Sosyal Medya ve İfade Özgürlüğü

Ceza yargılamalarının çözüm bulunması ve demokratik eleştiri sınırlarını AİHM standartlarına taşımamız gerektiğini de bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır.

sosyal-medya-ve-ifade-özgürlüğü-namık-havutça-yazdı

KONUK YAZAR / Av. NAMIK HAVUTÇA

26. Dönem Balıkesir Milletvekili

 

 

Sosyal medya ve mecralarının, yapay zekanın da gelişimi ile medya dünyası hızla değişime uğramaktadır. Bireylerin bu mecrada özellikle X’de ülke ve dünya gündemine ilişkin düşünceleri anlık olarak yazmakta görüntülenmektedir. Paylaşım belli sayıda karakterde yazılması gerektiği için kişiler düşüncelerini en kestirme yoldan , net ve en kısa cümleler ile düşüncelerini ifade ediyor. Bireyler ülke ve dünya gündemini ağırlıklı olarak bu mecradan izlemekte gündeme dair düşüncelerini de buradan takip etmekte ve olaylara ilişkin düşüncelerini de buradan açıklamaktadır.

Cumhurbaşkanının, Bakanlıkların, Belediyelerin ve idarenin ülkeye ilişkin icraatlarını bazen desteklemekte bazen de eleştirmektedirler. Yani tam yandaşlar da var, tam muhalifler de var .Olması da gerekiyor ancak dile ve üsluba dikkat ederek. Nezaketli ve saygılı bir dil ve üslup insan onuruna saygının bir gereği, böyle olmalı.

 

Devlet ve siyaset adamları ve tanınmış siyasi kişilikler dahi düşüncelerini bu mecradan açıklamaya tercih eder duruma gelmiştir. Yaşanan iletişim devrimi, bütün dünyayı adeta global bir köye dönüştürmüştür.

Hiç kuşkusuz bu mecrada yapılan eleştirilerd, ,açıklamalarda kullanılan söz ve ifadeler öncelikle temiz ve saygılı  bir dil ve üslup olmalıdır tabi ki . Hakaret, küfür, tehdit, aşağılama, ayrımcılık, nefret içermemelidir tabi ki.

Eleştiri ve Düşünce Özgürlüğü demokratik toplumların temelini oluşturur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi, düşünce ve ifade özgürlüğünü korumaktadır. 

2017 Referandumundan sonra Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanıdır  ve hükümetin bütün icraatlarının da siyasal sorumlusu haline gelmiştir.

 

Öncelikle ifade etmeliyiz ki hiç kimse sayın Cumhurbaşkanı‘na hakaret edemez, etmemelidir. Ancak Hükümete yönelik eleştirilerin doğrudan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret olarak değerlendirilerek soruşturma ve kovuşturma konusu yapılması demokratik özgürlüklerin anayasada teminat altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullanılmaz hale getirebilecek sonuçlar doğuracaktır.

Son dönemde hakaret ve davalarda rekor düzeyde artış yaşanmaktadır. Adalet Bakanlığı ve çeşitli raporlara göre, geçmiş cumhurbaşkanlığı dönemlerinde dava sayıları bu tespitimizi doğrular niteliktedir.

– Kenan Evren (1982-1989): Yaklaşık 340 dava.

– Turgut Özal (1989-1993): Yaklaşık 207 dava.

– Süleyman Demirel (1993-2000): Yaklaşık 158 dava.

– Ahmet Necdet Sezer (2000-2007): Yaklaşık 163 dava.

– Abdullah Gül (2007-2014): Yaklaşık 848 dava açılmıştır.

– Recep Tayyip Erdoğan (2014-günümüz): Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde dava sayılarında ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2014’ten 2021’e kadar açılan dava sayısı 44.675’e ulaşmıştır. 2014’te 110 dava ile başlayan bu rakam, 2021’de 9.168’e çıkmıştır. Soruşturma sayıları ise çok daha yüksek; aynı dönemde toplam 194.142 soruşturma başlatılmıştır. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminin daha uzun bir dönem olması ve sosyal medyanın yaygın kullanımıyla da bağlantılı olduğunu da göz ardı etmemek gerekmektedir.

 

Ülke dışında da dikkat çektiği için AİHM  tarafından  “İfade Özgürlüğünü Kısıtlayan Yargı Tacizi” başlığıyla bir memorandum yayınlanmıştır. Bu memorandumda; ülkemizde hükümetin HSK üzerinde büyük güç sahibi olduğu, bu nedenle hakimlerin özgürce karar vermekte zorlandıkları belirtilerek özellikle “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçunda bunun çok bariz bir şekilde görüldüğü vurgulanmıştır.

Ayrıca ülkemizdeki bu uygulamanın 46 Avrupa Konseyi ülkesinin hiçbirinde olmadığı belirtilerek “Bu maddenin kullanımının Cumhurbaşkanına ve onun politikalarına her türlü eleştirinin bastırılmasının bir aracı haline geldiği” belirtilmiştir. Bu durumun da açıkça AİHM içtihatlarına aykırı olduğu ve durumun yargı tacizine dönüştüğü ifade edilmektedir.

Yukarıdaki veriler ceza yargılamalarının çözüm bulunması ve demokratik eleştiri sınırlarını AİHM standartlarına taşımamız gerektiğini de bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır.

 

AİHM standartlarına göre, devlet başkanına veya cumhurbaşkanına hakaret suçları, eğer yalnızca makamın eleştirilmesi veya politik görüşlerin ifade edilmesiyle ilgiliyse, cezalandırılamaz. Ancak, ifadeler kişisel onuru ağır şekilde zedeleyici, şiddeti teşvik edici veya kötü niyetliyse, bu durum cezalandırmayı meşru kılabilir. Önemli olan, cezanın gerekliliği ve orantılılığıdır. AİHM, devlet başkanlarının özel bir koruma statüsüne sahip olmasını değil, diğer bireylerle eşit şekilde eleştiriye açık olmasını savunur.

 

Bu nedenle AHİM standartları sağlanmalıdır, aksi halde böyle giderse Türkiye açık cezaevine dönüşecek.

Exit mobile version