi ve çözülmesi odağında bir işbirliği esas alınmalı. Bunun da çeşitli yolları var elbette. Mahalle meclisleri ve kent konseyleri gibi demokratik sistemleri, doğru yöntemlerle hayata geçirmek veya çeşitli çalıştaylar düzenlemek en uygun çözümler aslında.

 

***

Edremit Körfezi’nin geldiği durum, kirlilik ve bunun çözüm yolları da bilimle aşılmalı. Uzun vadeli plan hazırlama yöntemi hayata geçirilirse, kamuoyu çözümün parçası olmayı kabul edecektir, işbaşına gelen yöneticiler ise durumu bir kez daha keşfetmek yerine “benden önceki nerede kalmış?” diye sormakla yetinecektir. Devamlılık böyle sağlanmalı. Yetersiz kapasite ve özellikteki arıtma tesislerinin, mutlaka İleri Biyolojik Arıtma Tesisleri ile değiştirilmesi, olmayan yerlere yeni tesisler kurulması, buna uygun kanalizasyon ve kolektör hatları ile terfi istasyonlarının inşası, elbette çok büyük bir yatırım ve gerçekleşmesi ancak devletin desteğiyle mümkün olacaktır. Körfez’de aynı zamanda tarım ile turizm sektörlerinin sürdürülebilirliği konusunda yeni bir model de yaratmak zorundadır artık. Sonsuza kadar imar olamaz bu topraklarda.

 

***

Dalyan’dan geriye kalan arazilerde ise, 1. derece deprem alanı ve depremde sıvılaşma özelliği olan bu bölgelerin konuta açılması yerine, bir Sulak Alan düzenlemesi ve bir Doğal Yaşam Parkı yapılması mutlaka gündeme alınmalı. Hatta bu bölgede, Balıkesir B Belediyesi’ne değişen şartlar nedeniyle Maliye ve Hazine Bakanlığı’ndan gelmesi muhtemel bir “geri isteme” girişimine karşı da, daha şimdiden hazırlıklar yapılmalı. Bu anlamda sivil toplumun, yerel yönetime desteği de mutlak belirleyici olacaktır.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Yerel Yönetimler üzerine birkaç söz
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!