Balıkesir Mimarlar Odası’nın düzenlediği Felsefe Söyleşilerinin ikincisi önceki gün gerçekleştirildi. Emekli Beyin Cerrahı Dr. Reyhan Pütün’ün konuşmacı olarak katıldığı söyleşide beynin yapısı ve gelişiminden, insanın oluşum sürecine kadar geçen süre ele alındı.
Dr. Reyhan Pütün mimarlara yönelik yaptığı sunumda insan beyninin gelişim sürecini gözler önüne serdi. Pütün evrim sürecinin doğru bilinmesi gerektiğine işaret ederek, insanların şempanzeden meydana gelmediğini ifade etti. Söyleşinin açılışında konuşan Mimarlar Odası Başkanı M. Ali Özerk ise mimarlık ile felsefenin ayrılmaz bir ikili olduğuna dikkat çekti.
MİMARLAR 20’NCİ YÜZYILDA FELSEFEYİ TEKRAR ELE ALDI
Felsefe Söyleşilerinin başında Mimarlar Odası Başkanı M. Ali Özerk açılış konuşması yaptı. Özerk antik çağdan bu yana bütün düşünürlerin mimarlıkla ilgilendiğini ifade ederek şunları dile getirdi:
“Ludwig Wittgenstein ‘Felsefeyi sorguluyorsan şunu bil ki bu zorluk iyi mimar olmak için harcanan çabadaki zorluklarla karşılaştırılamaz bile.’ Wittgenstein kız kardeşinin evini yapmak için üniversitedeki görevini terk ediyor. Artık oradaki zorluk nedir, hangi zorluklarla; çözümün zorluğundan mı, planlamanın zorluğundan mı bilemiyorum ama böyle bir laf ediyor. Ama şu bir gerçek; antik çağdan bu yana hemen hemen bütün düşünürler mimarlıkla ilgileniyorlar. Yani mimarlığı özümsüyorlar ve mimarlık üzerine bir takım tezler de konuşmaya başlıyorlar. Özellikle 20’nci yüzyıldan sonra da mimarlar da felsefeyi tekrar ele alıp, kendi yaratıcılıklarını felsefeyle birlikte ele alıyorlar. Ve bu bir disiplin oluşturuyor. Yani mimarlık ve felsefe aslında 20’nci yüzyılın ikinci yarısından sonra bir disiplin oluşturmaya başlıyor. Biz de Mimarlar Odası olarak mimar meslektaşlarımızla beraber felsefe konularını yaygın bir biçimde düşünüp, konuşup, tartışmak adına bu toplantıları başlattık. Bugünkü toplantımızın konuğu Dr. Reyhan Pütün.”
****
FELSEFE TANRININ VARLIĞIYLA YOKLUĞUYLA UĞRAŞMAZ
Dr. Reyhan Pütün de mimarlara yönelik yaptığı sunumun birinci bölümünde beynin yapısı hakkında bilgiler verdi. Dr. Pütün şunları söyledi:
“Konumuz beyin evrimi asıl olarak. Popüler bir konu. Bu konu niye popüler? Elimde bir dergi örneği var ve orada Ertuğrul Özkök’ün son kitabından bahsediyor. Son kitabının adı; ‘Tanrıyı gören son insan.’ Şöyle bir söyleşi yapmışlar, konuya girmemiz açısından da güzel olacak. Bu sunum da felsefi temeli bir sunumdur. Tanrının varlığıyla, yokluğuyla uğraşmaz. Felsefe de tanrının varlığıyla, yokluğuyla uğraşmaz. Felsefe; insanların zihninde tanrı imgesinin, fikrinin nasıl oluştuğuyla uğraşır. Bu da onunla uğraşan bir sunum. O açıdan benim için çok ilginç, sizin açınızdan da ilginç olabilir diye düşünüyorum.
Bakın Ertuğrul Özkök ne diyor: “Bugün elimizdeki somut verilere bakarsak tanrı milattan önce 10 bin yılında Mezopotamya’nın Göbeklitepe denen yerinde doğdu.” Doğdu demek belki yanlış, doğrusu şöyle olacaktı; insanoğlu tanrının varlığını ilk orada keşfetti, adını ilk orada koydu, ona tapınmak için ilk tapınağını orada yaptı. Ertuğrul Özkök’ün yeni kitabı ‘Tanrıyı Gören Son İnsan’ da 12 bin yıl önce tanıdığımızı sandığımız tanrının hikayesinin peşine düştü. Özkök kitabının giriş kısmında özellikle altını çiziyor; akla gelebilecek ilk soruya baştan cevap veriyor: “Bu kitap Allah’a inanan bir insan tarafından yazıldı, dolayısıyla kitabın amacı tanrı var mıdır, yok mudur tartışmasına girmek değil” diyor. Ben de aynı kanıdayım ve Özkök’e katılıyorum. Tabi burada iddialı laflar var. Beyin devrimi, tanrıların ortaya çıkışı ve dinlerin kökeni diye. Bu insana özgü bir kavram.”
EN GÜÇLÜ DEĞİL UYUM SAĞLAYABİLEN HAYATTA KALDI
Dr. Reyhan Pütün söyleşinin ikinci bölümünde ise İnsanın ve beynin evrimi konusunda açıklamalarda bulundu. Pütün şunları kaydetti:
“Tek hücreliden, çok hücreliye oradan da beden ve organlı yapılara doğru bir dönüşüm oluşuyor, bu da evrimin tanımı zaten. Anaksimendros Milattan Önce 500 yıllarında ‘hepimiz balıktık’ demiş. O yıllarda bir takım şeyleri inceleyip sonuca, analitik zekaya sahip olmak filozofları peygamber olarak görenler bence yanılmıyor. Burada da tek hücreliden insana gelen bir evrim söz konusu. Bu süreçten sonra da en büyük ve en güçlü değil, uyum sağlayabilen hayatta kalmış. Yine hayvanlar hiçbir şey üretmediği halde yaşamda kalmak için bazı şeyleri bilerek doğarlar, buna da içgüdü diyoruz. Tüm bu koşullar evrim sürecinin doğa seçimi mekanizmasını oluşturuyor. Buna uyum sağlayan, bunu öğrenen hayatta kalıyor, öğrenemeyen yok olup gidiyor. Şimdiye kadar var olan türlerin belki de 1-2 bin misli telef olup gitti. Yani bu dünyada yoklar o türler. İnsanda içgüdü yok, insanın önceki türleri de yok.
CANLILAR DOĞUMUNDAN İTİBAREN HAYATTA KALMAK İÇİN ÇABALAR
İnsanın doğumunda içgüdüsel hareket emme, o da insanı hayatta tutuyor. Niye insan doğduğunda ayağa kalkamıyor? Çünkü insan beyni gelişmeden doğuyor. Oysa hayvanlar beyinleri gelişerek doğuyor. İnsan beyni dışarıda ve 400 gram beyinle doğuyor. Bin 350 gram nere, 400 gram nere. Otçul beslenmemize, etçil beslenmeyi kattığımız günlerde başladı beyinsel evrimimiz diyor. Avlanmaya giderken, av olmamak için daha fonksiyonel beyinlere gereksinimimiz olması kaçınılmazdır. Bu da daha akıllı olma doğrultusunda evrimsel bir baskı oluşturmuş. Yani etçil beslenme, et yeme, protein gıdası alma beyini besledi mi, beyinin büyümesinde yeri var mı? Kimisine göre var. Ama burada kastedilen avlanmaya yönelik, avlanmaya giderken av olmamaya yönelik beyni geliştirme faaliyeti. Bütün canlılar doğduğundan itibaren hayatta kalmak için çabalar. Bu canlılığın doğasında var, yoksa canlı değilsiniz zaten. Evrim süreci de buna göre gelişiyor zaten. Ama canlı kalmayı isteyip de kalamayan yok ki? Bir sürü yok olup giden tür var. Biz sadece olanları gördüğümüz için böyle düşünüyoruz.
İNSANLAR PRİMATLARA BAĞLI
Biz insanlar primatlara tabi iri beyinli, memeli hayvanlar grubuna bağlıyız. Primat beyni gelişeli 50 milyon yıl olmuş. Yani köken 50 milyon yıl. Biz yaklaşık 6-7 milyon yıl önce primatların bir kolu şempanzelere dönmüş, bir kolu insana doğru gidecek tür olmuş. Yani biz şempanzelerden meydana gelmedik. Şempanzeler bizim kuzenlerimiz. Yani ortak atadan geldik. Evrimsel süreci yanlış bilmemek lazım.”