Kuduz aşımızı da olduk nitekim!

“Fantezi olsun, şanım yürüsün” gibi bir derdim yok; durduk yerde niye ısırttırayım kendimi?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

 HABER sitelerinde denk geldi; “Köyde kuduz karantinası” yazıyor başlıkta.

Adıyaman’ın bir köyü kuduz riskine karşı 6 ay süreyle karantinaya alınmış. Kuduz vakalarının yayılmasını önlemek amacıyla tüm hayvanlar aşılanıyormuş.

 

***

ŞU an, hayatında ilk kez kuduz aşısının ilk dozunu tatmış bir vaka olarak bu tür haberler dikkatimi çekiyor nitekim.

Üç doz daha var; üç – beş günde bir omzumuzu sıyırıp aşılatacağız kendimizi.

 

***

SON üç – dört yılını köpeklerle haşır neşir olarak geçiren bendeniz, ilk kez ısırttırdım kendimi!

Köpek balığı ısırıklarını birbirine gösterip “benimki daha büyük” havası atan okyanus balıkçılarının ısırık egosu gibi değil tabi bu…

Jaws filmlerinden birinde öyle bir sahne vardı hatırlarsınız…

“Fantezi olsun, şanım yürüsün” gibi bir derdim yok; durduk yerde niye ısırttırayım kendimi?

 

***

CUMARTESİ akşamı köyden merkeze döneceğiz; bizim köpekler bir anda havlamaya başladı. Her zamanki havlamalar deyip dikkate almadık önce.

Sesler arttı, hırlamalar çoğaldı; yağmura rağmen çıkıp bakayım dedim.

Nasıl da yağıyor ama…

İki üç yavru köpek, bizimkilerin ablukasında.. Kendilerini savunabilecek durumda değiller. Bizimkilere müdahale etmesem, oracıkta parça pinçik edecekler.

“Burası bizim toprağımız, mıntıka bizden sorulur” havasında bizim köpecikler. Tilki, sansar, çakal, köpek vesaire barınamaz! Köyün giriş çıkışları kontrol altında!

Bu yavrucuklar da nicedir güzergahta görüp kuru mama, ekmek falan verdiğimiz köpekler.

Bizim köyün girişine kadar gelmişler; belli ki karınları aç, sığınacak bir yer arıyorlar.

Her sığınacak yer arayan bana gelmesin, başka kapıları da çalsın diyoruz ama, hep bizim kapıda peydahlanıyorlar!

 

***

NEYSE; yavrulardan biri kapkara bir şey.. Havlayarak karşılık veriyor ama, havlamadan çok feryat eder gibi sesler çıkarıyor. Sıçan gibi ıslanmış yağmurda.

Onun çaresizliğine tanık olunca insanın içimiz cızz ediyor. Bizimkileri çekiştirip uzaklaştırmaya çalışırken, o yavru köpek can havliyle sağ bacağıma geçiriverdi dişlerini. İlk anda bir şey hissetmedim, ayırmaya devam ettim. Sonra canımın acıdığı fark ettim. O sıra aşağıdaki tarlanın içine doğru koşuşturdu hepsi.. Yavru köpeğin kaçıp saklanabileceği bir yer yok.

Bizimkilere müdahale şansım da kalmadı; öfkeleri gözlerini kör etmiş belli ki.

Yağmur hızlı, hava karanlık, çok bir şey görünmüyor. Sadece havlama hırlama sesleri geliyor.

Ortalık azıcık sakinleyince eve girdim; bacağıma baktım.. İki diş izi! Yara kanamış.

Ne yapalım?

Apar topar BAÜN Acil’e yollandık. Kayıt işlemleri, tansiyon ateş ölçmeler, duruma dair not almalar falan derken, bir omzuma kuduz, diğer omzuma tetanoz aşısı yaptılar. Yara çok derin değil; ilaçla yıkayıp pansumanladılar.

Toparlanıp döneceğiz derken, “işimiz daha bitmedi, immünglobulin de yapacağız” dediler.

O ne ki?

Bağışıklık enjeksiyonuymuş. Enfeksiyon kapmamak için yapılıyormuş.

Acil’deki genç hekimler ve hekim adayları, immünglobulinin ne olduğunu anlattılar. Risklerinden söz ettiler!

Sonuçta başka bir canlının hücrelerinden falan üretiliyormuş ilaç; atlardan meselâ…

“Şoka girebilirsiniz, felç geçirebilirsiniz, ölebilirsiniz” falan…

Tırstım tabi… Zaman var, “yedi gün içinde yaptırabilirsiniz” dediklerinde birazcık rahatladım.

Bugün siz bu yazıyı okurken, ben Tıp Fakültesi’nde mevzu üzerine uzman hekimlere danışıp, aşıyı yaptırıp yaptırmamaya karar vereceğim.

 

***

ŞİMDİ kuduz vakalarına gelelim. Beni dişleyen yavru köpeğin kuduz olup olmadığını bilmiyorum. Ama bu yavruların, birkaç gün öncesine kadar köy yoluna atılan buzağı leşleriyle beslendiğini gözlerimle gördüm. O hayvanların salgın bir hastalık yüzünden ölmüş olma ihtimalleri yüksek. Çünkü bir tane değil, peş peşe üç dört tane buzağı ölüsü attılar yol kenarına.

Bu konuya dikkat çekmiştim önceki yazılardan birinde.

Yazıdan sonra Altıeylül Belediyesi’ne bağlı ekipler kepçeyle çukur açıp gömdüler buzağı ölülerini.

Biz görüp uyarmasak, yazmasak, haber vermesek, tilkisi, çakalı, köpeği, bilmem nesi parçasını bırakmayana kadar yiyecekti o leşleri.

Salgın bir hastalıksa ölüm sebepleri, al sana bölgede salgın riski!

Köylüler muhtemelen olayın ciddiyetine vakıf değil. Muhtarlar da dikkate almıyor. Bizim gibi hassas vatandaşlar görüp uyarırsa müdahale ediliyor.

 

***

“ISIRAN köpeği takibe al” diye uyardılar… Ben nasıl takip edeceğim? İşi gücü bırakıp dağ bayır o köpeği mi arayacağım?

İkide bir “can dostlar” muhabbeti yapan Büyükşehir Belediyesi ve dahi ilçe belediyelerine görev düşüyor. Kuduz ölümcül bir hastalık sonuçta; aşıyla korunabiliyorsun.

O halde sokakta, köyde, şehirde, kırsalda başı boş dolaşan ‘can dostlar’ için birer aşı ruhsatnamesi çıkarmak lazım!

Yakala, barınağa götür anlamında söylemiyorum. Kısırlaştırıp yeniden sokağa salıyorlar ya.. Aşılama da öyle olsun. Özellikle kırsalda yaygın bir aşılama çalışması yapmakta yarar var. Bunun için ekstra ekip, araç gereç oluşturmak gerekiyordur belki ama, sonuçta toplum ve çevre sağlığı açısından bakmak lazım mevzuya.

Kısırlaştırdıkları köpeklerin kulaklarına küpe takıyorlar. Kuduz ve diğer salgın hastalıklara karşı yapılacak aşıdan sonra da benzer bir uygulama söz konusu olabilir. En azından bir işaret konur.

Zor, yorucu, bazen imkansız gibi görünse de bu işler, halk sağlığı açısından bakıldığında zorunluluk aslında.

 

Selam ederim.

 

Kuduz aşımızı da olduk nitekim!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!