ADI Mutfak mı olur, lokanta mı, restoran mı, aşevi mi fark etmez.
Bir tas çorbayı esnaf lokantasında yüz liraya içiyorsa bu vatandaş.. Yarım porsiyon tabaklarında ‘tam porsiyon’ adıyla üç parçacık kuşbaşı etten mamul patlıcan yemeğine iki yüz elli, üç yüz lira ödüyorsa..
Hani, küçücük tatlı tabağındaki yemeğin ne doyuruculuğu olur; yanında pilav falan da yersin, ekmeği kemirerek.
Ona da en az yüz elli yazıyor lokantacı… Tuzu fazla korlar genelde, susatır adamı.. Üstüne bir de buz gibi su içtin mi…
Al sana dört yüz lira veya daha üzeri tek kişilik öğle yemeği masrafı!
“Bu fiyatlar ne arkadaş; kemik suyunun içine bir tutam ilmeşik paça eti atıyorsun; yüz liraya çorba satıyorsun” diye çıkıştın mı esnafa..
Hemen girdi maliyetlerinden, personel, kira, elektrik, su, doğalgaz giderlerinden, hayat pahalılığından, dün kullandığını bugün yerine koyamamaktan falan bahis açıyor.
“Sen de haklısın” deyip hesabı ödüyorsun.
Ama düşünüyorsun aynı zamanda: “Daha da dışarıda yemem, evde hazırlar, sefertasına kor, öğleyin yerim…”
Şimdi hangi lokantaya gitsen, müşterinin yarı yarıya azaldığından yakınıyor esnaf.
Maliyetler falan tamam da, bu dönemde fırsatçılığı geride bırakacaksın arkadaş. Çok kazanma hırsı ters teper, fırsatçılık bir yere kadar.. Aza kanaat etmek diye bir şey var.
Kemiksuyu çorbayı altın tasta sunmuyorsun yani!
***
İŞTE bu yüzden belediyelerin kafe mafe işlerini ikinci plana atıp, milletin hem sağlıklı hem ucuz şekilde karnını doyurabildiği mekanlara öncelik vermeleri gerekiyor.
Büyükşehir ve ilçe belediyeleri halk lokantası, kent mutfağı, millet yemekhanesi vesaire isimlerle, biran önce yemek hizmeti vermeye başlamalı.
Esnafla rekabet eden belediyeciliğe karşıyız elbette. Ama keyif işi değil bu, karın doyurma işi.
Önceden evde yapılan yemeğin maliyeti falan hesap edilmezdi. Enflasyona yenik düşen aile mutfağında sineğin yağı bile hesap ediliyor artık.
İçinden çıkılmaz bir durum.
Bu ortamda, belediye lokantalarının vatandaşın imdadına yetişmesi lazım.
“Çok para harcamadan karnımızı doyurabildik çok şükür” dedirtmek lazım vatandaşa.
***
BİZİM Büyükşehir Belediyesi de Kent Mutfağı adı altında lokantacılık yapmaya hazırlanıyor.
Meclis’ten geçti kararı; millet elli liraya üç kap yemek yiyip karnını doyuracak.
Hesabı kitabı neye göre yaptılar, elli liralık yemek satışından yüzde kaç kâr edecekler, yoksa zararına mı çalışacaklar, orasını bilmiyoruz. Vatandaşı çok ilgilendirmiyor işin o kısmı.
Vatandaş az parayla doyabilecek olmanın mutluluğunu yaşamak ister.
***
KENT mutfağındaki elli liralık yemek maliyetine dair karar alınırken Meclis’te, AK Parti Sözcüsü Yasin Sağay ve saz arkadaşları ret oyu kullanmıştı. Buna gerekçe olarak, esnafla rekabeti, nerede nasıl yapılacağının bilinmemesi falan gösterildi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın da, muhalefetin bu tavrına, “elli liraya milletin karnını doyurması ağrınıza mı gidiyor” şeklinde bir cümle ile sert karşılık vermişti.
Bu çıkış, Ahmet Akın’ın kararlılığının göstergesiydi ama..
Umarız yarın değişime uğramaz; aynı kararlılıkta devam edilir.
***
AYVALIK Belediyesi de Öğrenci Lokantası açıyormuş. 11 Eylül’de hizmete girecekmiş. Üç çeşit yemek ve yanında meyve vereceklermiş. Bir kişilik öğünün kaç lira olduğu belirtilmiyor; elli mi, yüz mü, açılınca öğreneceğiz.
Ama Öğrenci Lokantası projesi de önemli. Hâttâ halk lokantası, kent mutfağı projelerinden daha önemli.
Adı üstünde öğrenci.
Öğrenci, hele de gurbette okuyorsa, genellikle yarı aç yarı tok yaşar. Maksat sağlıklı beslenmek değil, guruldayan midesinin sesini kesmektir. Anasının babasının yolladığı harçlıkla kıt kanaat geçinir.
Eğitim masraflarının üstüne barınma, giyinme masrafı biner. Ana baba aç oturur evde; önemli olan çocuğun geleceğidir.
Bizde de böyle bir haslet var işte.. On sekizi doldurunca kapının önüne koyamıyorsun; torun torba sahibi olana kadar ‘evlat’ deyip bağrına basıyorsun.
Evladı bütüyüp iş güç sahibi yapıyorsun; ardından torunlara bakıyorsun.
Hâttâ torun evlattan daha kıymetli oluyor.
Neyse…
***
BALIKESİR Büyükşehir Belediyesi, Kent Mutfağı’ndan sonra bir de Öğrenci Lokantası açsın deriz. Merkezde ve ilçelerde, uygun yerlerde, öğrencilerin kolay erişebilecekleri bölgelerde açılabilir.
Bir neslin iyi beslenmesi, geleceğin sağlığı için önemli.
Büyükşehir’in olanakları büyük. Kendi arazileri var, ürün yetiştirebilme potansiyeli var.. Tarım ve hayvancılığa irili ufaklı desteklerin yanında, bu işleri kendi bünyesinde yapabilecek kaynağa sahip.
Lokantada vereceği yemeğin etini, sebzesini, meyvesini kendi bünyesinde üretebilir yani.
Geriye mekan ve personel kalıyor. İşin o kısmı en kolayı zaten.
Ahmet Akın’ın, Kent Mutfağı’ndan önce Öğrenci Lokantası projesi üzerine acil bir fizibilite yaparak yaşama geçirmesini bekleriz.
Zira eğitim öğretim dönemi başlıyor. Üniversiteler de kısa süre sonra açılacak. Gariban öğrenci, arkadaşına özenip gittiği kafeteryada dandik hamburgere iki yüz elli – üç yüz lira ödemesin yani.
Yesin kıymalı patlıcanı, zeytinyağlı taze fasulyeyi, etli patatesi, kurufasulyeyi falan.. Yanında nohutlu pilav.. Ödesin elli lira çocuk; cebinde çay parası kalsın en azından.
Ekmek de Fırıntaş’tan…
Tek öğün yeter mi?
“Şu saatle şu saatler arası” da olmaz. Sabah erkenden açacaksın mekanı, gece on ikiye kadar servis.
Merkezi aşıp, yirmi ilçeyi kapsayacak şekilde büyük düşünmek lazım olayı.
***
AÇ parantez: Kafe mafe işleri dedik de.. Balbucks’ı Onon’a dönüştüren Ahmet Akın, fiyatları ikiye katladığı için eleştirilerin hedefinde şimdilerde.
Önceden piyasa fiyatlarının altında satış yapılıyordu malum.. Şimdi neredeyse piyasayla eşitlendi.
Onon’daki kahve çeşitlerinin kalitesine dair bir fikrimiz yok. Türk kahvesinden başka kahve içmiyoruz; yerli – yabancı bir yığın antin kuntin isimle satılan kahvelere pas vermiyoruz. Seven çok; sevmeseler kuyruğa girmezler bir kahve için.
Ama börek çörek, açma poağaça, özellikle de sandiviç tarzı atıştırmalıkların kalitesi konusunda şüphemiz var. Zağnos Paşa Meydanı’nın köşesindeki çayevine otururuz ara sıra; içimiz kıyılır birer sandiviç, poğaça falan alırız. Geçen gün peynirli, jambonlu dedikleri sandiviçlerden aldık; hem fiyat yüksek geldi, hem içi boş!
Zardan daha ince bir jambon dilimi, peynirin sadece kokusu var içinde…
Ekmek yiyorsun yani. Seferberlik çöreği de koymuşlar menüye.. Ahmet Başkan bir Onon’dakinin tadına baksın, bir de tescilli çörekten yiyip kıyaslasın.
Aradaki farkı görecektir. Kapa parantez…