Ş. TARIK SÜRMELİOĞLU
DÜNYA durdukça Ortadoğu hep karışık olacak.
Kan, gözyaşı, ölüm durmayacak.
Nedeni açık:
Ortadoğu’nun kalbinde İsrail diye bir devlet var.
..ve Ortadoğu’nun yeraltı zenginlikleri.
Din, iman, mezhep hepsi proje.
Emperyalizm dinle kuşatır insanlığı, dinle aldatır, sonra aynı dinle birbirine kırdırır.
Onlar mezhep, aşiret, bilmem ne derdine birbirini boğazlarken..
Emperyal güçler hem zenginliği alır, hem o zenginliklerin üstünde yaşayanları kaos, karmaşa, iç savaş içinde bırakır.
BOP’tan bahsedince evvel zamanda, dalga geçiyordu kimileri.
Büyük Ortadoğu Projesi’dir; Amerika’nın Ortadoğu’yu kendi çıkarına göre yeniden tasarlamasıdır.
Ortadoğu’nun varsıl diktatörleri ve onların sert yönetimleri bahanedir.
Zaten o diktatörleri de kendisi peydahlamıştır vaktiyle.
Emperyalizm böyle bir şey.
Terörü kendisi projelendirir, suni terör örgütleri oluşturur, az gelişmiş ülkelerde terör estirir.
Sonra, terörle mücadele bahanesiyle devletlerin tepesine çöker.
Irak’a demokrasi, özgürlük falan getiriyordu bunlar.. Saddam’dan geriye kalan Irak’ın hali ortada.
Suriye’deki iç savaş malum. Terör örgütleri, muhalifler, rejim güçleri, Amerikan askerleri, Ruslar, İranlılar falan filan.
Biz de hem kendi güvenliğimiz, hem bölgesel sorumluluk, hem de terörle mücadele adına oradayız.
Ortalık kan gölü. Bölgeler, şehirler, kasabalar, köyler hepsi yerle bir.
Nüfusun yarısı Ege’de, Akdeniz’de sulara gömüldü. Büyük bölümü Türkiye’de göçmen statüsünde yaşıyor. Kaçabilenler Avrupa’nın orasında burasında esir kamplarından farksız alanlarda yaşamaya mahkum.
On yıldan fazladır devam eden bir iç savaş, kaos. Daha ne kadar sürecek bilinmiyor.
Aynı emperyalizm Arap yarımadasının orasında burasında ambargolarla, savaşlarla insanlık katliamları yapıyor. Yemen’in hali ortada. Açlıktan kırılıyor insanlar, ağaç kabuklarını, yaprakları yiyorlar; kimsenin gıkı çıkmıyor.
Emperyalizm, dindaşı dindaşa vurduruyor.
***
ARAP YASEMİNİNİ BİLİR MİSİNİZ?
BİR DE ne vardı, hatırlayın: Yasemin Baharı.
Arap Baharı diye adlandırıldı daha çok.
Afrika’nın kuzeyini, mağribi etkisi altına almıştı.
Tunus’u, Libya’sı, Cezayir’i, Mısır’ı falan.
‘Yasemin’ dedikleri hoş kokulu bir sarmaşık türü. Arap Yasemini derler; küçük ve etli yaprakları olur, yaz başında bembeyaz çiçekler açar.
Kokusu ıhlamura benzer biraz, çiçek açan iğdeye, melisaya falan.
Hoş bir kokudur. Bir zamanlar balkonun dibine dikmiştim; çabucak büyüdü, serpildi, çiçek açtı. Yaz geceleri öyle bir koku salıyordu ki, insanı kendisinden geçiren..
Afyonlanmak gibi bir şey.. İnsana derin bir rahatlık ve uyku hali veren.
Tunus’ta meselâ çok yaygın olduğunu söylerler bu bitkinin.
‘Yasemin Baharı’ oradan geliyor.
Emperyalizm ne güzel isimler buluyor!
Kulağa hoş geliyor, umut vadediyor, insanlar üzerinde etki yaratıyor.
Sonra içerideki muhalifleri örgütlüyor; demokrasi, özgürlük, bahar mahar…
Sokak eylemleri, sonra sokak hesaplaşmaları.
Başkaldırılar.. İç savaş.
Arkasından darbeler, devirmeler, suni yönetimler.
Tabi maksat yaratılan kaosu durdurmak, barışı temin etmek falan değil.
Ne kadar karışırsa ortalık, o kadar iyi!
E ne oldu peki; diktatör dedikleri adamlar devrildi, yargılandı, hapse atıldı, asıldı, katledildi tamam da..
Ortalık duruldu mu? Barış, demokrasi, özgürlük geldi mi?
Hepsi ayrı ayrı birer terör devletine dönüştü mağriptekilerin.
***
EMPERYALİZMİN TÜRKİYE PLANLARI
ORTADOĞU’nun tam kalbinde biz varız; Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Kırk yıldır terörle mücadele etmeye çalışan bir devlet. Tüm enerjisini terörle mücadeleye harcamak zorunda bırakılan bir devlet. Yüz yılın kuyruk acısı var tabi; emperyalizme karşı dik durmuş ve ona karşı verdiği savaşı kazanmış bir devlet sonuçta. Adamlar unutur mu…
Yüz yıldır orasından burasından kemirmeye çalışıyorlar. İki yakasını bir araya getirmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Müttefik falan oluyoruz bu arada; onlarla aynı safta yer alıyoruz güya.. Ama düşmanlık bitmiyor. Bir şekilde bu ülkeyi kuşatıp işgal etmek, bu kadim coğrafyanın en değerli parçasına hükmetmek için plan üstüne plan yapıyorlar.
Ne zaman azıcık başını kaldırsa, ne zaman kendi ayakları üstünde durmaya çabalasa, anında yeni kaos ve kriz planları devreye sokuluyor.
S-400 krizi buna bir örnek.
İran’la savaşın eşiğine gelen Amerika, aslında Türkiye’ye sopa gösteriyor.
Akdeniz’de çokuluslu bir savaş çıktı çıkacak.
Halkı kutuplaştırma, ayrıştırma projeleri zaten eskiden beri uygulamada.
Ama bugüne kadar ne yaptılarsa, ne ettilerse dinsel, mezhepsel, siyasal bir kaos yaratamadılar. Çok deneme yaptılar, her seferinde geri tepti.
Bir de askeri darbelerimiz var bizim. Dün onlardan birinin yıldönümüydü. Gerçi 27 Mayıs darbe midir, devrim midir hep tartışılmıştır. O ayrı bir konu.
Ne yaptık; darbelerle başa çıkmayı öğrendik.
***
O SLOGANLAR ARAP BAHARINI ÇAĞRIŞTIRIYOR
HEDEFTEKİ ülke Türkiye. Avrupa Birliği’nin parçası olmak için altmış yıldır mücadele ederken.. Emperyalizmin planları doğrultusunda hızla Ortadoğu bataklığına çekilmek istenen Türkiye.
..ve Türkiye bir kuşatma sarmalıyla boğuşurken, İstanbul seçimine odaklanıyor.
Varsa yoksa İstanbul.
İktidar, İstanbul’u kaybetmek istemiyor.. Muhalefet, “ben kazandım, yine kazanacağım” diyor.
31 Mart’ta “Mart’ın sonu bahar” sloganı kullanıldı. Tüm illerdeki seçimi kapsayan bir slogan olsa da, İstanbul odaklıydı.
İstanbul Türkiye’nin kalbi, beyni, her şeyi. Kaybedilemeyecek bir değer.
O yüzden zaten çok belden aşağı bir seçim yaşadı İstanbul.
Kimin kazandığı, kimin kaybettiğinden çok.. Ya da 23 Haziran’da kimin kazanacağından, kimin kaybedeceğinden çok.. Seçim için biçilen sloganlara dikkat çekmek isterim.
Şu ‘bahar’ sözcüğü, Mağribin baharını çağrıştırıyor nedense.
“Her şey çok güzel olacak” sloganı da öyle.. “Demokrasi ve özgürlük getirmek” gibi yani…
Biz saf saf, “Mart’ın sonu bahar, her şey çok güzel olacak” sloganlarıyla içerideki seçime odaklanmış halimizle, gözlerimizde sis perdesi, etrafta olan biteni göremiyorken..
Arap Baharı, ya da Yasemin Baharı gibi bir durumla karşılaşmayalım da.
İstanbul seçimi sıradan bir yerel seçim değil çünkü.
Pek çok parmak var, çomak var, burun var işin içinde.
Muhalefetin kazanması, iktidarın kaybetmesi, ya da tam tersi bir sonuç çıkması değil mesele.
Mesele.. Derin mesele.