YER SOFRASINDA İFTAR POZLARI!

 

YER  sofrası yoksulluk alâmeti midir?

“Bizden önce buzdolabı, çamaşır makinası yoktu” türü AK Parti kepslerine gülüyoruz ya hepimiz.

“Bizden önce yemek masası da yoktu” geyiği de çevirebiliriz!

O zaman da, “sayenizde masa gördük” diye duacıysak iktidara…

“Yer sofralarında iftar pozu vermek nedir” sualine yanıt aramaz mıyız?

 

***

SAHİ,  nedir o pozlar öyle?

Yirmi yıllık iktidarın herkesi mutlu edip yaşam kalitesini yükselttiği varsayımından hareketle..

“Yirmi yılın sonunda geldiğimiz durum” pozu değil midir?

Madem alım gücü yüksek, yaşam standartlarında çağ atladık.. Herkesin arabası, evi, bulaşık makinası, buzdolabı, fırını, televizyonu var.. Evlerde doğalgaz, çeşmede sıcak su…

Sonra gel, oturma odasının ortasına yer sofrasını kur, kır dizini otur!

İş mi yani?

 

***

E HANİ   n’oldu şimdi, şehirlerin meydanlarına kurdukları masalarda, on binlerce insanı doyurdukları şatafatlı toplu iftarlar?

Öyle bir zenginlikti ki bu.. İftarla yetinmeyip, toplu sahur bile yapıyorlardı.

Kamyonetlerle, minibüslerle evlere taşınan iftariyelikleri, ramazan kolilerini, hediyelikleri, tatlıları tuzluları falan hiç saymayalım; bu zengin atmosferin rutiniydi onlar!

Normalde fantezi söyleyen sanatçıların ramazan ayında Sami Özer’liğe soyunup tasavvuf musikisi eşliğinde ilahiler okuduğu.. Tokun toku doyurduğu sofraların manevi havasında, kirlenmiş ruhlarımızı yıkayıp çitiliyorduk yani!

 

***

YER  sofrasını bilmez miyiz?

Dedemizin, ninemizin evinde az mı bağdaş kurup oturduk?

Bağdaş dedim de.. Şahsım olarak diz çöküp oturamıyorum; o alışkanlıkla ilgili bir durum.

Ortaya konan tenceredeki çorbaya kaşık sallamışlığımız da var.. Ekmeği bıçakla değil, elimizle bölüp paylaşmışlığımız, kuru soğanı dörde bölüp dişlemişliğimiz, zeytini iki kez dişleyip ekmeğe katık etmişliğimiz falan.

Yabancısı değiliz yani.

..ve fakat kalkınmadan, zenginleşmeden, büyümeden, kaliteden, lüksten dem vuran iktidarın, yoksulluk alâmeti yer sofrasına atıf yaparak ramazan pozlarından medet ummasına anlam veremedik!

 

***

EKONOMİ  iyi yönetilemediği için dolmalık biberin kilosu kırk beş lira bugün!

Tek tek sebzenin, meyvenin fiyatını vermeyeyim.. Yüz liraya düzülen haftalık pazar filesini, en az beş yüz liraya dolduramıyoruz bugün.. Alım gücünün hızla düştüğü, her şeyin fiyatının ikiye üçe katlandığı bu ortamda..

Salonun bir köşesindeki yemek masasını tıka basa yiyecekle doldurup iftar açma pozu verilmez yani!

N’aparsın?.. Çat kapı yaptığın fakirhanenin mütevazı ortamında yer sofrasına çöküp tarhana çorbasına kaşık sallarsın.

 

***

AMA  sofrasına çöktüğün vatandaş arıza çıkarmayacak türden olmalı… Hurmasız sofrada çeşme suyuyla oruç açarken, hayat pahalılığından, zamlardan, düşük ücretlerden, emekli maaşının yetmediğinden, kirayı ödeyemediğinden, doğalgaz elektrik faturasının yüksekliğinden falan bahsetmemeli.

O sebeple, ‘seçilmiş’ fakirhanelerin kapısını çalıp, yer sofrasına gönül rahatlığıyla oturmak lazım.

 

***

 

TABİ   bugün her evde masa, sandalye mevcut. Yer sofrasından siyasi çıkarım sağlama teşebbüslerine gerek yok. En yoksul vatandaş da yemeğini masada yiyor, en zengini de.

O sebeple, yer sofrasına çöküp fakir edebiyatı yapmayın yani.

Hani geçen de yazdık ya, “her işiniz mizansen” diye.

Aha işte, bu yer sofrası muhabbeti de mizansen.

 

***

SEÇİM  yaklaştıkça, yoksulluk üzerinden siyaset yapma gayreti de artacak haliyle.

“Biz her daim yoksulun, garibanın yanındayız” mizansenleri eşliğinde bol bol fotoğraf çekilecek.

Yoksul muhitlerin mutsuz ve umutsuz çocuklarıyla ‘çak’ yaparken çekilen resimler, sosyal medyalardan falan paylaşılacak.

Haydi düne kadar bu malzeme iş görüyordu, kazandırıyordu.

Bugün, hiç tanımadığınız, bilmediğiniz, kenar mahallenin en kenarında oturup, mahalle kahvesinde bir bardak çay içecek paradan bile yoksun vatandaşa çat kapı yapın, “iftara geldik” falan deyin.

Karşısında şehri yönetenleri görünce elbet “hoşgeldiniz, buyurun” diyecektir.

Ama diyeceğini de diyecektir yani.. Bu yoksullaşmanın, bu umutsuzluğun, bu pahalılığın, bu ekonomik belirsizliğin, krizin falan faturasını keser vatandaş; kayıtdışı bırakmaz yani…

O yüzden zaten, ‘seçilmiş’ hanelere konuk olup, mizansenle, kurguyla hallediyorlar bu işi.

Exit mobile version