KIRSALDAN bahis açılınca hep bizim köy cihetinden örnekler veriyorum.
Bittabi, bizim oraların derdi, tasası, cümle köy için geçerli. Hepsinde benzer – benzemez yığınla sorun var.
Özellikle ‘köy’ sözcüğünü kullanıyorum; ‘mahalle’ kağıt üstünde çünkü.
Köyü, yasayla mahalleye dönüştürürsün ama, “şehirde ne varsa köyde de olacak” vaadinin altını dolduramadıktan sonra köy, köydür yani!
***
ÖZEL İdare zamanlarını biliyoruz; kırsalın tümüne yetecek durumda değildi. Az kaynakla, az iş yapılıyor nitekim.
On yıldan fazladır ‘Büyükşehir’ statüsünde bizim memleket. On yılda giden hizmet, lokal sorunların çözüm vaadleri, kilit parke taş döşeme işleri, patlayan boruyu tamir, asfaltın üstüne kasis kıvamında yama, vesaire…
“Altyapı sorunlarını çözüyoruuuz, ulaşım engellerini kaldırıyoruuuz, yolları asfaltlıyoruuuz, sağlıklı suya kavuşturuyoruuuz, temizliğe büyük önem veriyoruuuz…”
Hadi leyn ordan!
Meselâ bizim evin önündeki konteyner haftada bir, çarşambaları boşaltılıyor. Önceki dönem gün sektirmeden gelirdi ekipler. Bu dönem bazen haftalar sekiyor, bazen günler… Hepsi bir yana, en gıcık olduğum mevzu, konteynerin yarıya kadar boşaltılması!
Yani hepsini almıyorlar. Üstten üç beş poşet alıp yola revan oluyorlar. Altta kalan çöpler, hep altta kalıyor neticede. Neden böyle diye sorduyduk yakın zamanda; yanıt alamadık.
Sahi, niye yarısını alıyorlar, yarısını bırakıyorlar?
***
BİZİM orası Altıeylül’e bağlı. Altıeylül Belediyesi’nin sorumluluk alanında. Terk edilmiş binaları dozerlerle, kepçelerle yerle bir edip, molozu hafriyatı orta yerde bırakan Belediyemizden söz ediyorum!
Hayli zaman geçti üstünden; Belediye Başkanı Hakan Şehirli’ye mesaj yolladıydık gazete vasıtasıyla…
Başkan’ın, aracı kişilerle yolladığı cevap, “bizimle bir derdi mi var” şeklinde oldu!
Ne derdim olacak; şehirdeki hizmetin köye de gelmesini istemekten başka…
Molozlar hâlâ duruyor meselâ… Derdimiz budur.
***
“YA tamiratını yap, ya da yıkacağım” uyarısı sonrasında, apar topar tuğlaya çimentoya sarılıp evini onarmaya çalışan bizim komşulardan biri dert yandı geçende.
BASKİ’ye gitmiş, abonelik işlemlerini yapmış, parasını yatırmış; “üç aydır gelip su bağlayacaklar diye bekliyoruz” dedi.
Üç ay!
Adam tanker almak zorunda kalmış; BASKİ su bağlantısını halletmeyince ne yapsın garip?
Bu gecikmenin sebebi neymiş?
Ekip yetersizmiş, sayaç okuma, açma – kapama, şebeke bağlantısı gibi işleri yapacak firmalar, “paramızı alamayız” diye ihalelere girmiyormuş; bu nedenle işler gecikiyormuş falan.
Yaa, böyle de bir durum var memlekette.
Ama, karşı komşunun çeşmesinden iki teneke su aldı diye ‘kaçak kullanım’ cezasını yapıştırıvermiş bizim BASKİ!
EFENDİM, bu seferki kırsal mevzumuz bunlar değil.
Köy yollarına atılan molozu, hafriyatı, çöpü, pisliği defalarca yazdık. Hele bir gelin görün bizim oraları; şehir çöplüğünden beter hale geldi.
Köylü mü atıyor, şehirden mi gelip boşaltıyorlar, orası güvenlik ekiplerinin, yani jandarma ve belediye zabıtalarının sorumluluğuna giriyor. Tespit etmek ve gereğini yapmak onların görevi.
Molozdan, hafriyattan, çöpten sonra, şimdi de hayvan leşleri atmaya başladılar.
Büyükşehir’in mera vasıflı yeşillik tepeleri eşip altyapı malzemesi çıkardığı, bu yüzden taş ocağına dönüşen yerler var Karamanlar – Kozören güzergahında.
Bir süredir buzağı leşlerini atıyorlar.
Kim atıyor?
Hayvancılıkla uğraşan birileri atıyordur; kim atacak başka?
Bahse konu güzergahta yavru köpekler görüyoruz. Hergün bizim köpekleri beslemek için köye gidip gelirken, onlara da kuru mama, ekmek, ne varsa elimizde, vermeye çalışıyoruz.
Geçen cumartesi köpeklerin bulunduğu alanda parçalanmış bir buzağı ölüsü gördük. Kafası duruyor, geri kalanı kemik yığını halinde.
Altıeylül Belediyesi’ndeki yetkili arkadaşlara haber verdik; konum istediler yolladık, resim istediler gönderdik.
Bu yazıyı hazırlarken günlerden Cuma.. Neredeyse bir hafta geçmiş üstünden!
Ne gelen var, ne giden… Ne soran var, ne söyleyen…
Bitmedi, dahası var.
Önceki gün yine köye gidiyoruz; köpeklere ekmek verelim dedik.. Ne görelim; üç tane daha buzağı leşi!
Birinin kulağında küpesi bile duruyor… Küpe numarasından kime ait olduğu belirlenir sanırım.
Peş peşe ölüm vakaları yaşanıyorsa, bölgede salgın hastalık olduğunu düşünmez misiniz?
O hayvan ölüleri açıkta olduğu için zaten mikrop saçıyor ortalığa… Ya gerçekten bir salgın varsa?
Öyle açığa bırakılır mı birader hayvan ölüsü?
Hastalanıp öldüyse, uygun bir yer bulup gömersin. Çakalın, domuzun, köpeğin eşeleyip çıkaramayacağı derinliğe gömersin. Salgın hastalık şüphesiyle kireç falan atarsın üstüne.
Böyle bir şey yok; hayvanlar ölmüş, sahipleri getirip yolun kenarına atıvermiş leşleri.
BU durum köy muhtarlarını da yakından ilgilendiriyor. Engel olmuyorlar demek ki; ya da en azından Belediye’ye haber verip “bu leşleri alın” falan demiyorlar. Demiş olsalar, o leşler günlerdir orada durmaz zaten.
Muhtemelen görmüyorlar bile!
Açıkta çürüyüp kokan hayvanların leşini kemiriyor çakalı, köpeği.
Bir salgın varsa, bu kayıtsızlığın, vurdumduymazlığın sonucu olarak daha geniş bir bölgeye yayılmaz mı?
***
YETKİLİ ve etkili arkadaşlara durumu bildirmiş olalım. “Gereğini yapacaklardır” diye düşünüyoruz olanca iyi niyetimizle.
Bu durum, Valiliği de, Büyükşehir’i de, ilçe belediyelerini de, Tarım ve Çevre Şehircilik müdürlüklerini de, jandarmayı da yakından ilgilendiriyor.
Sorumlu bir yurttaş olarak, gereğini tüm kurumların bilgilerine arz ediyorum.
Selam ederim.