Huzurevleri ne durumda?

Ülkemizde özel “Huzurevi” ve “Yaşlı Bakımevi” sayısı giderek artıyor değil mi? Bunun nedeni nüfus yapımız ve toplumsal hayatımızdaki değişimler elbette. Peki yerinde mi bu artışlar ve doğru yönde mi ilerliyoruz? Buna biraz göz atalım isterseniz.

huzurevleri-ne-durumda

KUBİLAY S. ÖZTÜRK

 

 

Ülkemizde özel “Huzurevi” ve “Yaşlı Bakımevi” sayısı giderek artıyor değil mi? Bunun nedeni nüfus yapımız ve toplumsal hayatımızdaki değişimler elbette. Peki yerinde mi bu artışlar ve doğru yönde mi ilerliyoruz? Buna biraz göz atalım isterseniz.

 

 Birleşmiş Milletler kriterlerine göre, Türkiye 2022 sonundan itibaren “çok yaşlı nüfuslu ülke” statüsüne girdi. TÜİK’in 2023 sonu verileriyle yaptığı çalışmada ise 85.4 milyon nüfusumuzdaki değişim net olarak görülüyor. Çocuk nüfusumuz % 26 oranla uzun yıllardır en düşük seviyesine inerken, 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusumuz ilk kez % 10.2’ye çıktı. Yani artık 8.7 milyon yaşlımız var. Üstelik yapılan hesaplamalara göre, yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı 2030’da % 12.9, 2040’ta % 16.3, 2060’ta ise % 22.6 olacak. Buna karşın, çocuk nüfusunun oranı 2080’de % 18’e kadar gerileyecek. Demografik yapımızdaki temel değişim böyle.

 

***

Toplumsal hayatımızdaki değişimler de çok çarpıcı. Ülkemizde ekonomik nedenlerle kente hızlı bir göç oldu ve bunun sonucunda kırsal nüfus büyük ölçüde azalırken, kentsel nüfus ezici bir çoğunluğa ulaştı. Ben ilkokuldayken bunun tam tersi bir durum vardı. Bu süreçte geleneksel aile yapısını da tümüyle değişti. Göç edilen kentlerde, çalışma sistemi, kira, ulaşım, eğitim gibi maliyetlerin yükselmesi ve kadınların da işgücüne katılmaları gibi zorunluluklar vardı. Sonuçta yaşlıları da kapsayan kalabalık aile yapıları dağıldı ve bunun yerini “çekirdek aile” aldı. Kırsal nüfusta geleneksel yapısını devam ettiren ailelerde, yaşlı bakımı neredeyse hiç sorun olmadı. Fakat kentlerin çekirdek ailesinde yaşlıya yer kalmadı. O nedenle yaşlı bakımı da bir sorun haline geldi. Yaşlı çiftler köydeki evlerinde yalnız kaldılar, zira çocukları uzak kentlerdeydi. Özellikle pandemi döneminde, köyde ve kentte yaşlı nüfusun aslında ne kadar korumasız bir kesim haline geldiğini de gördük. Kentlerde yaşlı bakımı, evlatlar arasında sıraya konulmaya başlandı. Eşlerini yitiren yaşlılar iyice yalnızlaştılar. Sonra da huzurevleri ve bakımevleri çözümü çıktı ortaya.

 

 

YAŞLILAR NE İSTİYOR?

Günümüzde bunların sayısının ne yönde arttığına da bakmak gerekiyor. Yaşlıların kendisine ait bir yaşam alanında kalmak yerine sırayla evlat evlerinde misafiri olması da, kamusal veya özel huzurevlerinde yaşamak zorunda kalmaları da aslında onları mutlu edemiyor. Oysa insanların en huzurlu ve mutlu dönemleri, hayatlarının bu en son demleri olmalı. Ne yazık ki bu konuda önemli sıkıntılar yaşanıyor ülkemizde. Yaşlıların kendilerine bakamaz hale geldiklerinde ne olmasını istediklerine dair TÜİK’in yaptığı bir araştırmada, % 38’i çocuklarının yanında kalmak, % 29’u evlerinde bakım hizmeti almak, % 11’i huzurevine gitmek istediklerini söylemiş, % 22’si ise hiçbir fikirleri olmadığını ifade etmişler. Artık 9 milyona yakın bir yaşlı nüfusumuz varsa, bu konuda çözümler üretmek gerektiği de ortadadır.

 

DEVLETİN YAŞLI BAKIMINDA YARATTIĞI ALAN BU KADAR…

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre devlete ait huzurevlerinde 14.535, özel huzurevlerinde 11.467 olmak üzere toplam 26.002 yaşlıya hizmet veriliyor. Evde bakım hizmetleriyle de 127.000 yaşlı destekleniyor. Maddi olanağı bulunmayan ve Bakanlığa bağlı huzurevlerinde kalan bakıma muhtaç 4.084 yaşlının masrafları da devlet tarafından karşılanıyor.

Tamamı yaşlı olmamakla beraber, evlerinde bakılan engelli 535.000 kişi de her ay nakdi olarak destekleniyor. Görüleceği üzere bütün bunların toplamı bile 1 milyon nüfus dahi etmiyor. Devletin yaşlı bakımında yarattığı alan bu kadar. Geri kalan yaşlılara bakmak ise aile bireylerinin sorumluluğuna kalıyor. Yaşlı nüfus, aile desteğine ve yardımına muhtaç. Çoğunun sürekli bir geliri de yok, olanların ise “emekli” olduklarını söylemek yeterli sanırım.

 

EMEKLİNİN VE YAŞLININ YAŞAM KALİTESİ YOK OLUYOR!

Yaşlı bakımı alanında devletten beklenen ve gerekli olan yatırımlar hızlı bir şekilde yapılamayınca, bu alan özel girişimcilere açılmış oluyor. Tıpkı otoyol, köprü, hastane, havaalanı işlerinde olduğu gibi; yaşlı bakımında da özel sektör payı giderek artıyor. Artış daha ziyade büyük kentlerde görülüyor. Çünkü talep oralarda yüksek, demek ki arz da ona göre oluyor.

Mesela Balıkesir’de sadece bir adet kamuya ait huzurevi var. İlçelerinde ise belediyelerin veya Kızılay gibi kurumların huzurevleri görülüyor. Fakat bunların sayısı ve kapasitesi oldukça yetersiz. Oysa çok sayıda özel huzurevi var. Devlet yaşlı nüfusun artmasına paralel yeni çözümler üretmiyor. Sadece bir sosyal güvenlik sistemi denge sorunu olarak bakıyor yaşlı nüfus artışına. 2 çalışana 1 emekli düşünce, o sistem de bozuluyor. Sonuçta emeklilerin ve yaşlıların yaşam kalitesi de yok oluyor. Bu nüfus grubu, ülkemizin en korunmaya muhtaç kesimi oldu ne yazık ki.  

 

17 MİLYON FAZLA VATANDAŞ YAŞAMINI SOSYAL YARDIMLARLA SÜRDÜRÜYOR

Artan nüfusta yaşlı nüfusun da giderek artmakta olması, bizimki gibi ülkelerde çok önemli bir sorun. Fakat bu alanı özel sektöre bırakma eğilimi de asla bir çözüm değil. Neo liberal politikaların öne çıkartılabileceği bir alan değil yaşlı bakımı. Bakanlık, yerel yönetimler, Emekli Sandığı ve Kızılay gibi kuruluşların bu alandan çekilmeleri veya toplamdaki paylarının giderek azalması da doğru bir gidiş değil.

Sağlıkta veya ulaşım alt yapısında olduğu gibi, yaşlı bakımında da özel sektörün teşviki yanlış bir seçenek. Devletin, vatandaş çoğunluğuna “yaşlına evinde bak, biraz destekle de bunu sürdür” diyerek, sadece küçük bir azınlığın satın alabileceği “özel bakım” alanını genişletmesi bir çözüm olabilir mi?

Mayıs sonu resmi verilerine göre, ülkemizde 17.114.912 vatandaş yaşamını sosyal yardımlarla sürdürebiliyor. Yardıma muhtaç hane sayısı 4.278.000.  Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Aile Destek Programı tam 3.479.832 haneyi kapsıyor. Fakat 2024 yılı için özel huzurevlerinin taban ücreti KDV hariç 7.500 TL, tavan ücretleri 65.812,5 TL olarak belirlenmiş durumda.

 

HUZUREVLERİ ÖLÜMÜN BEKLENDİĞİ DEPOLAMA ALANLARI DEĞİL!

Özel huzurevlerindeki izin ve denetim prosedürü Bakanlık tarafından yürütülüyor elbette. Ancak burada iki husus var. Özel huzurevi türü kuruluşların denetimi ne kadar gerçekçi kriterlerle yapılıyor? Kar amaçlı bu özel kuruluşlar beklenen işlevi ne kadar yerine getirebiliyor? Denetim sistemi, ülkemizde diğer pek çok alanda olduğu gibi, kağıt üzerinde mükemmel ama sonuçları itibariyle yetersizdir.

Mesela “81 yaşındaki bir yaşlıya neden çıkış verildiği” sorulduğunda, “kendi isteğiyle ve imzasıyla çıktı” diyebiliyor bir özel kuruluş. Devlet adına hiç kimse de gidip “yahu bu yaşlının eli titreyip duruyor, yemeğini bile ağzına götüremiyor, ne imzası?” demiyor! Zaten bu örneği duyduğum zaman karar vermiştim bu makaleyi yazmaya. Ayrıca özel huzurevi ve bakımevleri, mutsuz yaşlıların ölümü bekledikleri depolama alanları gibi olmamalı. Yaşlıların gıda, temizlik, bakım ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı ama sosyal varlıklar olduğunun neredeyse reddedildiği yerler olmamalı. Üstelik yoğun bir ekonomik kriz ortamında bile, bu işletmeler bakım ücretlerine alt bezi, ıslak mendil, yatak koruyucu vb. gibi bir sürü ilaveler de yapılıyorlar.

 

EDREMİT KÖRFEZİ’NDEN ÖRNEKLER…

Özel bakımevlerine dair çok sağlam ve yakın tarihli resmi verilere ulaşamadım ama kendi yaşam alanımız Körfez bölgesi için bir miktar saha araştırması yaptım. Bunları paylaşmak istiyorum.

Edremit’te depreme dayanıklı olarak yeniden inşa edileceği söylenerek boşaltılan bir Kızılay Huzurevi var mesela. Fakat yıllardır bir çivi dahi çakılmadı ve ne yazık ki işlevsiz bir durumda çürümeye bırakıldı. Oradan tahliye edilen yaşlılar ise, topluca bir özel huzurevine aktarıldılar. O bakımevi deniz kıyısında bulunan oldukça eski bir oteldi aslında. Vaktiyle ünlü bir futbol kulübünün de yöneticiliğini yapmış olan bir işadamına aitti. Oteli uzun vadeli kiralayan bir şirket, huzurevine dönüştürmüştü.

Fakat bina sürekli bakım istiyor, kanalizasyonu sık sık arızalanıyor ve yaşlı bakımına ne kadar uygun olduğu hala tartışılıyor. Yine sahil kesiminde bir başka otel de bakımevine dönüştürülmüştü. Fena da çalışmıyordu ama aniden kapatmaya karar verdiler. Sebebinin, otel sahibinin her hafta sonu yaptığı Kıbrıs seyahatleri ve orada giderek büyüyen kumar borcu olduğuna dair söylentiler var. Otel şimdi hala boş vaziyette duruyor.

 

ÖRNEKLERE DEVAM

Bir başka örnek ise Kazdağı eteğinde zeytinlikler ortasında bulunan bakımevi. Uzun süre “bol oksijen” reklamıyla yaşlıları kendisine çekmişti ama pandemi döneminde en çok yaşlı kaybı orada oldu. Sebebin,  diyaliz için dışarıya gitmek zorunda olan bir yaşlının bakımevine dönüşte karantinaya alınmayıp, içeride serbest dolaşımına izin verildiği ve kaptığı virüsü herkese bulaştırdığı olduğuna dair uzun süre konuşuldu.

Sahibi o bakımevini devretmiş sonunda ama “danışman” olarak yine oralardaymış. Yine aynı lokasyonda büyük reklamlarla “müşteri” kazanmaya çalışan bir başka bakımevi ise muhasebe ve yönetim sistemi bile kuramamasıyla ünlü oldu. Bir katılım bankasının da iştiraki ama basit bir hesap özetini bile incelemeyi bilmiyor sahipleri. Bu nedenle de müşterilerini eksik ödeme yapmakla ve “çamura yatmakla” suçladıkları duyuluyor. Fakat müşteri haklı çıktığı zaman dahi, bir özür telefonu açmayı akıl edemiyorlar.

 

HER ŞEYİMİZ SORUNLU, HUZUREVLERİ DE SORUNLU!

Ne yazık ki, özel bakımevleri için Körfez’de sokakta konuşulanlar böyle. Bunların yarısı doğru olsa bile, durum vahim sanırım. Anlaşılan o ki, vatandaşlar paralarıyla rezil oluyorlar buralarda. Onlar “kimin elindeyiz?” derken Sosyal Yardım İlçe Müdürlüğü bu özel huzurevlerine bakamıyor, yetki İl Müdürlüğü’nde. Onlar da 100 km ötedeler ve sadece rutin inceleme ziyaretleri yapmakla yetiniyor, şikayetlerde tarafları yüz yüze bile getiremiyorlar. Durum böyle. Şimdi sonuç olarak, “her şeyimiz sorunlu, Huzurevleri de öyle” desem olmaz. Fakat “bu yürünen yol, doğru yol değil” demeliyim mutlaka.

 

 

Exit mobile version