SEMPOZYUMDA YEREL DEMOKRASİ ÇÖZÜMÜ

Oturum Yöneticiliğini Mimarlar Odası Başkanı Ali Özerk’in yaptığı ‘Yerel Yönetim Politikaları Kentleşme ve Demokrasi’ konulu sunum gerçekleştirildi. Oturumda ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Prof. Dr. Hüseyin Tarık Şengül ‘Olağanüstü Koşullarda kent Yönetimi ve Demokrasi Sorunu’ konusunda, İstanbul Barosu Kat Mülkiyet Hukuk Komisyonu Başkanı Avukat Şeref Kısacık ‘İmar Barışı ve kentsel Dönüşüm Uygulamaları’ konusunda, Gaziantep Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Dr. Ferit Serkan Öncel ‘Ekonomik Kriz ve Kent’ konusunda, Antalya Muratpaşa Belediyesi Danışmanı Mimar Osman Aydın da ‘Sivil Toplum Örgütleri ve Yerel Yönetimler’ konularında düşüncelerini paylaştı.

İNSAN DERİSİ İLE KAPLANMIŞTIR

Oturum Yöneticisi Ali Özerk oturumun açılışında yaptığı konuşmada demokratikleşme süreci hakkında bilgiler verdi. Özerk şunları kaydetti:

“Paris’te Fransız İhtilaline ilişkin eşyalar ve belgeler sergilenmektedir. Bu sergilenenler arasında salonun bir köşesine yerleştirilmiş küçük bir kitap vardır. 1791 Anayasası, Fransa’nın ilk yazılı anayasasıdır. Alt kısmında şöyle bir şey yazar: ‘İnsan derisi ile kaplanmıştır.’ Bu bize insan özgürlüğünün ve yaşamının bedava olmadığını ve bu uğurda yapılan savaşların ne denli derin olduğunu da anlatmakta aynı zamanda. İnsanlık iyi, güzel ve doğru üçlemesine bakmak için sürekli acı bedel ödemek zorunda. Türkiye’de de Anadolu insanı Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, 1970’lerde emperyalizme karşı çıkan Deniz Gezmiş ve arkadaşları bedelleri neyse, 80’lerde Erdal Eren, 2000’lerde Gezi Olaylarında gencecik insanlar bedenleriyle bu bedeli ödememiş midir? Keşke o halde toplumsal hafızamıza kazınan bu olaylar nasıl şimdi hatırlanmaz bunu anlamak mümkün değildir.

TOPLUMSAL HAFIZA KAYBOLUYOR

Bütün bu süreçleri geçiren ve özgürlüğün bedelini ödeyen Türkiye’yi yönetenlerin kendi çıkarları uğruna kanunları yaşamının hafızası yoktur ilkesiyle hareketle niye hala kazanılan özgürlükler yok edilmeye çalışılmaktadır? Ve böyle biat edilen bir yaşam biçimini bize sunmaktadırlar anlamak mümkün değildir. Böylesi toplumsal hafıza kaybının nedeni; toplumun aslında öznesinin kaybolmuş gerçeği ve kendi kendisini sahipsiz oluşunda değildir. Toplumun asıl öznesi olan bireyin aynı toplumun olağan beyinleri tarafından kavranması ve algılanması herhangi bir nedenle silik ve bulanık bir hal almışsa içinde bulunduğu toplum da aynı silik ve bulanık hale dönüşür. Toplumsal birey halinin bir türlü var olamadan bıraktığı her yer her yer kültür, bilgi ve varoluş sebebinin de olmadığı yerler haline gelir.

SUÇLARI İŞLEMEYE DEVAM EDECEĞİM

Bugün Türkiye’de geldiğimiz nokta politika yapmayı kendi çıkarları için yapmak olarak anlayanların halka yutturdukları kirli politika tam tersi düşünenlerin politika yapmasını suç ilan etmektedir. Hele de düşünceleri insanlığın evrensel değerlerine bağlı bir biçimde ideolojik olarak varsa en büyük suçlulardır. Bugün kamusal kaynakların kullanılması kararları sürecinde, açık, şeffaf, hesap verilebilir ve denetlenebilir olmasını savunma ve buna bağlı politika izleme Türkiye’de büyük bir onur ve şerefle hatta keyifle işlenebilecek en büyük suç haline gelmiştir. Ben bu suçları işlemeye devam edeceğim.”

***

KİLES YAPMANIN YERİ BURASI DEĞİL GENEL MERKEZLER

İkinci oturumda ilk olarak söz alan ODTÜ İktisadi ve İdari İşletmeler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Tarık Şengül demokrasi üzerine düşüncelerini açıkladı. Prof. Dr. Şengül şunları söyledi:

“Genel bir soruyu sorarak başlamak istiyorum. Burada bir yerel seçim öncesindeyiz ve adaylar da belirleniyor. Tabi bu salonda çok sınırlı sayıda aday adayı var, kendilerine başarılar diliyorum. Ama soru şu; bu kadar önemli bir süreçte olayların değerlendirilmesi yapılırken niye burada kimse yok? Aslında sorunun yanıtı çok basittir. Çünkü o süreçler burada gerçekleşmiyor. Yani burada bir karar alma süreci yok. Ankara’da genel merkezlerde, dar bir kadronun yaptığı seçimler sonucunda adaylar belirleniyor ve hem bu siyasi sürecin içinde olanlar hem de oy kullananlar kendilerine aslında sunulan insanlara, adaylara, siyasetçilere oy veriyor. Dolayısıyla aday adayları da diyor ki kulis yapılması gereken yer burası değil. Kulis yapılması gereken yer genel merkezler, MYK üyeleri, Parti Meclisi üyeleri. Dolayısıyla en baştan bir demokrasi sorunuyla süreç başlıyor. Yani sandığın kendisini kente koymuş olması, demokrasinin kentte olduğu anlamına gelmez.

SİYASİ SÜREÇ BALIKESİR’DE DEĞİL ANKARA’DA İŞLİYOR

Bu temel sorun üzerinde durmak istiyorum. Çünkü içine girdiğimiz dönemde başka bir takım süreçlere de geldik. Burada sabahtan belediye başkanımız vardı. O belediye başkanımızdan önce, bir başkası vardı istifa ettirildi. Yerine meclisten bir başkana işaret edildi. Sonra hatırladığım kadarıyla başkan şimdi aday gösterilmiyor. Yani bütün süreç Balıkesir’in dışında bir yerlerde oluyor ve Balıkesir halkı, buradaki demokratik olan süreçlerin parçası olan konudan bilgisi yok. Bu her yerde böyle, Ankara’da da böyle, İstanbul’da da böyledir. Yani ilçeden bir belediye başkan adayı verebilirseniz o demokrasinin tecellisi olarak öpüp başınıza koyuyorsunuz. Ama onlar hakkında da karar verilen yerler genel merkezler. Dolayısıyla burada ciddi bir meseleyle karşı karşıyayız. Demokrasi dediğimiz şey gerçekten karar verme süreçlerine o karar alanların kararlarına etkilenenlerin, bir anlamda karar vermesi olarak tespit ediliyorsa demokraside böyle bir şey yok.

YEREL YAPILARDA ÖZERKLİK

Bu meselenin bir yanıdır. Ama asıl bunun gerisinde yerel siyasetin, ulusal siyaset karşısındaki özerkliği meselesini tartışmak gerekir. Ben yerel özerklik meselesini iki türlü şeyin üstüne oturtuyorum. Bir tanesi gerçekten yerel yapıların merkezden özerkliğinin tartışılması. Ama ikincisi aynı derecede önemlidir. Yerel siyasi yapıların yerel halktaki özerkliğidir. Bu ikisini birlikte düşündüğümüz demokrasi yapısına ihtiyacımız var. Oysa sadece yereli merkez karşısında özerkleştirmek, bütünü parçalamamak önemli bir meseledir. Ama yerelin kendi içindeki ilişkileri halka karşı sorumluluk anlamında demokratikleştiremiyorsanız olmaz öyle bir şey. Ben gittim Bucakların ilçesine Urfa’da. Oturduk belediye başkanı koltuğunda biri oturuyor. Siz kimsiniz dedim; ben vekiliyim aslında dedi. Bizim isim yıprandı dedi o zamanlar kaza olmuştu. Biz enişteyi koyduk dedi. Orada biz taşı koysak seçtiririz dedi. Şimdi bu tür yapıya daha fazla güç vermek gerçekten demokrasi anlamına gelir mi? Bir aşiretin, bir yerleşkede sağladığı hakimiyet üzerinden siyaseti tanımladığınız zaman, daha fazla güç verirseniz bunun karşısında yerelde yapılar yaratırsınız. Nitekim çıktık kaymakama gittik. Kaymakam dedi ki burayı il yapın da bir vali gelirse direnç noktası olur diyor. Bunun yanında merkezi güç odaklı bir kaymakamla karşılaşıyorsunuz.”

Exit mobile version