Herkes farklı detaylara dikkat çekiyor ama ABD’nin başına Trump’ın tekrar gelmesi ile Dünya’daki pek çok işin bir hayli zorlaşacağı hususu ortak görüş oluyor. Ona iktidar yolunu bir kez daha açan sermaye güçleri, özetle “Amerika’yı yeniden büyük yap” diyorlar ama bunun yolunun bütün dünyaya karışmaktan geçtiğini gayet iyi biliyorlar. Ne yapacak şimdi Trump? Yepyeni bilişim teknikleri mi icat edecek, ışın hızıyla uzayın bir başka ucuna gidip yeni hammaddeler mi taşıyacak Dünya’ya? Bunların hiçbiri değil elbette. O bilinen yolunu izleyecek emperyalistlerin, gidip çeşitli ülkelerin malına, varlığına, kaynağına çökecek. Yapacağı sadece bu.
***
Bağırıp çağırmasının nedeni de bundan kaynaklanıyor. Seçilip de daha yemin etmeyi beklerken bile bu düşüncelerini açığa vurdu. Kimine şaka gibi gelse de, yüzyıllardır “Meksika Körfezi” diye adlandırılan bir coğrafi alana, bundan böyle “Amerika Körfezi” denilmesi gerektiğini söyledi ve Google hemen “emir sayarım” deyip haritalarında bu değişikliği yaptı bile. Başka da hiçbir ülke veya bilim çevresi bunu kabul etmedi ama Trump bu konuda şimdilik tatmin oldu sanırım.
***
Panama Kanalı, Grönland ve Kanada’yı diline doladı. Orta Amerika’daki yaptırım gücüne güvendiği için, önce “Panama Kanalı’nın Çin tarafından yönetildiği” iddiasını ortaya attı. Oysa bunun gerçekle ilgisi yoktu. Yılda 14.000 kadar gemi geçiyordu oradan ve vaktiyle yapılan devir sözleşmelerine göre ABD donanması her zaman öncelikliydi geçişlerde. Çin vermiyordu bu kararları. Sadece orada hizmet veren 5 limandan 2’si Hong Kong merkezli ama halka açık olan yani çok ortaklı bir şirket tarafından işletiliyordu. Trump’ın diline doladığı buydu. Fakat onun bu söylemleri bile Panama Devlet Başkanı Mulino’yu etkilemeye yetti ve önceki gün ülkesinin de dahil olduğu ve Çin’in başını çektiği bir ekonomik kalkınma modeli olan Kuşak ve Yol Girişimi’nden resmen ayrılmaya karar verdiklerini açıkladı.
ABD bununla da yetinmedi Dışişleri Bakanı M. Rubino, artık ABD gemilerinin kanaldan bedava geçeceğini açıklandı. Panama ise geri adım atmadı bu sefer ve bu sözleri anında yalanladı.
***
Trump’un kolay zaferleri devam edemiyor, şimdilik bu kadar. Zira Kanada’nın yeni bir eyaletleri olması veya Grönland’ı satın alması gibi önerilerini henüz “emir sayan” yok. Oralara diş geçirmesi de biraz zor zaten. Çünkü onların Avrupa bağlantı ve kökenleri nedeniyle, Trump’a karşı Orta Amerika ülkeleri kadar ezik olacakları söylenemez. Aksine olumsuz görüş bildiriyorlar ve dünya kamuoyunun dikkatini çekiyorlar. Hayır sesi oralardan daha yüksek geliyor. Bunlar Trump’ın dişine göre cevizler değil. Fakat olmayacak hedefi gösterip, olacağı pazarlık etmeye çalışması da mümkün elbette.
***
Bu nedenle Trump, bir başka kolay lokma gördüğü coğrafyaya, Filistinliler üzerine döndü son günlerde. Anlaşılan o ki, borazanını dilediği gibi çalacağı sahipsiz bir yer sanıyor Ortadoğu’yu. Muhtemelen bilgisizliği nedeniyle, sanrılarının doğruluğuna da fena halde inanıyor kendisi. O coğrafyada, logo oynayan bir çocuk misali, onu alıp, bunu kenara çekmeye, şunu kurup bunu bozmaya da hakkı olduğunu düşünüyor. Bu kafa yapısıyla, reel gerçekliği göremediği için de üst perdeden atmaya, konuşmaya devam ediyor.
Alıyor yanına da İsrail’in başbakanı Netanyahu isimli ırkçı soykırımcı sanığı, toplantılar yapıp kendi görüşlerinin esas kaynağını sergilemekten çekinmiyor. Netanyahu ise zevkten dört köşe bir vaziyette, ABD’nden geri dönmeye bile zahmet etme gereği duymadan, esir takası işlemlerini izlediği Washington’dan demeçler veriyor. Arap dünyasının büyük ağabeyini koyuyor hedefine önce. “Suudi Arabistan, Filistin devleti istiyorsa kendi topraklarında kurabilir” diyor mesela. Sanki her şey oldu, kabullenildi de o “yerel şeyleri” kabul edecek mekan aranıyormuş gibi konuşuyor. Oysa Filistinliler elbette “şey” değil, insanlar. Üstelik kadim dönemden beri o topraklarda yaşadılar, halen de her şeye rağmen yaşamaya devam ediyorlar.
***
Hem Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve hem de Hamas’da organize olan Filistinliler ise bu söylenen martavala bakıp “Filistin devleti sadece Filistin topraklarında var olacak” diyorlar sakince. Zaten aksi mümkün olabilseydi, Yahudiler de dünyanın dört bir tarafından gelip o topraklara yerleşmezlerdi değil mi? Zaten tarihsel süreçte Yahudileri dünyanın dört bir yanına savuran da Filistinliler değiller. Kendilerine yapılan Hitler zulmünü, her fırsatta dile getirerek mazlumu oynayan Yahudiler, 1948’den bu yana o toprakların tek sahibi ve zalimi olmayı seçtiler yerleşip de İsrail devleti olunca. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra egemen güçlerin bir kısmının desteğiyle ve bir yurt sahibi olmaları için Ortadoğu’yu gözlerine kestirdikten sonra, en başından itibaren bir büyüme, genişleme ve egemen olma politikası izlediler.
Buna karşı çıkan Filistinlilerin destek beklediği Arap ve Müslüman ülkeler ise, yeterli direniş gösterip bütünlük sağlayamadılar ve işler bu noktaya kadar geldi. Bütün bu süreci uzun uzun anlatacak değilim. Ancak sadece bundan iki sene öncesine dönüp, hafızalarınızı tazelemenizi isteyeceğim.
ABD destekli bir İsrail politikası olan Abraham Anlaşması’na Arap ülkeleri birer birer imza attıkça ve neredeyse bütün dünya ülkeleri de buna seyirci olmakla yetindikçe, Hamas herkes tarafından terk edildiğine hükmetmemiş miydi? Zira adına barış deyip de bir teslimiyet isteniyordu bütün Ortadoğu ve Körfez’in Müslüman ülkelerinden.
***
Hamas sonuçta, FKÖ dahil hiç kimseye sesini duyuramadığı için, çıkış yolunu bir intihar saldırısı yapmakta buldu. “Görün, duyun bizi” diye yaptığı iş ise, çevrelendikleri beton sınırları yıkıp, önüne çıkan bütün İsrailli sivilleri öldürmek ve bir kısmını da kaçırıp rehin almaktı. Bu yapılanı elbette hiçbir aklı başında insan alkışlayamaz, hoş göremez. Ancak Gazze’yi yöneten Hamas’ı böyle bir eylem yapmaya mecbur bırakan gerçekler de dile getirilmelidir. Dünya’daki herkesin, Gazze’de yaşayanların trajedisini ve çığlığını anlaması gerekirdi ama öyle olmadı ne yazık ki. Ancak Hamas’a yaptıkları için “terörist” diyenler, onları kınayanlar bile, asıl terörün ne olduğunu daha sonra fazlasıyla gördüler değil mi?
İsrail 15 ay boyunca o toprakları bombaladı, taş üstünde taş bırakmadı, kamu binalarını ve bütün altyapıyı çökertti. Çoğu çocuk ve kadın olan 50 bin sivil Filistinliyi öldürdü, 150 bin sivili yaraladı. İlaç ve gıdaya ulaşımı engelledi, tam anlamıyla bir soykırım yaptı. Bütün dünya halkları, Hamas’a pes ettiremeyen ama sivilleri katleden bu çılgınlığa karşı sokağa dökülmekten başka çare bulamadılar. Fakat modern dünya ve BM, yapılan İsrail devlet zulmüne de engel olamadı. Taa ki, o zamanki ABD Başkanı Biden, giderayak bir düzeltme gereği duyup da, geçici ateşkes için İsrail’i zorlayıp, rehine takasına razı edene kadar.
***
Fakat işte bütün dünya yine şahittir ki, bugün Netanyahu hem kendi halkından yükselen tepkileri bir parça olsun azaltmak için Hamas’la rehine takası yapıyor, üstelik 3 kişiye karşı 183 Filistinliyi geri vererek yapıyor bunu; hem de dişlerini göstermeye devam ediyor. Hala sosyal medyadan, “Hamas’ı ortadan kaldıracağız ve rehinelerimizi geri getireceğiz” diye yazıyor. Bir yandan da anlaşma gereği Gazze’yi ikiye ayırdığı Netzarim koridorundan askerlerini çekmeye hazırlanıyor. Yani davranış ve söylemiyle sürekli “şu takas bir bitsin de size göstereyim” diyor alçakça bir üslupla.
***
Akılları sıra Netanyahu ve Trump ikilisi, Filistinlileri ayrıştıracak, Gazze sakinlerini Mısır’a yollayacak ve projelerini daha da geliştirecekler. Trump açıkça “Gazze, çatışmalar sona erdiğinde İsrail tarafından ABD’ye teslim edilecek” ifadelerini kullanıyor. Yani ona göre bir Filistin devleti falan yok. O topraklar sadece İsrail’e ait ve yıllardır gösterdiği fedakarlığa karşılık bir tazminat olarak da ABD’ne verilmek zorunda. Aldığında ise Trump orayı Ortadoğu’nun Riviera’sı yapacakmış. Üstelik bunu, sözüm ona bir hediye veriyor havasında müjdeliyor Filistinlilere.
***
Savaşın yıkıntısını temizleyip, bir yeryüzü cenneti kuracakmış Gazze’de. Ancak o cennette Filistinliler yaşayamayacak artık, belki kapıcı bile olamayacaklar, sadece parası olan zenginler tadacak keyfini oranın. Üstelik Trump’ın bu rüyası yeni de değil. Önceki Başkanlık döneminde de, damadı olan ve çeşitli yetkiler verdiği Kushner, buna benzer görüşlerini defalarca dile getirmişti. Anlaşılan 300 km karelik o bölge, Trump ailesi için Filistinlilerin sığındığı bir vatan parçası değil de, sadece değerli ve deniz manzaralı bir emlak olmaktan öteye gidemiyor.
Araya savaş girdi, sahanın yıkım işini de Netanyahu yapıverdi. “Oraya sahip olacağız ve patlamamış bombaların ve silahların sökülmesinden, yıkılmış binalardan kurtulmaktan sorumlu olacağız” diyor Trump.
Şimdi aklı sıra ona düşen, sadece moloz kaldırmak olacak. Batı Şeria’ya da el atacak bu ortaklar haliyle. Oradaki Filistinlileri de Ürdün’e gönderilecek ve iki, değil tek devletli bir İsrail kuracaklar o coğrafyada. Hayale ve cürete bakar mısınız?
***
Bugün Filistin, yarın Ukrayna veya İran. Dünya halkları, Trump, Netanyahu ve benzerlerine avuçlarını yalatmak zorundalar. Yoksa bu gezegende bir gelecekleri de olmayacak. Çünkü bu kafayla 10 seneye kalmaz yeni bir ekonomik kriz veya virüs salgını daha patlatır onlar ve bu sefer acaba kimin malına çökerler? 8 milyar insan bir olup da bu asalaklardan kurtulsak, barış içinde ve huzurlu bir dünya kursak çok daha isabetli olmaz mı? Bugün o ülke, yarın bir başkası, sıra bize ne zaman gelecek diye bu kabadayıların ziyaretini beklemenin alemi var mı hiç?