Keçenin sanatsal yolculuğu

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Keçe denilince aklımıza, çobanların sırtlarında taşıdığı kepenek, halıya, kilime benzer yer yaygısı, minder, ve benzerleri gelir. Keçeciliği de kaybolmaya, yok olmaya yüz tutmuş meslek olarak biliriz. Sokakta durdurup soracağımız 100 kişiden belki 90’ı keçenin, Pazırık kurganı kazılarında izine rastlandığını, 3’üncü yüzyılda kullanılan ilk tekstil yüzeyi olduğunu bilmez.

 

 

Kim biliyor Balıkesirli keçecilerin yaptığı keçelerin Ayasofya ve Sultan Ahmet camilerinin, Dolmabahçe Sarayı’nın çatılarında kullanıldığını. Balıkesirli Sanatçı Hülya Görmezoğlu, keçeyi A’dan Z’ye anlattı. Malazgirt savaşından sonra Anadolu’da Konya’dan sonra keçenin ilk kez Balıkesir’de yapıldığını anlattı. Balıkesir’de keçe atölyesi açılması için çok didinip çırpındığını, ancak şehrin yöneticilerine sesini duyuramadığını anlattı. Görmezoğlu, Keçeyi Picasso’yu, Van Gogh’u, kıskandıracak seviyede bir ressam gibi işleyerek, sanat eseri niteliğinde keçeden giysiler yapıyor. Yaptıklarını, ebediyete intikal ettirmek için öğrenciler yetiştiriyor. Keçenin Malazgirt Savaşıyla birlikte Selçuklular tarafından topraklarımıza getirildiğini söyleyen Görmezoğlu, “Malazgirt Savaşında başlayan Türkü bitmesin” diyerek şehrin yöneticilerinden Keçe Atölyesi açmalarını istiyor.

 

 

 

Hülya Görmezoğlu kimdir?

1965 doğumlu, Çayırhisar merkez köylü. Hayvancılık yapan ailenin 7 çocuğundan biriyim. . Annem 1947li yıllarda hayvancılık yaptığı için oldukça fazla olan koyunlardan dolayı çobanların kepeneğini de zaman zaman kendisi yapardı. Buradaki civar köylerimizde, yer yaygısı, belleme gibi eşyaları kadınlarımız yeteneği yüksek olduğu için yaparlardı. Tabii ben de annemin hasletinden dolayı keçeciliğe merak sararak Rus eğitmenleri eşliğinde ilerleyen kişiyim. Keçeciliği eğitim bazında kullanan gelecek kuşaklara aktaran kişiyim. Ben hep Balıkesir merkezde yaşadım. Sadece üç yıl İstanbul’da kaldım ve bu üç yıl boyunca, tüm sanat dallarında, keçe aksesuarları yapımı, keçe yapımı, halk eğitimin suzeni, hardanger, davul derisinden aksesuar yapımı, çiçek yapımı, aklınıza gelebilecek tüm sanat dallarında eğitim aldım. Resmi ayrı tutuyorum zaten. 3 yıl özel Kara kalem ve yağlı boya eğitimi aldım. Öğrendiklerimi kendi yaptığım keçemde uyguladım ve çok etkili oldu. Benim keçe sanatını diğer sanat kolları da destekledi. 3 yılın sonunda şehrime döndüm. Halk Eğitim’de haftanın iki günü olmak üzere keçe kursları açarak kadınlarımıza eğitim vermeye başladım.

 

 

Sizin Eco Print (Doğal baskı) çalışmalarınız vardı, hala sürdürüyor musunuz?

Kullandığım keçeyi daha güzel, doğal ürünlerle boyayabilmek için araştırmalara başladım. Bunun üzerine yolum Eco Print tekniğini dünyaya yayan İndiana Flint ile kesişti. Tercümanlar aracılığıyla, PDF dosyalarıyla doğal baskı tekniği eğitimlerini almaya başladım ve bunu dünyaya yayan kişilere ulaşmaya, takip etmeye başladım. Daha sonra yüzlerce, binlerce, gecelerce, gündüzlerce, deneme yaparak bitkilerin renklerini keçeye geçirmeyi başardım. Dünya üzerinde keçe üzerine bu kadar net baskıyı alabilen çok kişi demeyelim, belki tek kişi olarak bütün yabancıların tanıdığı bir isim haline geldim. Online eğitimler vermeye başladım. Bu arada üniversitelerimizin hocaları, profesörler, doçentler, çok rağbet ettiler. Evime, atölyeme gelmeye başladılar. Evimin dördüncü katını atölye olarak kullandığım için dış ülkelerden de gelenleri konuk ettim. Daha sonra sadece keçeyle sınırlı olmaması gerektiğine inandım. Bu tekniği ben deriye de geçirmeliyim, ipeğe de, pamuk kumaş yüzey üzerine de geçirmeliyim diyerek yola çıktım ve başarılı oldum ve giydiğim elbiselerde yüzey renklendirmesiyle devam ettim. Keçe yüzey üzerinde hiçbir kimyasal kullanmadan tamamen doğal malzemelerle, yediğimiz içtiğimiz malzemelerle, vücuda zarar vermeden yapmayı başardım. zaman zaman çalışmalarımın satışını da gerçekleştiriyorum ama tabii ki çok fazla değil. Yani bu bir elimin parmaklarını geçecek kadar değil. Doğal olarak çalışmalarım üniversitelerin de çok dikkatini çekti. Karatekin Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Demokrasi Üniversitesi’nden davetler aldım. Ayvalık Halk Eğitim, Bergama Halk Eğitim merkezleri gibi yerlerde bilgilerimi aktardım, özel sertifikalarımı ödül mahiyetinde aldım. Ekolojik baskıda yolculuğum halen devam ediyor. Doğal baskı ekolojik baskı dediğimiz tekniği 9 yıldır yapıyorum diyebilirim.

 

 

Keçe yapımını çocukluk çağlarında annenizden öğrendiğinizi söylediniz. Anneniz keçeden neler yapardı, siz ona nasıl yardım ederdiniz?

Necatibey Öğretmen Lisesi’nde Türkan Mersinlioğlu adlı bir öğretmen vardı. TRT televizyon kanallarının siyah beyaz yayın yaptığı dönemde annem bu hanım öğretmen ile birlikte TRT Belgeseline Balıkesirli bir kadın olarak feracesi ve Hacı üstlüğü ile çıktı. Orada bir takım görünen mizansenlerde annemin verdiği keçeler, kullanıldı. Annem meraklıydı böyle şeylere. Biz 7 kardeşiz. Çok çocuklu olmaktan dolayı, çocuklarına, örmeye, dikmeye, yapmaya meraklı bir insandı. Onun için de o keçe parçalarıyla birlikte, Türkan Mersinlioğlu’nun belgeselinde yer aldı. Türkan Mersinlioğlu folklor araştırmacısıydı, Balıkesir’deki, İkili Güvende gibi yöresel oyunların yazımında da adı geçer. Ben annemin son kalan kepeneğini hatırlıyorum. 7 yaşındayken koyunlarımız satıldı. Kepenek kaldı. Bizim ev Necatibey Öğretmen Okulu’nun sırasında tarihi Tekel binası arasındaki evdi. 57 yaşındayım, düşünün. o son kepeneği giyip bilfiil elledim. Zaten iksir de oradan başladı. Balıkesir’de bir keçi atölyesinin olmasını çok isterim. Keçeciliğin bitmemesi, gelecek kuşaklara aktarılması için bir keçe atölyesi şart. Çünkü pek çok meslek gerçekten teknolojiye yenik düştü. Balıkesir’deki benim geleneksel ustalarımdan 3-5 kişi kaldı. Onlarda bırakırsa Balıkesir’de keçecilik bitecek Balıkesir’de hayvancılık yoğun olduğu için çok fazla kepenek, yer yaygısı, oturma minderleri, at bellemesi yapılmış.

 

 

Sizin için keçe nedir?

Keçe yaşam kaynağıdır, sağlıktır her şeyden önce. Vücuttaki statik durgun elektriğin dışarıya topraktaki gibi boşalmasıdır. Tamamıyla sağlıklı bir üründür. Koyunun sırtındaki yünün hem sizi ısıtması hem de serinletmesidir. Tekstil ürünü olarak en iyi olan keçedir. Zaten dünyanın da ilk giyinme örtüsü keçedir. Geleneksel el sanatlarımızın yanında en önemlisi mistik tarafı da vardır. Erenlerin evliyaların giysisi her şeyden önce.1071yılında Malazgirt Savaşı’yla Türk Boyları kendi sanatlarını Anadolu’ya, Türk topraklarına sokuyorlar. Barınma olarak kullanıyorlar, kıyafet olarak kullanıyorlar. Mesleki kariyerlerinde kullanıyorlar yeniçeri börklerinde olduğu gibi. Statü olarak da kullanıyorlar. Ve aynı zamanda padişahlarımızın da kıyafetinde kullanılıyor. Yer seccadesi, duvardaki yazı, hat sanatı gibi birleştirilip bazı medreselerimizde de kullanılıyor. Günümüze kadar da geliyor keçe sanatı. Keçeyi ilk Türkler kullanmış. Nasıl biliyoruz biz bunun Türk boylarına ait olduğunu? 3’üncü ve 6’ıncı yüzyıllar arasında Altay Dağları’nın eşiğinde kazılar yapılmış. Pazırık Kurganlarında bulunan örneklerde rastlanıyor. At eğer örtülerine, renkli keçelere, Pazırık Halısına rastlanıyor. Bunlar şu anda Rusya’da Ermitaj Müzesi’nde sergileniyor. Renkli keçeler hayvan kanlarıyla boyanmış. Mesela keçenin yüzeylerinin bazı yerlerinde boyamalarda hayvan kanı olduğu tespit edilmiş. Bütün diğer sanatlar Pazırık Kurganlarında ortaya çıkıyor. Orada bulunan halı Türk düğümü olarak da geçer. Dünyada iki çeşit halı düğümü var. Birisi Türk düğümü, diğeri İran düğümü. Bilgilerde de akademisyenlerin yazılarında da bu vardır. Türk düğümü normal dokuma halılarda geçerlidir. Bizim keçe sanatımızda geçerli değildir. Pazırık Kurganlarında anlatılıyor. Keçe orada at bellemesi olarak bulunuyor ve dünyanın ilk tekstil yüzeyi olmasıyla tanınıyor. Türklere ait olduğu kazılarla bulgularla ortaya çıkıyor. Daha sonra oradaki el sanatları dünyaya dağılıyor. Ruslar, Çekler, soğuk ülke İsviçre gibi. Keçeyi daha sonra savaşçılar kıyafetlerinde kullanıyor. Mesela kurşun geçirmez özelliği sürekli dillendiriliyor.  Keçenin çok iyi yapıldığında kurşunu bile geçirmediği, yağmurdan ıslanmadığı, soğuğu içeri almadığı, vücudu aynı ısıda tuttuğu hep belirtiliyor. Yün termostatik görev görüyor.

 

 

 

Keçeyi bizden başka kullanan ülkeler var mı? Varsa biz Keçecilikte kaçıncı sıralardayız?

Tabi ki var. Macaristan, Rusya, Çekoslovakya,  Macaristan’da okulları bile var. İlkokuldan çıkan bir çocuk el sanatları okuluna gitmek istiyorsa öyle bir okulları da var. Rusya’da da var. El sanatları bölümünde keçecilik var. Bizim ülkemizde maalesef geleneksel el sanatları üniversitelerde bile konunun içinde var,  bölümde yok. Sempozyumlarda, Macar, Rus, Rumenlerle tanışıyorum. Isparta Yalvaç’ta sempozyumdaydım, Macaristan ekibinden Romanya’dan Ukrayna’dan kişilerle birlikte yan yana keçe yaptığım için biliyorum. Ülkelerinde Keçe bölümlerinin olduğunu öğrendim. Biz de yok olmaya yüz tutan bir sanatın yabancılarda okulları var. Ayrıca keçe sanayi de de kullanılıyor.

 

 

 

Keçeden neler yapıyorsunuz?

Keçeden her şey yapıyoruz. Diyelim ki bir çaydanlığımızı muhafaza etmek, sıcaklığını korumak istiyorsunuz. Çaydanlık örtüsü olarak, kapama olarak yapabiliyoruz. Veya çok soğuk kalmasını istediğimiz soğuk bir içecek hazırlıyoruz. Hangi şişeye konursa konsun onun etrafını dışarıdaki ısıyı almayacak şekilde keçeyle kapamasını yapabiliyoruz. Sanayiye geçtiğimiz zaman, çamaşır makinaları, buzdolapları, bir takım ısıtıcılar, bunların elektrik aksamında keçeyi kullanılıyor. Paltolar, şapkalar, dış giyimde, çizmeler, botlar, ayakkabılar, eldiven, şal, elbise, çanta, her şeyi yapabiliyoruz. Yeter ki elimizdekinin değerini bilelim. Eğer mikron değeri çok kalınsa yer yaygımızda halımızı yapabiliyoruz. Mikron değeri çok inceyse elbisemizi yapabiliyoruz. Önemli olan yünün mikron değerinin on sekizin altında ya da yirmi dördün üstünde olmadığını bilmemiz. Tabii bunu da eğitimlerle ve tanımayla algılayabiliyoruz.

 

 

Keçeyle yapılanlarda dikiş kullanılmadığı söyleniyor nasıl oluyor anlatır mısınız?

Diyelim ki kişi yelek ya da ceket yapmak istiyor ya da elbise yapmak istiyor. Elindeki yünün mikron değerini bilmek zorunda. İlk önce kişinin vücut ölçüsünü mezurayla alıyoruz, sonra naylon kalıp çıkartıyoruz. Çünkü önü ve arkası sürekli birlikte yapıldığı için birbirine değmemesi gerekiyor. Yünün uçları açık olduğu için biz aslında ölü bir organizma zannediyoruz ama yün canlı bir organizma. Yün yağ hücrelerinin üzerinde olduğu için hareketli uçları elektrikleniyor. Bir parçayı koyduğunuzda atkısız kumaş yaparken bir yün diğerini kavrıyor. Tabii basınçlı ortam hazırlıyoruz. Zeytinyağlı sabunla ona su verdiğimizde hafifte olduğumuzda keçeleşmenin başladığını görüyoruz. Daha sonra kişinin vücuduna uydurabilmek için yünü kalıptan çıkarıyoruz. Sıkıştırıyoruz, tepiyoruz ve daha sonra kişiye tüm suyu alınmış bir şekilde, dokulu kumaş halinde istediği ceketi tamamlayıp teslim ediyoruz.

 

 

Sıkıştırma tepme nedir?

Sert bir yere yaydığımız yünün,  rulo haline getirilmesi için sırıkla sarıyoruz, bağlıyoruz, lastikle bağlıyoruz. Büyük kepenek gibi, yer yaygısı gibi işlemlerde bunu makinayla yapıyoruz. Ama bunu biz elimizde yelek olarak veya ceket olarak yapıyor isek, bir rulo halindeki tahtaya ya da deniz köpüğüne sararak kumaşımızı ovduktan sonra sararak elimizde gelgitler yaparak ileri itip kendimize çekerek sıkıştırma işlemini hamur açar gibi yapıyoruz, buna sıkıştırma, tepme diyoruz. Daha sonra servis teknikleri uygulayarak dokuların iç içe geçmesini sağlıyoruz. Burada hiç dikiş kullanılmıyor, bütünsel bir elbiseyi ortaya çıkarabiliyoruz. Bazen ipekler, bazen pamuklu kumaşlarla iç içe geçiriyoruz. Yün doğal olmayan hiçbir şeyi kabul etmiyor. Polyester koydunuz. Asla kabul etmiyor. Yünlü iplerle desen verip güzelleştiriyoruz, üzerine nakışlar yapabiliyoruz. Desenler atabiliyoruz. Anadolu’da keçenin yapıldığı ilk yer Konya’dan sonra Balıkesir. Fakat şu anda o kadar az usta var ki dört beş tane kaldı. Recep Agen benim ustam. 79 yaşında ve artık keçe yapamıyor. Son on yıldır da benim arzum ve isteğimle keçe yaptık. Benim kepeneğim orada duruyor. Bazen gidiyorum, diyorum ki ya ustam işte halı yapalım. Bakalım diyor çünkü çok zahmetli oluyor. Yapabilecek bir hal yok. Bazen atölyesini ziyaret ediyorlar, istiyorum ki ustamın atölyesinde Renk cümbüşü olsun. Balıkesir’i anlatan, Balıkesir’in dokusu olan, desenler varlığını sürdürsün. İki ustam var ikisi de vazgeçmek istiyor ustalarım. Yaşlarının gereği bitirmek istiyorlar. Sağlık koşulları da yapmak için el vermiyor. Gençlerden 2-3 kişi var. Biliyorsunuz artık bir takım şeyler tamamen polyesterle giyiliyor. Yani çobanlarımız artık kepenek kullanmıyor. Kullanmadığı için yapılanlar satılmıyor. Satamadığı için de yenik düşüyor teknolojiye. Niçin yapsın yüzlerce kepeneği. Gayri milli hasılaya da zarar oluyor bu. Ben bir çiftlik sahibiyim. Eşim ve oğlumla birlikte İvrindi merkezde büyükbaş, küçükbaş bir hayvan çiftliğim var.  Koyunun yününü satamıyorum. Koyunları kırktırsam, talep görmüyor, yada fiyatı düşük. Kırktırmasam hayvana zarar. Hayvana et tutamıyor. Ete dayalı çalıştığımız için kırkım yaptırıyoruz. Yünü kullanacak yer yok. Bu sebeple de keçecilik can çekişiyor. Bırakıyorlar, ekonomiye yenik düşüyor keçecilik. Böyle olunca gelecek kuşaklara en doğal ürünü giydiremiyoruz. Katkılı malzemeler giyiyor öğrencilerim, Balıkesir halkım. Ben Balıkesir’de bir keçe atölyesi kurulmasını istiyorum. Ben ömürsüz değilim. 57 yaşındayım. 65 yaşına kadar kalabilirim resmi prosedürlere göre. Sanatım tabii ki devam edecek son nefesime kadar. Ama ben yetiştirdiğim bir öğrencim işi devralsın istiyorum. Kültür müdürlüğünün kurslarını açıyorum her sene.

 

 

Tekstil, sanayi, dışında keçe kullanılıyor mu? O keçeler için ayrı bir işlem gerekiyor mu?

Bakanlığımız tarafından yazılmış Balıkesir’le ilgili bilgilerde, Ayasofya ve Sultanahmet camilerinin tavanlarını keçeyle kaplandıktan sonra üzerine çinko çakıldığı, burada kullanılan keçelerin Balıkesirli keçeciler tarafından üretildiği belirtiliyor. Hatta yine Balıkesirli keçeciler Dolmabahçe sarayı çatısı için de keçe üretmişler. Günümüzde o tavan keçelerini yapabilecek kaç kişi buluruz.  Eğitim verme arzusu olan bir kişi olarak soruyorum; Balıkesir’de yöneticiler tarafından neden bir atölye açılmasın? Hem gelen konuklarımızı ağırlar gösteririz, hem gelecek kuşaklara, doğal ürünlerin yapımını öğretiriz. Bunu yapmak, vatana, bu millete bizim borcumuz değil mi? Fakat bir türlü istediğim amaca ulaşamadım. Ben kendime atölye açarım. Özel atölye açmak zor bir şey değil. Ama. Özel atölyenin getirisinden çok götürüsü olacak. Parası olan insan gelip orada ders alabilecek. Diğer arkadaşlarımız nerede eğitim alacak? Halkımızın gelebilmesi için, her yere keçeyi sokabilmemiz için, sağlıklı yaşam sunabilmemiz için, ilimizin değerli erkanından, reislerinden buna bir el atıp, geleneksel el sanatları atölyesi açmasını bekliyorum. Böylelikle tarihi de yansıtırız. Bu bir müze eşliğinde olabilir. Bir bölümünde sadece kurs veriyor olabiliriz. Gerçekten ilimizin ihtiyacı var. Tek istediğim bu.

 

 

Yün kalitesi nasıl saptanıyor?

Koyunların cinsiyle ilişkili. Balıkesir’de Karacabey Merinosu beslediğimiz için hayvanların tüyleri kalın. Kalın olduğu için de sadece kepenek, yer yaygısı, at bellemesinde kullanabiliyoruz. Karacabey Merinosu. Kıvırcık ile Alman Yapağı Et Merinosu melezlenmesinden elde edilmiş % 90’ın üzerinde Merinos Genotipi taşımaktadır. Sadece Avustralya merinosu gibi olsa ince tüyleri olur. Biz bu ırkı besliyor olsak kesinlikle dünyaya yünü biz satarız. Avustralya Merinosu yününden  ince elbiseler dökümlü elbiseler yapıyoruz. Ben çalıştığım yünleri bir Alman firmasından alıyorum. Gelmesi zaten çok meşakkatli. İstanbul’da bir gümrüğe giriyor. Bandırma’da giriyor, 35 Euro kargo ücreti ödüyorum. Şimdi başka bir yol buldum. Yurt dışında yaşayan arkadaşlardan rica ediyorum. O zaman kargo giderim olmuyor. O şekilde edinip elbiselerimi yapıyorum.

 

 

Bu koyun cinsini biz üretemiyor muyuz?

O konuya coğrafi yönden bakmak lazım. Merinos çok uzun tüylü olduğu için belki de Balıkesir bölgesinde olmayacak. Balıkesir’de babamdan da hatırlarım, eşimden de biliyorum, Karacabey yetiştiriyoruz. Soğuğa, iklim şartlarına dayanıklı olması gerekiyor, iklim şartlarına. Demek ki bu iklimde çok uzun tüylü olduğu için, yumuşak tüylü olduğu için dayanmıyor diye düşünüyorum. Ya da et ırkı düşünüldüğü için belki de Karacabey Merinosu yetiştiriliyordur.

 

 

Kırgızistan’da keçeden Boz üy dedikleri çadırlar var. Kazakistan, Türkmenistan keçe çadırlar kuruyor. O nasıl bir yünden yapılıyor biliyor musunuz?

O çadırlar soğuktan barınmada kullanılıyor. Kazaklar, Kırgızlar, deprem bölgesine otağ dediğimiz o çadırlardan kurdular. Kazakistan da mesela keçe aplikeliktir. Onlar aplikeyle çalışır. Farklı çalışmaları var. Normal keçeyi yaparlar  ama keçeleştirmeden kumaş halinde bırakırlar. Renkli gecelere. Sonra makas, hiçbir çizim olmadan sadece elleriyle, kıtlık deriz biz ona, Kıtlıkla keserek yaparlar. Oradaki hayvanlar soğuğa daha dayanıklı olduğu için tüyleri kalındır. Barınak yapacaksanız mutlaka kalın mikronlu yün kullanılmalı.

 

 

Keçenin Türkiye’de geleceği var mı? Seri halde dış giyim üretilebilir mi?

Başta Balıkesir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, keçeye sahip çıkılırsa, Türkiye’de yün olarak satılan her şeyin yerle bir olabileceğini düşünüyorum. Balıkesir keçeme sahip çıkarsa ve markalaşırsa kesinlikle çok iyi yerlere gideceğini düşünüyorum.  Kaban, bot, yelek olabilir.  Tamamen sağlıklı bir yaşam için yün gerekli. Memoryal hastanesinden aradılar, yatak pedi yaptırtmak istemişlerdi. Ben tek kişi çalıştığımı ve yapamayacağımı bildirmiştim. Yogada dinlenme pedi olarak kullanılıyor. Keçeye ve yüne sahip çıkılırsa, Balıkesir bazında, Türkiye bazında düşündüğümüzde doğru öğretim, doğru metotlar olursa yine çok iyi yerlere geliriz. Ben yaptıklarımla, İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri’nin (İTKİB) dergisinde yer alıyorum, Balıkesir’de bir arpa boyu yol alamadım. Üniversitelere eğitim vermeye gidiyorum, teklifler alıyorum, kendi ilimde bir arpa boyu ilerleyemiyorum. Müdürlerin iki dudağının arasındayım. Kurs açmazlarsa keçeciliğim bitiyor. Profesörlere, doçentlere, eğitim veriyorum, sertifika veriyorum, Balıkesir dışına festivallere gittiğim zaman bir broşür, bir tanıtım kataloğu, arıyorum, bulamıyorum.  Oraya gidiyorum, istiyorum, buraya gidiyorum istiyorum, yok diyorlar. Ya nasıl olmaz Balıkesir broşürü? Var ama vermiyorlar. Marmara Müzesi’nde mesela Türkiye’nin ilk müzesidir? Erguvan sergisi yapıldı. Balıkesir’i tek başıma ben orada sergiledim, tek kişiydim, ayakta alkışlandım. Ama Balıkesir’de yok. Beylerbeyi Sarayı’nda sergi yapan tek kişiyim. Balıkesir’de bireysel sergi yapmak istemiyorum. Çünkü burada çok farklı. Müdür açmazsa benim keçe sanatım Balıkesir’de olmuyor. Öğrencilerin yaptıklarını bir görseniz  inanamazsınız. Kızım endüstri mühendisi iş icabı yurt dışına çıkıyor. Ekolojik baskılı kabanlarla geliyor gidiyor. Havaalanında kaç kişi durdurup üzerindeki derimi diye soruyormuş. Keçe olduğunu öğrenince nasıl olur deyip inanamıyormuş. Bu konuda mütevazi olmayacağım. Balıkesir en iyi keçeci öğretmene ve eğitmene sahip ama değerlendiremiyor. Sosyoekonomik yapım çok iyi, benim ihtiyacım yok. Çalışmalarım  parasal amaçla değil. Keçe hayat bağı benim için. Eğitim verirken insanlarla sosyalleşiyorum. Bir insan bir dünya benim için.

 

 

 

Maddi durumunuzun iyi olduğunu biliyorum. Markalaşma yolunda kendiniz neden adım atmadınız?

 Ben annemi yad etmek için bu yola başvurdum. Ben gelecek kuşaklara aktarmak için bu işi yapıyorum. Ben asla böyle bir şey düşünmedim. Annemi yad etmek için  geleneksel el sanatlarını yapıyorum.

 

 

Keçeden bir elbisemiz var nasıl kullanmalıyız?

Keçe elbise, aldığınız yün kıyafetten hiç farklı değil. PH derecesi düşük, zeytinyağlı sabun. ya da bir şampuan ile yıkanır. Çamaşır makinalarında yünlü programda kullandığınız likit bir deterjanla bile temizleyebilirsiniz. Asıp kurutabilirsiniz. Ütüleyebilirsiniz. Halk arasında kesinlikle yanlış bilinen şeyler var. Yün çok çabuk keçeleşir, çok sıcak suya girmez. Ben keçeye ekolojik baskıyı sıcak suyla yapıyorum. Siz keçeyi normal vaktinde bırakmıyorsanız, keçeniz düzgün değilse, güve de yer, sıcak suda da bozulur, küçülür.

 

 

Exit mobile version