ÜLKENİN yöneticisi ‘ben ekonomistim’ dese de ülkeyi hangi ekonomik kurallara göre yöneteceğine bir türlü karar veremedi. 2002’de iktidara geldiğinde IMF uygulamalarına itiraz etmeden uzun süre ‘düşük kur, yüksek faiz’ sıcak para ekonomisi hoşuna gitti. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere dünyadan oluk oluk akan likiditeyi dibine kadar kullandı. Kamunun elinde ne varsa; Tekel, Telefon, fabrikalar, limanlar, kupon arazileri sattı, özelleştirdi. Özelleştirilmeyen Tank Palet fabrikası gibi yerlerin; uzun süreli kullanım haklarını özellikle Arap sermayesine peşkeş çekti.
Bir dolar, bir TL olacak, döviz alanın eli yanacak dendi. Yetmedi döviz bozdurma kampanyaları düzenlendi son kısmi döviz düşüşünde olduğu gibi ‘davullu zurnalı’ oynayan yurdum insanı o dönemde meydanlarda dolar yakma gösterileri yaptı.
İthalatın önü açıldı, tüketim pompalandı; sonuna kadar borçlan, sonsuza dek tüket dendi. Kazanan çok kazandı, zengin daha zengin, yoksul daha yoksul hale geldi. Gelir dağılımı adaletsizliği her geçen gün arttı. Devletten sosyal yardım alan hane sayısı arttıkça arttı son yapılan açıklamalara göre 7 milyona yaklaşan aile yani kabaca nüfusun üçte biri sosyal yardıma muhtaç hale getirildi.
AKLIMIZ BAŞIMIZA YENİ GELMİŞ GİBİ
Ekonomist yönetici 18 yıl sonra ekonomide makas değişikliğine karar vererek ‘faiz sebep, enflasyon netice’ teoremiyle ‘ben faize karşıyım, nas ortada, sana bana ne oluyor’ dedi.
Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervi yasalara aykırı kuralsız bir şekilde ‘ihtiyacı olan reel sektör ve kuruluşlara’ satıldı açıklamasıyla heba orta edildiği ortaya çıktı. MB rezervleri swaplarla eksi durumdaydı.
Ya inecek, ya inecek kararlılığıyla Eylül’de başlayan politika faizi indirimleriyle yüzde 14’e kadar inen politika faizi sonucu kur patladı TRY/USD 18,40’a kadar çıktı. Üç ay kurun patlamasına, belirsizliğin artmasına herkesin dövize hücum etmesine ‘bilerek’ göz yumuldu. Yurdum insanı bir kez daha fırsattan istifade kazanma hırsıyla elinde neyi var neyi yoksa dövize yatırdı.
ŞİMDİ BEN NE YAPMALIYIM?
Çarşamba günü telefonumuz çaldı yakın çevremizden bir arkadaş, selam girizgahından sonra ‘ne olacak doların durumu’ dedi. Hayırdır dedim ‘Ya sorma, faiz haram dediler, elimizde biraz paramız vardı dolara yatırdık o da çok fena düştü, ne olur, yükselir mi’ dedi kaygılı bir biçimde. Kaçtan aldığını sordum, 18’den aldığını öğrendim, yani vagona son atlayanlardan. E dedim arkadaş niye almadan önce sormuyorsun da aldıktan, kaza yaptıktan sonra yol soruyorsun. Tamam haklısın ama etraftaki herkes ve bankacı ‘daha da yükselecek, 24 e çıkacak dedi bende aldım’ dedi. Bak ‘kur korumalı mevduat hesap’ yöntemi getirildi bozdur bankaya yatır dediğimde ‘nasıl bozdurabilirim ben aldım 18 TL’den, 11’TL den bozdurduğumda çok zararım olur’ cevabı bu modele dayalı olarak dövizlerin bozdurulma beklentisi içinde olan yönetenleri hayal kırıklığına sokabilir.
Şimdi bu kısa hikayeyi yaşayan ülkemizde yüzbinlerce insanımızın olduğu anlaşılmaktadır.
NE DİYOR HAZİNE VE MALİYE BAKANI NEBATİ?
‘’15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil. Büyük finansörler, bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar.’’ Değerlendirmesinin yakıcılığı yukarıdaki diyalogdan da anlaşılmaktadır.
Diyelim ki büyük yatırımcı siyasi haber kaynaklarını kullanmadan bu işin bir şekilde döneceğini tahmin ederek dolardan uzak durdu, çarpılmadı. Tam aksine Merkez Bankası’nın müdahalelerinde ‘al-sat’ yaparak büyük kazançlar elde etti; iktidar çevreleri gibi en tepeden satarak ‘kur korumalı mevduat hesabına’ yatırarak çifte kavrulmuş dövizden ve de ilerideki kur korumalı faiz gelirini garanti etti.
Ekonomist yönetici 18 yıl yüksek faize itiraz etmedi, 18 yıl sonra nas ortada faize karşıyım diyerek TRY/USD 8,30’dan 18’40’a çıkmasına göz yumarak küçük yatırımcının soyulmasına zemin hazırladı sonra karşı olduğu faizi döviz kurlarına endeksleyerek örtülü faizi sonsuzluğa bıraktı.
KÜÇÜK YATIRIMCI EZİLİRKEN KİM KAZANDI?
Hadi nafile de olsa bazı soruları soralım;
-128 milyar dolar satışından, MB’nin son beş kur müdahalesi ve ‘kur korumalı mevduat’ kararı aldığı gün satılan 9 milyar dolar dahil satışlar hangi kur üzerinden, kim/kimlere yapılmıştır.
-Bir yerde müdahale edilecektiyse küçük yatırımcının soyulmasına bilerek mi göz yumulmuştur.
-Bir şekilde kur farkı gelir garantisi adı altında faiz olarak verilecektiyse politika faizi indirme yoluyla kurların 18’40’lara çıkmasına neden göz yumulmuştur. Yönetenler bilerek ‘keriz’ silkeleme operasyonu mu yapmıştır.
Sorular çoğaltılabilir ama uzatmadan en önemli soruyu soralım;
-Her ne kadar son karar sonrası artan mevduat miktarıyla övünülse de yüksek fiyattan döviz alanların dövizlerini bozdurmayacağı anlaşılmaktadır. Karşı olunmasına ve tüm tedbirlere rağmen kredi faizleri yükselmektedir. Dövize olası talepten öylesine korkulmaktadır ki kredi talep edenlere ‘döviz almayacağına’ yönelik imza attırılmaktadır.
Ve hani hep dış güçler diyoruz ya, o halde bu uygulama Türkiye’ye operasyon çekmek isteyen dış güçlere yüksek miktarlar yatırıp sonra kur tekrar yükseldiğinde alacağı kur farkı faizi-geliri ile operasyon imkanına yol açmaz mı, Hazine bu olası yükü kaldırabilir mi? Böyle bir olasılık ülkeye büyük tehdit oluşturmaz mı, mevduatta alt ve üst limit olmadığına göre?
Bu arada yüksek kur politikasıyla ihracatın artırılması, cari açığın kapatılma iddiasının gerçekçi olmadığı kuru baskılamak için denen yolları görünce gerçekçi olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu süreçte muhalefet ne mi yapıyor; umut verici rasyonel öneriler yerine, git gel kararlarla ekonomiyi içinden çıkılmaz hale getiren iktidara laf yetiştirme uğraşında…