TARLA VASFINDAKİ ADAYI BETONLAŞTIRMAYA DAİR

 

AYVALIK Tavuk Adası’nda iki parsel var.

Biri Hazine’nin, diğeri Dikran Masis’in.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün kayıtlarında, ‘arsası bulunan harap manastır’ görünen kalıntı, 3.043 metrekarelik bir alanda.

14.949 metrekarelik diğer parsel ise kayıtlarda ‘tarla’ olarak görünüyor.

Adayı eğlence merkezine dönüştürme hevesi var malum.

Yok yılan oynatan adam, yok akerdeoncu ve kemancı müzisyenler, jonklörler, sihirbazlar.

Parası olmayanın giriş vizesi alamayacağı bir ‘zenginler adası’ hayali var hedefte.

 

***

MANASTIR kalıntısını restore edip sanat atölyelerine dönüştüreceğini söylüyor ya Dikran Masis.

Ama ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Neslihan Şahin Güçhan, ortada restore edilecek bir yapı olmadığına dikkat çekiyor.

Yani karşıdan bakınca üstünde bir yıkıntı görüyorsunuz; ancak bu manastır dedikleri yapının devede kulak kısmı. Büyük bölüm yerle yeksan olmuş. Kırklı yıllarda adanın sahibinin canı sıkılmış, kafası bozulmuş, yapıyı bombalamış! Neslihan Hoca, Ayvalık’taki bilgilendirme toplantısında öyle anlattı.

Ortada bir yapı olmayınca, restorasyon da olmuyormuş meğer!

Öyle ya, olmayan şeyi nasıl restore edeceksin?

Hani yapı ayaktadır, yıpranmıştır, bazı bölümleri yıkılmıştır, ama nasıl bir mimarisi olduğu biliniyordur. Resmi kayıtlarda ya da şehir belleğinde satır satır izi vardır.. Koruma amaçlı restorasyon olur.

Ortada sadece temeller varsa, nasıl restore edilir?

 

***

MANASTIRIN nasıl bir yapı olduğu bilinmiyor.. Sadece siyah beyaz eski zamanda çekilmiş bir iki fotoğrafı var.  Yıkılmış… Restorasyon imkansız.

Rekonstrüksiyon olabiliyormuş.

Yani, yeniden yapma!

Neriman Hoca, bizdeki koruma yasalarında, mevzuatlarda falan ‘rekonstrüksiyon’ diye bir tanım olmadığını söylüyor.  Yürütmenin iptali için dava açılan Koruma Kurulu kararında da ‘restorasyon’ ifadesi geçiyormuş.

Bu yüzden Koruma Kurulu’nun kararının yasa ve mevzuata aykırı olduğu belirtiliyor Neriman Hoca.

Şu tespiti yapıyor:

“Bu tamamen yeniden ihya projesi. Sanki kültürel miras korunuyormuş gibi gösterip adayı başka bir şeye dönüştürüyorlar.”

 

***

TAVUK Adası’nda uygulanmak istenen turizm projesi için pek çok kurum muhatap. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, Büyükşehir Belediyesi, Ayvalık Belediyesi, şusu busu.

..ve fakat bir kurum, bir bakanlık ortada yok!

Tarım ve Orman Bakanlığı.

Ada, Tabiat Parkı içinde. Doğal olarak Bakanlığın yetki ve yaptırım alanında.

Bir başka açıdan da aynı bakanlığın görev alanı içinde.

Zira ada ‘tarla’ vasfı taşıyor.

Dağın başındaki yoksul köylü, iki dönümlük kurak tarlasına bir bağevi yapmak istese, “dur bakalım hemşehrim” diyen bir yığın yasa, mevzuat koyuyorlar önüne.

Eh, sonuçta tarla.. Ekip biçeceğin alan. Öyle kafana göre ev falan yapamıyorsun. Tarımsal alanlarda başını sokacak tek göz odalı bir bağevi yapmanın kuralları var.

Peki, tarla vasfı taşıyan 17 dönümlük bir adayı, eğlence merkezine dönüştürmek neyin nesi oluyor?

Dikran Masis, “ne yapacağım, bu adada tavuk mu besleyeceğim” sözleriyle, zaten kendisine ait mülkü tarım ve hayvancılık amaçlı kullanmayacağını ilan ediyor.

Hedefi ve hevesi belli..

Zenginlerin eğlence dünyasını renklendirmek!

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, ‘tarla’ vasfından yola çıkarak, son birkaç aydır adada devam eden betonlaştırma çalışmalarını incelemesi gerekiyor.

 

***

AMA sonuçta ne olur; yönetmelik değişiverir. Hem zaten ‘Kesin Korunacak Hassas Alan’dan, ‘Nitelikli Koruma’ya geçmişse burası, sağında solunda tesis yapabiliyorsun.

Burada, atadan kalma viraneye bir çivi çakacağın zaman bile karşına dikilen Koruma Kurulu, Tavuk Adası’ndaki turizm hevesine ‘olur’ diyebiliyor.

Hoş, sorarsanız “biz restorasyona onay verdik, projenin bütününe değil” diyecekler.

Başladın mı, gerisi gelir…

 

***

MİMARLAR Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu ise, Tavuk Adası ile Yassıada’yı kıyaslıyor.

Yassıada, Demokrasi ve Özgürlükler Adası Projesi adıyla her yanı betonla kaplanmıştı malum.

Yani orada, yakın siyasi tarihin yaşanmışlığına binaen bir müze yapılabilir; gelen geçen ziyaret eder.. Kimisi sadece bakar, kimisi ders çıkarır.

Ama öyle olmadı.

Eyüp Muhcu, Yassıada’nın otel, cami, restoran, kafe gibi mekanlarla doldurulup betonlaştığını söylüyor. Projeye katkı sağlayan meslektaşlarının, arkadaşlarının, dostlarının, bu betonlaşma karşısında daha sonra isyan bayrağını çektiklerini anlatıyor.

Yarın, Tavuk Adası’nın da benzer bir akıbetle karşılaşabileceğine dikkat çekiyor.

Muhcu, Tavuk Adası’nı rantiyeye, simsarlara yedirmemek için toplumsal duyarlılık çağrısı yapıyor.

 

***

AYVALIK Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Girişimi, demokratik kitle örgütü ve meslek kuruluşlarının da içinde olduğu bir üst yapı kimliğiyle, Tavuk Adası’na sahip çıkmak için hem bilimsel boyutuyla, hem hukuksal olarak mücadele başlatmış.

Bu amaçla cumartesi günü Sanat Fabrikası’nda bilim insanları, hukukçulardan oluşan bir ‘halk forumu’ düzenlendi. Konuşmacılar, kendi uzmanlık alanlarına göre bu projeye karşı çıkış nedenlerini anlattılar; hukuk mücadelesine ilişkin bilgi verdiler.

‘Halk Forumu’ denilmiş ama, Sanat Fabrikası’nın salonunda bir avuç ‘ilgili – duyarlı’ insan vardı.

Onlar da ya hukuk, ya mimar mühendis, ya çevreci.

Konuya duyarlılık gösteren bir avuç insan.

Ayvalıklı olan bitenin çok farkında değil.

Hele de Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’in, “projeyi destekliyorum” ifadesi varsa.. Ayvalık halkının, “Başkan’ın bir bildiği vardır” diyebileceği bir ortam yani.

Tabi sonunda, Tavuk Adası ile başlayıp, diğer adalara sirayet edebilecek bir betonlaşmaya doğru gidebilir Ayvalık.

Bunun önüne geçmek, Ayvalık gibi bir güzelliği kirletmemek, geleceğe miras bırakmak adına, halkı uyandırmak gerek.

Toplantının olduğu saatlerde, aynı sokaktaki birahanede, meyhanede mazotlanan vatandaşların bile ilgisini çekmemiş Sanat Fabrikası’ndaki kalabalık. Eh, bir de konuşmalar devam ederken salondan çıkıp gidenler var ki; herhalde “güneş batmadan bir denize girip çıkayım” diye düşündüler muhtemelen.

 

***

İŞİN daha ilginci, ortada gazeteci göremedik hiç.

Hani bir iki gazete muhabiri, ajansçı, televizyoncu falan.

Gazeteler de çok girmemiş bu mevzuya.. Perdede, bizim gazetenin manşetiyle, Birgün’deki haberin kupürünü gösterip durdular.

Konuyu ‘halkın anlayacağı’ ölçekte anlatmaktan söz ettiler bir de.. Yani, bilim diliyle, teknik terimler ve cümlelerle anlatırsan, sokaktaki adama anlatamazsın derdini. Bunu gazete yapar, gazeteci yapar.

Ama orada bizim dışımızda başka gazeteci göremedik.

On beş yaşındaki bir çocuğun kolayca halledebileceği şuncacık bir video konferans olayını bile çözemeyip, o sıcakta insanları bir saate yakın ter içinde beklettiklerini de söylemeliyim; içimde kalmasın.

 

Exit mobile version