Sadece Taksim değil, her yer yasak…

On binlerce güvenlik görevlisi, on binlerce barikat, sayısız araç hani tasarruf deniyor ya; e bunun devasa ekonomik maliyeti, büyük ekonomik kayıp! Taksim ve yakın civarındaki bütün mekanlar kapalı. Kapalı mekanların ekonomik kaybı, sokaklardan in cin top atıyor denecek boyutta. Boş sokaklarda şaşkın turistler, ellerinde kamera, telefonlar çekim yapıp dünyaya servis ediyor muhtemeldir ki devletin kendi vatandaşına uyguladığı zulme bir anlam veremiyor, dünyayla paylaşıyorlar.

ergün-aydoğan-taksim-değil-her-yer-yasak

 

Evet, yanlış okumadınız İstanbul’da Taksim’e dair ‘her yer yasak’…

Nasıl olur, AKP 3 Y; Yolsuzluklar, Yoksulluk, Yasakları kaldırmak için iktidar olmadı mı diyebilirsiniz ve haklısınız. Ama AKP 22 yıllık iktidarında artık ‘muktedir’ hale gelince en büyük ‘yasakçı’ yasakların yılmaz savunucusu halini aldı, dün neyden şikayet ediyorsa aynılarını uyguluyor.

Günün verdiği yorgunluğun ve tabi ki 1 Mayısa dair gördüklerim karşısında ister burukluk deyin, ister kızgınlık deyin ne derseniz deyin karmaşık duygular içindeyim. Bir kere ülke adına, insanlık adına, meydanlara bayramlarını kutlamak için dökülen işçiler, emekçiler, hak arayanlar adına sergilenen tablo karşısında üzülmemek elde değil.

CHP yeni Genel Başkanı Özgür Özel haklı olarak 12.10. 2023’teki Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak işçileri Saraçhane’den Taksim Meydanı’na davet etti. Bizde genel başkanımızın davetine ‘hak arayanlar’ adına icabet etmek görevdir diyerek gitmeye karar verdik.

Sabah 0.9’da evden çıktık, o da ne daha yolun başında Şişli Ortaklar caddesinden Mecidiyeköy meydanına girişte barikatlar kurulmuş. Görevli polis ‘’ben bilgi sahibi değilim Avcılar’dan geldim’’ deyip yönde tarif edemiyor, baktık olacak gibi değil güzergah değiştirdik. Sürmeli Otelin oradan köprünün altından yine kendimizi tanıtarak E-5’e geçip, Haliç Köprüsünden Edirnekapı istikameti Fatih caddesinden Saraçhane’ye yöneldik. Her yerde, her noktada aklın alamayacağı kadar barikat ve 42 bin 484 güvenlik görevlisi neyse, güç bela İBB’ye yaklaştık önümüzde yürüyüş grupları var. Görevli polisin oraya geçmemizin mümkün olmadığını söyleyince, onun gösterdiği yere aracı park edip alana gittik.

Bir süre sonra Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu geldi. Yoğun katılımcı ve medya ilgisinde açıklamalar yapıldı, mesajlar verildi, yetkililerle yoğun temasların sonucunda Taksim’e çıkmaya izin alınamadığından, yürüyüş olmayınca alandan ayrılındı. İlk anda, öncü heyetin Taksim’e gittiği sanıldı. Keşke, CHP Genel Başkanı, Sendika-STK başkanları, bir grup işçi, milletvekilleri, belediye başkanları Saraçhane-Unkapanı Köprüsü-Şişhane-İstiklal ’den Taksim anıtına sembolik de olsa çıkılabilseydi.

Biz birkaç arkadaşla Taksime çıkmaya karar verdik, düştük yola, yolda vazgeçenler oldu, biz ‘inat ettik’ kararlılıkla tek başımıza da olsa sayısız kontrolden sonra Anıta kadar gidip, karanfilimizi bırakıp saygımızı sunduk.

Değdi mi, kim kazandı?

On binlerce güvenlik görevlisi, on binlerce barikat, sayısız araç hani tasarruf deniyor ya; e bunun devasa ekonomik maliyeti, büyük ekonomik kayıp! Taksim ve yakın civarındaki bütün mekanlar kapalı. Kapalı mekanların ekonomik kaybı, sokaklardan in cin top atıyor denecek boyutta. Boş sokaklarda şaşkın turistler, ellerinde kamera, telefonlar çekim yapıp dünyaya servis ediyor muhtemeldir ki devletin kendi vatandaşına uyguladığı zulme bir anlam veremiyor, dünyayla paylaşıyorlar.

Yüzlerce noktada polis kontrolünü geçtikten sonra ‘kutsal kale’ gibi korunan Anıtta polisler ve az sayıda gazeteciden başka kimseler olmayınca fotoğraf çekmek polislere kaldı. Biri çekerken hemen öbür taraftan biri atıldı ‘konuşma yapmak yasak haa’’ dedi, dedim ya arkadaşlar kime neyin konuşmasını yapacağız ha siz dinleyeceksiniz sizlere konuşuruz esprileriyle hedefi sonlandırmış olduk.

Aracı bıraktığımız Veznecilere ulaşabilmek için metro, otobüs, taksi benzeri hiçbir ulaşım aracı yok. Bırakınız kara ulaşımını, deniz ulaşımı bile yasaklanmış!

Tarihi Bozdoğan surları tarihe geçecek, dünyaya ibretlik bir koruma kalkanına tanıklık etti. Devlet adına yetki kullananlar halkından, emekçisinden öylesine korkmuş olmalı ki; Taksim’e tüm çıkışları kapattı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıklamasından öğreniyoruz ki ‘’Devlet yarına bırakır, yanına bırakmazmış’’ hesabını sorarmış, neyin hesabıysa, ne demekse!

2009’da demokratikleşme adına, demokrasi nidalarıyla Taksim Meydanını açıp bununla övünen, billboardları donatan iktidar, demokratikleşmeden vazgeçmiş olmalı ki 2012’den beri yasak uyguluyor.

Tertip komitesinin Taksim Meydanına çıkılmayacağı kararından sonra toplantıyı sonlandırıp meydandan ayrılmasından sonra bazı marjinal grupların Bozdoğan Surlarını kapatan güvenlik görevlilerinin üzerine saldırması asla kabul edilebilir değildir. Sorun verilen emre uyan polislerde değil, hukuksuz emri veren devlet adına yetki kullanan iradededir.

AYM Kararına rağmen uygulanan Taksim yasağı İstanbul’u felç etti. Metro, otobüs, vapur ulaşımı olmayınca sadece Taksim’e çıkmak isteyen emekçiler değil, bütün İstanbullular mağdur oldu.

Baskıcı, zorba anlayışıyla ‘ben buradayım’ demek için ‘yasakçı’ uygulama sadece hak, emek adına yürümek isteyenleri değil, tüm İstanbulluları mağdur etti.

Buradaki esas mesele ‘’Milletle, Devlet’in’’ karşı karşıya gelmesi değildir. Mesele ‘’Devlet adına yetki kullanan yönetenlerin, halkından, emekçisinden, işçisinden; Demokrasiden korkması, halkına karşı güç gösterme’’ çabasıdır.

‘’Gücün haklı çıktığı yerde, adalet bekleme. Güce tapan insanların olduğu yerde huzur bekleme’’ Platon

Exit mobile version