Yanan sadece ormanlar değil! Milletin malı, parası, doğası… Yetim hakkı, kul hakkı!

Adam saman balyalarken, koca bir ormanı yakıyor! Tüyü bitmedik yetim hakkıdır yanan.. Kul hakkıdır.. Devletin, milletin malıdır, parasıdır, zamanıdır yanan!

yanan-sadece-ormanlar-değil-yetim-hakkı-kul-hakkı-milletin-malı

 

 

BİR yangın haberi.. Adres Altıeylül.. Başka bir yangın haberi, yine adres Altıeylül.

Sonra bir tane, bir tane, bir tane daha.. Hâttâ bazen aynı anda iki, üç…

Adres yine Altıeylül!

Öteki ilçelerde de çıkıyor ama, çoğunlukla Altıeylül!

Neden Altıeylül?

 

***

PAŞAKÖY – İnkaya sırtlarındaki orman alanındaydık geçen akşam. Arabanın çıkabildiği yere kadar çıktık. Sonrasında zaten yol yok. Alevleri kesmek için dozerlerin açtığı patikaları aşıp yangın bölgesine ulaşmanız lazım.

Oraya kadar İtfaiye Daire Başkanı Nazım Ergelen götürüverdi sağolsun.

Akşamın karanlığı.. Araçların ışıkları olmasa göz gözü görmeyecek. Ama arka kısımlarda alevler aydınlatıyor gökyüzünü. Sanki gün batımı gibi gece; kıpkızıl.

Rüzgar delicesine savuruyor. Ayağınızı yerden kesecek kadar şiddetli.

İstediğin kadar söndür yangını; rüzgar savurdukça kıvılcımlar her yana uçuşuyor.

Bastığımız yer toprak değil kül. Hâlâ sıcak; kalın tabanlı spor ayakkabılara karşın ayaklarımız yanıyor.

Söndürülen kısımlardaki ağaçlar kavrulmuş halde. Yüzlerce ağaç!

Yere düşen kalın dallar, yangından geriye kalan kütükler, ağaç parçaları, için için yanıyor hepsi.

Elimizdeki pet şişelerde yanan kütükleri ıslatıyoruz. Neye yetecek ki oncacık su?

Hemen aşağıdaki Selimiye Barajı’nı boşaltsan ne fayda!

 

***

YİNE hummalı bir söndürme çalışması.. Yine arazözler, iş makineleri, kepçeler, dozerler, itfaiye araçları, tankerler.. Vızır vızır. Biri geliyor, biri gidiyor.

Rüzgarın ıslığı, sesimizi boğuyor.. Birbirimizi duyamıyoruz.

Zeminden yükselen dumanlar genzinizi yakıyor.

Saatlerdir aç susuz çalışan personele su ve kumanya dağıtıyorlar. Hepsinin eli yüzü simsiyah.

Gece çöktüğü için hava söndürme araçları çalışmıyor.

Bir grup İnkayalı genci görüyoruz yolda.. Söndürme çalışmalarına katılmışlar; üst baş perişan.. Kan ter içindeler.

Telefonun kamerasını yetkililere uzatıyoruz, hani biraz bilgi versinler, durumu anlatsınlar, biz de sizlerle paylaşalım.

Hiç biri konuşmuyor. Konuşmak, demeç vermek yasakmış. Yasaklanmış!

“Demeç değil, bilgi istiyoruz” desek de faydasız.

“Biz detayları size geçeriz” diyorlar.

Hoş; çok detaya gerek yok zaten.. Olay yerindeyiz, ne olup bittiğini az çok görüyoruz. Fazladan birkaç saat kalsak, o yangına dair iki yüz elli sayfalık roman yazarız!

 

***

İNKAYA köyünü boşaltmışlar. Daha önce bir iki adayla seçim çalışması için gitmişliğimiz var oralara.. Ne güzel yerleşmelikler; sırtını ormana vermişsin, aşağıda baraj manzarası. Bir de yangınlar olmasa!

Köylüleri kamuya ait tesislere taşımışlar; yiyecek, temizlik ve barınma ihtiyaçları karşılanıyor.

Bulunduğumuz alanda yer yer alevler çıkıyor.. Toprak sıcak, hava sıcak, rüzgar sıcak.

Biz dönerken, tankerler, arazözler, diğer araç ve teçhizat yukarılara gidiyordu. Belki sabaha kadar devam edeceklerdi çalışmaya.

Öyle oldu zaten. Saat 07.40 sıralarında “kontrol altına alındı” haberi geldi. Demek ki sabaha kadar çalışmışlar.

 

***

ŞU günlerde o kadar çok yangın haberi yaptık ki.. Parmaklarımız şartlı refleksle kendiliğinden basıyor klavyenin tuşlarına. Klasik yangın haberi cümleleri.. “Şu noktada yangın çıktı, ekipler söndürme çalışmalarına devam ediyor, karadan ve havadan müdahale” falan…

Klişeye bağlamışız yani.

Ama sahayı görmeniz lazım. Oturduğunuz yerden yangın haberleri okumaya, yazmaya benzemiyor.

Yaşayacaksınız ortamı. Bir itfayecinin gözünden bakacaksınız meselâ. Ya da oturduğu evi, beslediği hayvanların damını, bağını, bahçesini, tarlasındaki ürünü her an alevlere kaptırma endişesi taşıyan köylünün penceresinden bakacaksınız.

Barajdan su çekip alevlerin üstüne boca eden helikopter pilotunun gözünden.. Ne bileyim, söndürme çalışmaları için en acele tarafından plan program yapıp uygulamaya koyan müdürlerin, şeflerin gözünden bakacaksınız.

 

***

HELİKOPTER dedim de.. Can sıkıcı haberler düştü gazetelere, ekranlara, internete.

Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı’nın iddiaları…

“Paralarını alamadıkları için uçmuyorlar” diyor pilotlar için.

Ya da yakıt alınamıyormuş; iddia öyle.

Soma – Bergama tarafındaki büyük yangında yakıtları bitmiş hava araçlarının.

Para ödenmediği için vermemişler; Sendika Başkanı’nın iddiası öyle.

Balıkesir Valiliği devreye girmiş; bunu da ekrandan öğrendik.. Yakıt ikmali yapılmış bu sayede.

Birkaç yıl önceki büyük Akdeniz yangınlarında söndürme helikopterlerinin, uçakların uçmayışını, yangınlara müdahale edilemediği için alevlerin çok daha büyük alanda kayıplara neden olduğunu konuşuyorduk.

Demek ki hâlâ bu sorunu tam çözememişiz. İhaleyle, kiralamayla halletmeye devam!

Bir de düşünsenize, Sendika Başkanı’nın söylediğine göre, bir saatlik uçuş için 10 bin dolar gibi büyük bir ödemeden söz ediliyor. Saati bu, günlük çalışması değil yani.

Her yangında, arazi ve ormanlık alanlarla birlikte milletin paracıkları da yanıyor yani.

 

***

KOLAY MI, onlarca, yüzlerce aracı yangın bölgesine sevk etmek?

Mazotla, benzinle çalışıyor bunlar; suyla değil. Depoyu fullemek zorundasın.

Yüzlerce personel çalışıyor. Maaşları bir yana, yemesi, içmesi, kumanyası, kıyafeti, ulaşımı, şusu busu.

Her yangın olayında, o sarp arazileri aşmaya çalışırken ya bir kaza yaşanıyor, ya büyük bir arıza.

Can da gidiyor bu arada.

Çoğu yangının biçerdöver ve balya makinelerinden kaynaklandığını söylüyor yetkililer. Yasak konuyor, kısıtlama getiriliyor; dinleyen kim?

Yasak tanımayan bir vatandaşın işgüzarlığı, nelere maloluyor işte bakın!

Paşaköy sırtlarındaki yangın da balya makinesinden kaynaklanmış. Hava kırk derece sıcak,  rüzgar deli gibi esiyor.

Adam saman balyalarken, koca bir ormanı yakıyor!

Tüyü bitmedik yetim hakkıdır yanan.. Kul hakkıdır.. Devletin, milletin malıdır, parasıdır, zamanıdır yanan!

 

Exit mobile version