Tarım ve hayvancılık nasıl çöktü? Zor günler bizi bekliyor!

Bir an önce tarım ve hayvancılık politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çiftçiye gerçek destek sağlanmazsa, üretimden kopuş devam edecek ve bunun geri dönüşü çok zor olacak. Kendi kendimize yetemediğimiz bir Türkiye’de gıda güvenliği de, ekonomik bağımsızlık da tehlikeye girer.

tarım-ve-hayvancılık-nasıl-çöktü

 

Son yıllarda tarım ve hayvancılık sektöründe karşı karşıya kaldığımız tablo giderek daha karamsar bir hal alıyor. TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu’nun 2025 yılına dair öngörüleri, bu durumun yalnızca bir uyarı değil, aynı zamanda alarm zillerinin çaldığının göstergesi. Borç içinde yüzen çiftçiler, bir yandan üretim yapmaya çalışırken diğer yandan finansmana erişememenin çaresizliğiyle boğuşuyor. Peki, bizler, bu durumun ne kadar farkındayız?

 

Türkiye gibi toprakları bereketli bir ülkenin çiftçileri nasıl bu kadar umutsuz hale gelebildi? Cevap oldukça basit: Yanlış politikalar, yetersiz destekler ve dışa bağımlılığın körüklenmesi. Bir zamanlar kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesiyken, şimdi ithal gıdalarla karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Dışarıdan buğday, et, süt ithal etmekte gösterdiğimiz hüneri kendi çiftçimize destek olmakta neden gösteremiyoruz?

 

Solakoğlu’nun da belirttiği gibi, çiftçiler borç batağında yüzüyor. Borçlarını kapatmak için hayvanlarını satıyorlar, tarlalarını bırakıyorlar, ellerinde ne varsa tüketiyorlar. Ve bu kısır döngü içinde her geçen gün daha fazla çiftçi tarımdan çekiliyor. Bugün süt veren hayvanını kesime gönderen bir üreticinin yarın tekrar üretime dönmesini nasıl bekleyebiliriz? Mazot, gübre ve yem fiyatları almış başını giderken çiftçinin maliyetlerini karşılayabilmesi mümkün mü?

 

Aslında hükümetin, tarım sektöründe yaşanan bu çöküşe kayıtsız kalmasının temel nedeni, tarımın öneminin küçümsenmesidir. Bugün Türkiye’de tarım, hala ekonomimizin bel kemiği olmasına rağmen gerekli politik destekten yoksun. Bankaların tarıma sağladığı krediler neredeyse yok denecek kadar az, olanlar da yüksek faiz oranlarıyla çiftçiyi daha da borç batağına sürüklüyor. Üretim yapmak isteyen çiftçi, bir yandan enflasyonla boğuşurken diğer yandan elindeki son varlıkları da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

 

Bu noktada sormamız gereken soru şu: Kendi kendine yetemeyen bir ülke nasıl ayakta kalabilir? Gıda enflasyonu her geçen gün artarken, et ve süt ürünleri soframızdan eksilmeye başlarken, dışarıya bağımlılığımız nereye kadar sürecek? Kendi çiftçisini desteklemeyen bir hükümet, halkını nasıl doyurmayı planlıyor?

 

Bir çiftçinin ineklerini satarak cebine 800 bin TL koyması ve bu parayı faize yatırarak kazanacağı 35 bin TL ile geçinmeye çalışması bize tarımın ne denli karlı bir iş olmaktan çıktığını gösteriyor. Yani, çiftçilik yapmak yerine birikimlerini faizle değerlendirmek daha cazip hale gelmiş durumda. Bu trajikomik tablo, tarımın nasıl bir çıkmaza sürüklendiğinin açık bir göstergesi değil de nedir?

 

Tarımda sürdürülebilirlikten bahsediyoruz ama çiftçi tarlasını ekemez hale gelmiş. Solakoğlu’nun da vurguladığı gibi, tarla kiraları yarıya düşmüş; bu, toprakların artık ekilmediğini gösteriyor. Tarımsal üretim biterse, sadece çiftçi değil, hepimiz kaybederiz. Tarlaların boş kalması, gıdada dışa bağımlılığın daha da artması anlamına geliyor.

 

Bir an önce tarım ve hayvancılık politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çiftçiye gerçek destek sağlanmazsa, üretimden kopuş devam edecek ve bunun geri dönüşü çok zor olacak. Kendi kendimize yetemediğimiz bir Türkiye’de gıda güvenliği de, ekonomik bağımsızlık da tehlikeye girer.

 

Zor günler bizi bekliyor, evet. Ama bu zorlukları aşmanın yolu, çiftçiyi ayakta tutmaktan geçiyor. Üretim olmadan kalkınma olmaz, kalkınma olmadan refah olmaz. Haydi hükümet, çiftçiyi ayağa kaldırmak için gereken adımları at! Yoksa sofralarımızda yerli üründen eser kalmayacak ve bunun bedelini hepimiz ödeyeceğiz.

 

Exit mobile version