ÖMÜR BOYUER
Kentte yaşamakla, kentli olmak çok farklı şeylerdir…
Kenti yönetmekte, her zaman yönetenleri iyi bir kentli yapmaz…
İyi bir kentin nasıl olması konusunda söylenen, yazılan birçok şey olsa da en güzel tanım;
“İyi bir kent, çocukları sokakta yalnız başına görebildiğiniz kenttir” sözü olsa gerek…
“Kente Karşı Suç” kavramı, bundan yaklaşık 60 yıl önce artan gecekondulaşma karşısında Mimarlar Odası tarafından kullanılmış…
Bu arada kentler, yaşayan organizmalara benzetilir. Bu bağlamda büyümesi, gelişmesi, koşulların değişmesi kaçınılmazdır…
Zamanla yeni kavramlar ve tanımlamalar ortaya atılıp, savunulur hale gelmiş…
“Kent Hakkı” veya “Kentli Hakkı” gibi…
Artık günümüzde “Kente Karşı Suç” kavramı ile “Kent Hakkı” kavramı ayrı düşünülmüyor…
Her türlü ‘Kent Hakkı’ gaspı, ‘Kente Karşı Suç’ olarak görülüyor…
Kenti yönetenlere sorsanız hiç biri Kentin, Kentlinin hakkını gasp etmediğini ve her şeyin yasaların öngördüğü şekilde hukuk çerçevesinde yapıldığını iddia eder…
Doğrudur…
Ama ne yazık ki yasalara uygun bir şekilde meclis onayı ile yapılan uygulamaların bazılarına baktığımızda, Kent Hakkı gaspı dolayısıyla Kente Karşı Suç işlendiğini de görüyoruz…
Birkaç örneği yaşadığımız şehirden verelim…
Hasan Baba Çarşısı, bu kente karşı işlenmiş en büyük suçlardan biridir. Zağnos Paşa Camii, Tarihi Hamam, Karesi Türbesi gibi tarihimizin, kültürümüzün önüne çekilen çok katlı betonarme bir binadır.
Pehlivanlar Gazinosu, kentin merkezine dikilen ucube bir binaydı. Neyse ki uzun yıllar sonra yıkılarak kent merkezinden kaldırıldı. Dikilişi de yıkılışı da, meclis kararıyla oldu.
Salih Tozan Sineması, adını anımsayamadığım bir mimari tarzı vardı. Şehrin sembolüydü. Yıkıldı ve yerine 1.özel idare İşhanı yapıldı. Sonra, satıldı ve şimdilerde bir iş merkezi…
Tarihi Saat Kulesi ve Şadırvan, her ikisi de şehrin sembolü ve yazık ediliyor. Hemen dibine çok katlı iş merkezi ve otel yapılıyor. Rantı, vizyon sanan ve bunu da vizyonmuş gibi pazarlayan anlayışın eseri.
Bu tür kentin hafızasına kazınan utanç abidelerini fazlaca çoğaltabiliriz…
Kent yapılaşmasının içerisine, plan değişiklikleri ve meclis onayıyla akaryakıt istasyonlarının yapılması hangi vizyon anlayışıyla izah edilebilir ki?
Tüm bunlar; Vizyon mu yoksa Kente Karşı Bir Suç mu?…
İyi bir kent yaratmanın tek koşulu en zor durumdaki insanları düşünerek kenti tasarlamanızdan geçiyor. Yaşlıyı, engelliyi, çocuğu, yoksulu, işsizi, kadını düşünmeniz önceliğiniz olmalı…
Kent olmanın değerleri yok ediliyorsa, kentsel yaşam sekteye uğratılıyorsa, kentin tarihi ve kültürel mirası yok sayılıyorsa, kentte yaşayanlara sunulan hizmetler eşit dağıtılmıyorsa, kentin yaşam çevresinin tabii düzeni bozuluyorsa; kente karşı bir suç işlenmiş ve işleniyor demektir…
Balıkesir’de, kente karşı bir suç daha işlenmek üzere…
Lunapark arsası satışa çıktı…
İhalesi 26 Ocak’ta yapılacak…
Aslında daha önce de satışa çıkmış ve doğan tepkilerden midir bilinmez ama değerini bulmadığı gerekçesi ile Yücel Yılmaz tarafından ihale iptal edilmişti…
Şimdiki satış bedeli daha önceki fiyatın iki katından fazla…
Olurda satış gerçekleşirse hiç şüpheniz olmasın tüccar zihniyetiyle bunu büyük bir başarıymış gibi anlatacaklar…
Zaten, yolunu yapmaya başladılar bile…
Görsellerle, videolarla, Lunapark arsasına yapılacak betonlaşmanın paylaşımını yaptılar…
Siyasi rakipleri CHP’ye de çaktılar. “Sizin Belediyelerde satıyor” diye…
İyi de kötü örnek emsal teşkil etmez…
Hani satılan yer babalarının malı olsa bir başarıdan söz edilebilir…
Ama satılacak olan yer kamunun. Benim, senin, tüyü bitmemmiş yetimin hakkı var. Dededen, atadan miras kalmış…
Belediye meclisinin satış kararı vermesi; Lunapark arsasının satışının ‘Kente karşı işlenmiş bir suç’ olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz…
Peki, bu suçun faili kim?..
Yücel Yılmaz, ekibi ve ‘satılsın’ diyen meclis üyeleri mi?
Tabii ki tek başına; hayır…
“Kentli Haklarına” sahip çıkmayan ve çıkamayan;
Medya, Üniversite, STK’lar, Meslek Odaları, Kamu Kurumları başta olmak üzere tüm kentli halkı bu suça ortaktır…
Siyasi partilerin çekişmelerine ve kayıkçı kavgalarına terk edilemeyecek kadar hayati önem taşıyan bu tür “Kente Karşı İşlenen Suçlar” için topyekûn mücadele etmekten başka çare yok…
TMMOB ve Akademik Odalar başta olmak üzere bu tür mücadeleyi örme becerisine, tecrübesine ve bilgisine sahip unsurlara büyük iş düşüyor…
“Kentli mi olacağız yoksa kentte mi yaşayacağız” buna karar vermemiz lazım…
Çocuklarımızı sokakta yalnız başına görebileceğimiz bir kent için gelin ‘kentli olalım’, ‘kentli haklarımıza’ sahip çıkıp gasp ettirmeyelim ve ‘kent suçu’ işletmeyelim…