MAKAM ARACI SALTANATINA SON VERİN!

BENZİN mazotun litresi neredeyse 30 liraya ulaştı. Vatandaş bu ortamda ne yapacağını şaşırmış durumda. Ama belediyelerin ekonomisi, vatandaşınki gibi değil. Büyükşehir Belediyesi’nde olsun, ilçe belediyelerinde olsun, her müdürün, her amirin altında bir makam aracı… Kimisi demirbaş, kimisi kiralık olan bu araçlar çoğu zaman amaç dışı kullanılıyor. Bazen karayollarında, bazen otobanda amaç dışı kullanım sırasında radara yakalanıp ceza bile yedikleri oluyor. Daire başkanlarından müdürlere, danışmanlarından amirlerine hemen herkese bir araç tahsis edilen Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, ilçe belediyeleriyle birlikte bu araçlara ödenen paralar, sarfettikleri akaryakıt bedelleri merak ediliyor.

 

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Yücel Yılmaz’ı, Başkanvekili Yasin Sağay’ı ve Genel Sekreter Mustafa Küçükkaptan’ı bu makam aracı saltanatına bir son vermeye çağırıyoruz. Onlar Büyükşehir olarak tasarruf amaçlı bir adım atarlarsa, kuşkusuz ilçe belediyeleri de arkadan gelecektir. Yüzlerce makam aracının bütçede sağlam bir gedik açtığı su götürmez gerçek. Bu araçlar tahsis edilen kişilerin özel araçları gibi kullanılıyor. Gelir için bol bol arsa satıp içme suyuna yüzde 60 zam yapan, çeşitli iş ve işlemler için yüksek miktarda borçlanma yetkisi alan ve borçlarıyla her zaman gündemde olan Büyükşehir Belediyesi’nin bu ekonomik koşullarda daha tasarruflu bir yönetim anlayışı rotaya koyması bekleniyor.

 

 

 

Bu makam saltanatı işlerinin sonu ne zaman gelecek?

 En çok da makam arabaları.. Çoluğu, çocuğu, sevgiliyi gezdir, İzmir – İstanbul turları yap, özel işlerin için tepe tepe kullan.. Mazotu benzini bedava.. Ne güzel memleket! Vatandaş bir litre mazotun hesabını yapsın, bu arkadaşlar ‘kul hakkı, devlet malı, tüyü bitmedik yetim hakkı’ düşünmeden gezip tozsun… Bu kriz ortamında bol keseden harcama işlerine bir dur demenin zamanı gelmedi mi?

 

 

 ESKİDEN “elli liralık” alırdık mazotu.

Eskiden dedikse, üç beş yıl önce. Litresine bakmaz, depoya elli liralık takviye kor, yolumuza bakardık.

Elli liraya Körfez’e gelip gidiyorduk.

Sonra yüz oldu.

Şimdi gidiş geliş, bizim arabayla dört yüz – beş yüz lira!

Alım gücü düşünce ne yaparsın; piyasaya dikkat kesilirsin. Aldığının verdiğinin çetelesini tutarsın, bir öncekiyle bir sonrakinin fiyat farkını kontrol edersin falan.

Şehir içinde iki yüz liralık mazot alıyoruz şimdi. Bir – iki ay oldu olmadı; iki yüz liraya dokuz – dokuz buçuk litre veriyorlardı.

Dün sabah yeni zamdan sonra aldık; altı nokta sekiz litre!

Dedim hanıma, “ellilik bi motosiklet alalım, onunla gidip gelelim…”

“Yürüyelim” diyemiyorum.. Ben yürürüm de, bizimki yürümüyor işte!

 

***

HİÇ KULLANMASAN YİNE MASRAF…

HERKES benzinin mazotun hesabını yapıyor artık. Depoyu fulleyebilen zengindir gözümüzde.

Bizim gibi iki yüz liralık alabilenler orta sıklet sayılır; ileride tüy sıklet!

Kapının önünde araban var, benzin alacak para yok cebinde.

Arabayı satsan, yenisini koyamıyorsun yerine.. Binsen de binmesen de masraf. Bunun fenni muayenesi var, on bin bakımı var, servisi var, trafik sigortası var, kaskosu var, MTV’si falan.

Yani hiç binmeyin kapının önünde çürümeye terk etsen bile masraf çıkarıyor araç!

Geçen bir dostla araba muhabbeti yapıyoruz.. Hafif bir kaza atlatmış, araç serviste işlem görüyor, ikame araç vermişler. “Bunu satıp yenisini alamıyoruz” dedi.. O sebeple, “canım arabam benim” diye sarılıp sahip çıkacakmışız.

Öyle yapıyoruz. Elimizdekine sahip çıkıyoruz, tozdan güneşten koruyup kolluyoruz. Mal canın yongası sonuçta.

 

***

VATANDAŞ, mazotun benzinin gecelik zamlar üzerinden litre hesabını yaparken..

Resmi kurumlara tahsis edilen, satın alınan veya kiralanan araçların benzinini, mazotunu kim düşünüyor?

Hele de makam sahibinin makamsal işlerinden ziyade, özel işlerde kullandığını görüp tespit edince insan.. Eh, kızıp sinirlenmez misiniz yani?

 

***

 

ÇAY OCAĞINDA OTURUP GÖZLEM YAPTIK…

GEÇEN cumartesi Büyükşehir Belediyesi’nin karşı köşesindeki çay ocağına oturduk bizim hanımla. Bir iki dostla sohbet, gelen geçenle muhabbet derken üç saat falan oturmuşuz.

Tam da Büyükşehir binasının garaj çıkış kapısının önündeyiz.

Gireni, çıkanı, arabasını yıkayanı; hafta sonu falan ama, maşallah hareket yerinde.

Daire başkanından şube müdürüne, amirinden memuruna kadar yüzlerce personele tahsisli araç var Belediye’de.

Bu araçlar bütün gün trafikte.

Sarfedilen mazotun benzinin haddi hesabı yok.

Çoğu kiralık araç. Kimisi şoförlü, kimisi şoförsüz. Sigortası, kaskosu, vergisi…

Ceza yiyeni bile var!

Biz yiyorsak, onlar da yiyecek elbet. Kurallara uymuyorsan, ne bileyim tehlikeli sularda yüzerken radara falan yakalanıyorsan, çekeceksin cezanı.

Bir tanesi İstanbul otoyolunda radara yakalanmış meselâ.. Yemiş cezayı.

Vali değil, belediye başkanı değil, bilmem hangi kurumun il müdürü, bölge müdürü falan değil. Belediye’de daire başkanı, müdür, amir..

Altında makam arabası.. Araç çok amaçlı kullanımda!

Çocukları getir götür, hanımı dolaştır, sevgilini gezdir, Körfez’e git, tatil yap, hafta sonu İstanbul, İzmir.. Gez baba gezelim…

 

***

SONRA yanaştır arabayı istasyona; daya pompayı depoya, taşana kadar fulle!

Vatandaş iki litre mazotun hesabını yapsın, sen daya sırtını Büyükşehir’e.. Etinden, sütünden, yağından…

Üç değil, beş değil, on değil.. Yüzlercesi var.

Mercedesler, Arteonlar, Passatlar, Talısmanlar, Meganlar.. Çok çok!

 

***

 

YASİN SAĞAY VE ADİL ÇELİK’LE

MAKAM ARAÇLARI MUHABBETİ…

DEDİK ya, Büyükşehir’in karşı köşesindeki çay ocağında oturduk diye..

O sıra Büyükşehir Başkan Vekili Yasin Sağay geçiyordu yanımızdan.. Bizi görünce masaya geldi, oturdu, sohbet muhabbet…

O sıra AK Parti Milletvekili Adil Çelik de tesadüfen oradan geçiyor.. Buyur ettik, geldi oturdu.

Oradan buradan, Dursunbey’deki kazadan derken.. Herkesin altına bir araç tahsis eden Büyükşehir’in bol keseden mesarifine geldi mevzu.

“Bu işe bir çeki düzen vermeniz lazım, amirin memurun altında araba var, yazık harcanan paralara” deyiverdik.

Sağay, her zamanki hazır cevap üslubuyla, “Belediyecinin mesaisi mevhumu olmaz ki abi, bizde görev yedi yirmi dört” demez mi!

Yani, sabah sekiz akşam beş mesaiyle kalmıyor, gece yarılarına kadar çalışıyor, bazen sabahlıyor elemanlar.

Mesai harici çalıştı mı zaten veriyorsun fazla mesaisini.. Önüne gelene araç tahsis etmek neyin nesi?

Hem tasarruftan dem vuracaksın, hem makamsal işler için para saçacaksın. Tezat yani.

 

***

“NE yapalım peki” diye sordu Yasin Sağay.

Adil Çelik atıldı hemen: “Havuz yap Yasin… Görev için araç lazım olunca havuzdan alsın gitsin adam…”

E öyle ama.

Akşam işten çıkınca kendi arabasıyla gitsin evine.. Ya da otobüse, minibüse, taksi dolmuşa binsin. Yürüsün veyahut.

Sabah gelirken de öyle.

Mesai saatleri içinde dış görevi olursa, havuzdan bir araç kapıp gitsin.

Makam saltanının yükünü vatandaşın sırtına bindirmesin!

Yasin Sağay, “düşünelim bunu” dedi; düşündü mü, düşünmedi mi bilmiyoruz.

 

 

***

SONRADAN GÖRMELİK DİYE BİR ŞEY VAR…

SALTANATLI işler bize özel.. Tam Orta Doğu kültürü.

Oysa Avrupa’da işler böyle yürümüyor. Önüne gelenin altına bir makam aracı çekilmiyor.

Toplu taşımayla gidip geliyor ülkelerinin anlı şanlı adamları.

Bundan hiç gocunmuyorlar. Kültür meselesi.

Bizde nasıl durum?

Adam hasbelkader bir kurumun, bir dairenin müdürü, amiri, idarecisi olmuş.. Oymalı kakmalı masalar, afili makam koltukları, pahalı oturma grupları, döşemeler, tefrişatlar falan…

Sınıf atlayınca, mütevazılık da ortadan kalkıyor. İçerideki o kabarık iştah, bastırılmış kıstırılmış duygulardan sıyrılıp boğazdan dışarı çıkıyor. Yaşam tarzı değişiyor bir anda. Eh, bir de makam arabası olmalı yani, tepe tepe kullanmalık!

İşte azizim, sonradan görmelik diyoruz biz buna. Sonradan gören, sonradan değişiyor. Kişilik değişiyor ilk önce. Sınıf atlanıyor sonuçta. Adam, geldiği mevkiyi ve ona sunulan olanakları sonuna kadar kullanmayı görev sayıyor.

Mazot muhabbetinden nereye geldik…

 

***

KUL HAKKI, DEVLET MALI…

SADECE Büyükşehir değil; göz önünde onlar olduğu için adresi doğrudan veriyoruz. Tüm kurumlar için geçerli bu uyarılar.

Madem Büyükşehir’den dem vurduk ve mevzunun muhabbetini yaptık.

O halde örnek olsunlar hepsine.

Bilmem hangi dairenin başkanı, bilmem hangi birimin müdürü, amiri, danışmanı, karışmanı falan…

Havuza talim etmeli hepsi.. Vatandaşın ödediği paralarla alınan, kiralanan lüks otomobil işine bir son verilmeli. Yakıt sarfiyatının önüne geçilmeli.

Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir sözüne bakar.

Ya da Genel Sekreter’in.. Ya da Başkanvekili’nin…

“Çok göze batıyoruz, bu ekonomik kriz ortamında çok fazla harcama yapıyoruz, vatandaş evine ekmek götüremiyor, bizim elemanlar lüks araçlarda saltanat sürüyor.. Bu işin karşılığı ağır olur, yarın hesabı sorulur, bileti kesilir. Makam mevki işlerine bir dur diyelim. Makam aracı tahsis ettiğimiz arkadaşlar da hızla şişmanlıyor zaten; adam bakkala ekmek almaya bile arabayla gidiyor.. Bu sayede yürürler, spor yapmış olurlar, yağları erir, kolesterolleri düşer.. Hem ne diyor Muhibbi: ‘Ko bu iyş ü işreti çün kim fenâdur âkıbet / Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâ’at gibi…’ Ne demek istiyor yani: ‘Bu eğlenceyi, yeme içmeyi bırak, sonu kötüdür.. Eğer ebedi bir sevgili istiyorsan ibadet gibisi yoktur…’

Üstlendiğin işi, yüklendiğin sorumluluğu layıkıyla yapmak.. Bunu yaparken kul hakkını, devlet malını, tüyü bitmedik yetimi aklından çıkarmazsan.. Asıl ibadet odur yani…”

Tırnak içindeki cümleleri kurmalarını ve gerçekten çok göze batan makam saltanatı mesariflerine bir dur demelerini bekleriz kendilerinden…

 

Exit mobile version