MEMLEKETİMİN KÜLTÜR SANAT İŞLERİNE DAİR

 

AHMET SERT

 

Efendim; malum dün Altıeylül ilçemizde yapılan ilk kültür merkezinin açılış töreni vardı.

Törene Kültür ve Turizm Bakanı olmak üzere geniş bir katılım vardı.

Bu yazıya da açılışı yapılan “Hasan Can Kültür Merkezi” vesile oldu diyebilirim.

Günümüzde; merkezinde her biri neredeyse küçük birer şehrin nüfusuna sahip iki merkez ilçesi olan, nüfusu yarım milyona doğru giden bir şehirde yaşıyoruz.

Ancak daha önce de defalarca çeşitli vesilelerle ve değişik mecralarda dile getirdiğimiz şekilde “kültürden ve sanattan yoksun” adeta cenaze evi kıvamında bir şehirde yaşayan da yine bu şehrin fertleri…

 

Şehirler yaşayan bir organizmaya benzer. Kuru kuruya betondan, taştan, yoldan ibaret değildir hiçbirisi… Her birinin ruhu, kimliği/kişiliği vardır.

Onu da geçtik; içinde yaşayan insanlar doğal olarak ruhlarını besleyecek kültüre, sanata ihtiyaç duyarlar.

Ne yazık ki bu iki konuda, yani kültür sanat üretiminde ve sunumunda bu kadar nüfusa ve potansiyele sahip olmasına rağmen en “kısır” şehirlerin başında da şehrimizin merkezi gelir.

Bilindiği gibi zaten şehrimizin iki körfezi yaz aylarında ülkemizin değişik yerlerinden gelen milyonlarca misafire ev sahipliği yapıyor.

Bu sayfiye yerlerimiz, yazın üç dört ay bu turistlerin de etkisiyle düzenlenen festivallere, konserlere, çeşitli kültür sanat etkinliklerine sahne oluyor.

Maalesef nedenini bir türlü anlayamadığım şekilde merkezde ve çevresinde yaşayan insanlara bu tür etkinlikler bir türlü ulaştırılamıyor.

Tatil yapmak malum pahalı bir iş… Yapan var; yapamayan var. Birkaç günlük tatilin bile binlerce liralara mal olduğu düşünülürse olaya bakış açımızın daha da netleşeceğini düşünüyorum.

Yani “Efendim, işte bir, bilemediniz bir buçuk saatlik yol; gidiverin Altınoluk’a, Ayvalık’a, Akçay’a sanatçı, festival görürsünüz.” şeklindeki bir düşünce mantığa ve hayatın doğal akışına ters…

Arabası olan var, olmayan var; durumu olan var, olmayan var.

 

Ayrıca; merkezinde yüzbinlerce insanın devamlı olarak yaşadığı, ilin merkezi durumundaki bir şehirde yaşayan insanlara her konuda neden “yerinden” hizmet almak lüks görülüyor ki…

Aynı yanlış mantık ve zihniyet yıllardan beri merkezdeki havalimanını da gereksiz görmüyor mu zaten… “Gidiverin canım Körfez havalimanına; bir saatlik yol…”

İmkânı olsa bu zihniyetin belediye yönetiminde tezahür etmiş temsilcileri büyükşehrin merkezini körfeze taşıyacaklar.

Şehirleri şehir yapan, o şehirle özdeşleşmiş önemli eserler, yapılar elbette vardır. Lakin bir şehri gerçek manada “şehir” yapan, o şehirde yapılan sanattır, kültürdür.

Bir şehirde; edebiyat, resim, şiir, tiyatro, müzik varsa o şehir gerçekten “yaşayan bir şehir” vasfını kazanmış demektir.

Maalesef günümüzde şehrimizde bu türden kültür sanat etkinliklerinin en küçük örneklerine bile hasret durumdayız.

 

Dolayısıyla şehrimiz bu türden kültür sanat etkinliklerinin sunulabileceği, sahnelenebileceği kültür sanat mekânlarına da gerekli olduğu ölçüde sahip değil…

Oysa turizmin bırakın gelişmesini, olmadığı 1960’lı yıllara kadar merkezimizde kurulan tiyatrolar, opera bile sahnelemeye uygun binalar vardı.

İşte yukarıda anlatmaya çalıştığım zihniyettir ki bu yapıları birer birer ortadan kaldırdı; yerle yeksan etti.

Örneğin Anafartalar Caddesinde şimdi bir iş merkezinin daha önce de özel idare binasının olduğu alanda bir inci tanesi gibi parlayan “Salih Tozan Sinemasının binası. ”

Bu bina, inşa edildiği yıllara ve şehrin büyüklüğüne göre devrinin çok ilerisinde; opera, tiyatro, sinema gibi sanatların eserlerini sergilemeye uygun bir mekândı.

Daha 1930’ların ortasında yapılan bu binada gösterilen filmleri, oynanan oyunları yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır.

 

1930’larda şehrimizde birçok salonda sinema gösterimleri yapılıyor; operet ve tiyatro oyunları sergileniyordu. 1930’larda bile şehrimizde bu oyunların oynanabileceği yedi salon mevcuttu.

Bu salonlara ilaveten bugün bile hepimizin bildiği “Emek Sineması” 1957’de “Dönderdi Kardeşler” tarafından şimdiki yerinde yani Hükümet Binası yanında hayata geçirildi.

Yine SSK İşhanı olarak bugün İlkay Gündoğan’a ait ticaret merkezinin bulunduğu alanda 1960’ların hemen başında yapılan iş hanında da sinema bulunduğunu hatırlatmak isterim.

Bugün yıkıldığı yerde, o “kazulet” Karesi ve Altıeylül belediye binasının yükseldiği alanda yer alan Halkevi Binasında sergilenen tiyatro, sinema gibi etkinlikleri anlatmaya birkaç sayfa gerek…

Mevcudiyeti sadece bir ay sürse de1943 yılında Cahit Albayrak, Mehmet Korhan, Akif Tümerderin tarafından “Şehir Tiyatrosu” ismiyle kurulan bir tiyatroya sahipti bu şehir… Bu kısıtlı zamanda “Şikago Çiftçisi” isimli oyunu sahnelemişlerdi tiyatrolarında…

 

Yine bu yıllarda şehrimizdeki bu sanatsal üretime ilave olarak İstanbul’dan gelen sanatçı ve sanatçı grupları turne programlarına Balıkesir’i de dâhil ediyorlardı.

Nereden, nereye… Söyleyeyim; tiyatro oyunlarının, operetlerin sergilendiği bir devirden; şehrimize en sıradan “şarkıcının” bile gelmediği bir devire…

Bir yanda sahip olduğu imkânlarla arabalarındaki vatandaşlara “açık hava sinema” gösterimi gibi basit işleri bile yapmayı beceremeyen belediyelerimiz; bir yanda daha 1940’larda, 50’lerde “Yeşil Sinema, Yıldız Sineması, Sümer Sineması, Neşe Sineması” gibi çok sayıda yazlık sinemaya sahip olan şehrimiz…

1920’lerin sonunda ve 1930’lu yıllarda Dilek, Çağlayan, Irmak, Gençler Yolu, Alkım, Enerji, Kaynak, Yeni Kaynak gibi dergiler yayınlanıyordu şehrimizde…

Bu dergilerde zaman zaman Sabahattin Ali, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat, Mehmet Akif Ersoy, Cenap Şehabettin gibi yazarların eserlerine yer veriliyordu.

Yani 1930’ların, 40’ların 30-40 bin kişilik kasaba kıvamındaki küçücük Balıkesir’inin yanında şimdinin büyükşehrinin esamisi okunmaz.

Çok şey değil istediğimiz; bu şehrin özünde var zaten kültür-sanat…

 

Yıllar öncesinin kısıtlı imkânlara sahip Balıkesir’i şimdiye göre kültürel-sanatsal üretiminde ülkede sayılı şehirlerden biriydi.

Şimdi bunca imkâna sahipken neden o günlerdeki durumuna gelemesin; hatta o seviyeyi geçemesin.

Şimdilik öyle Eskişehir’deki gibi Opera, Filarmoni Orkestrası gibi şehrimizin içinde bulunduğu duruma göre “ütopik” gelebilecek şeyler de değil istenen… (aslında çok normal ve olağan olması gereken şeyler bunlar)

Festivale, konsere, tiyatro oyununa hasret duruma geldi koca şehir…

Daha 1990’larda bile stadyumda halk konserleri veriliyor; Atatürk Parkındaki amfitiyatroda“Nejat Uygur’un” oyunları sergileniyordu şehrimizde…

Bu yazı çok uzar; yazacak şey de çok ama yapılması gereken anlaşılmıştır umarım.

Kültür sanatla şehrimizin tekrar tanıştığı, kültür sanatın üretildiği ve sunulduğu bir şehir haline gelmemiz dileğiyle…

Exit mobile version