HALK SÖYLÜYOR, BASIN SÖYLÜYOR, ONLAR DUYUYOR MU?

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

SON yerel seçimin kazananları, üç koca yıllarını tamamladılar şu günlerde. Bilindiği üzere, yönetim sorumluluğuna talip olan siyasetçilere, seçmen “al verdim, beş sene dilediğini yap” diyerek vermiyor yetkiyi. Seçimler 31 Mart 2024’de yenileneceğine göre, seçmenin verdiği emanetin teslimine iki sene kaldı artık. Elbette bütün belediye başkanları, büyükşehir belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri sürenin kısaldığının farkındalar. O nedenle de, “çoğu gitti, azı kaldı” diyerek önlerindeki zamanı değerlendirmeye çalışacaklar.

Bunun iki temel nedeni var. İlki, hemşerileri de olan ve yarın yine yüz yüze bakmaya devam edecekleri seçmene, adayken verdikleri sözleri tutmaları, projelerini tamamlamaları, kentin bazı dertlerini de çözmeleri gerekiyor. Bunlar olursa, emaneti yeni gelecek yöneticilere gönül rahatlığıyla teslim edebilir veya yeni döneme de aday olabilirler.

İkincisi, yerel seçimlerde “aday” değil de “parti” daha önem kazandığı için mevcut sistemde, yerel yöneticiler mensubu oldukları partilerine karşı da sorumluluk duymaya mecburlar. Zira her parti, yerelde elde edilen yönetim başarısının, ulusal ölçekte de kendilerine oy artışı olarak dönmesini istiyor. Bu anlamda yerel siyasetin başarısını, seçmen nezdinde görmek ve ölçmek; halkın nabzını iyi tutan, talepleri yerine getirmede başarılı olan, takdir gören yerel yöneticiler istiyorlar.

Durum böyle olduğu ve siyaset kurumu da seçilmiş olan başkanlara yön vermeyi hak gördüğü için, son günlerde yerel yönetimler açısından Körfez bölgesinde epeyce farklı gelişmeler yaşanıyor. Bir hareketlenme var. Yeni kararlar, ihale iptalleri, projeler, halkla temas girişimlerinde artış var. Hatta deniz dolgusu gibi hiç beklenmedik işler bile oluyor. Birçok proje hazır ama nasıl hayata geçirilecek bunlar? Bu ekonomik koşullarda, finansman çok önemli. Fakat belirleyici tek faktör değil. Daha da önemli olan bir başka faktör, yani “süre” giriyor artık işin içine. “Dönem sonuna yetişir mi, seçmen algısını etkiler mi, ben gidersem gelene yarar mı?” diye de düşünülüyor şimdi. Tabii kamuoyu tepkileri de hesaba katılıyor.

 

YAŞAMSAL PROJELER Mİ, SÜSLEMELER Mİ?

Peki hangi projeler yaşama geçirilecek Körfez’de? Mesela deniz kirliliğinin önlenmesi, ileri biyolojik arıtma tesislerinin inşası, derelerin temiz akmasının sağlanması, eski vahşi çöp depolama alanlarının rehabilitasyonu, zeytin tarımının yeşil kuşakla koruma altına alınması, çarpık ve hızlı kentleşmenin önlenmesi, ortak uzlaşma ürünü bir “Körfez Master Planı” yapılması gibi adımlar atılacak mı?

Yoksa yerel yönetimler lokal ve yerüstü süsleme türünden işlere mi yönelecek? Sanırım ikincisini tercih edecekler. Nitekim bu türden pek çok proje de çıktı ortaya son günlerde. Temel konuların çözümünü gelecek dönemlere bırakılıp, bugün gündeme alınan bu işleri Körfez’in her tarafında görmek mümkün. Altınoluk’ta, Büyükşehir Belediyesi’nin Yağcılar ve Antandros plajlarında yapmaya giriştiği sahil düzenlemesi ile Edremit Belediyesi’nin başlattığı meydan düzenlemesi işine daha önce değinmiştim. Konunun farklı boyutlarını da ele alacağım bu kez.

 

EDEMİT KÖRFEZİ’NİN DEPREM BÖLGESİ

OLDUĞU UNUTULMAMALI!

Yerel yönetimlerin, yaşam alanlarımıza bir bütün halinde bakması lazım. Tarihi, coğrafi özellikleri, jeolojik yapısı, dağı ve denizi, sosyoekonomik durumu, nüfus özellikleri, bitki örtüsü ve tarımı, kültürel ve moral değerleri ile birlikte bir bütün olarak bakmaları gerek. Bu anlayış, bakmak ile görmek arasındaki farkı anlayabilmek kadar önemli. Kente en doğru hizmet, bütüne bakarak verilebilir yerel yönetimlerde. Bu çerçevede, Edremit Körfezi’nin bir deprem bölgesi olduğunu görmek ise en önemli husus. Binlerce yıl önce meydana gelen büyük bir tektonik hareket sonucu, Midilli’yle Körfez arasındaki mevcut coğrafi konum meydana gelmiş. Denizin doldurduğu bir çökme alanı olan Körfez, kapalı bir su havzası ve iki geçitle (Müsellim ve Dikili boğazları) bağlanıyor Ege’ye. Fay hatları da bu noktalardan geçerek karaya doğru ilerliyor zaten.

Tarihsel süreçte pek çok büyük depreme neden olmuş bu faylar. Son büyük deprem ise 6 Ekim 1944’de meydana gelen 6,8 şiddetindeki Edremit Körfezi-Ayvacık depremi olmuş. 20-25 saniye kadar süren deprem, 250 km çapındaki çok geniş bir alanda hissedilmiş o vakit. En çok da Körfez’in kıyı kesimlerini etkilemiş. Ardında 73 can kaybı ile 2.200 yıkılmış bina bırakmış. Halen bu depremin izlerini Ayvalık’tan Asos’a kadar pek çok yerde görmek mümkün. Altınoluk’ta da karayolunun alt ve üst tarafları arasındaki kot farkında görüyoruz  bu izi. Yaklaşık 2,5 metrelik bir kırık bu. Fakat tam da bu kırığın üzerine karayolu yapılmış sonradan. Hatta kentin doğu ve batısında kıyı kenar çizgisine sıfır noktada yüksek dolgular yapılarak geçirilmiş karayolu. Bölgede bir dahaki büyük depremin ne zaman olacağını ve ne kadar etki yaratacağını hesap etmek mümkün değil. Ancak uygulamada sadece yol imaliyle kalınmayıp, çok katlı binaların inşasına da izin verilmiş olması çok vahim bir durum. Körfez’de elbette başka küçük faylar da var ve bunların dikkate alınması gerekiyor tüm şehircilik uygulamalarında. 

 

SAHİLLERİ TEKTİPLEŞTİRİYORLAR!

Fakat hem ilçe ve hem de büyükşehir belediyeleri, deprem gerçeğiyle uyumlu çalışmalar yapmıyorlar günümüzde. Konuyu merkezi yönetime de götürüp, yardıma da çağırmıyorlar. Kentsel dönüşüm veya bina güçlendirme girişimleri de yok ortada. Peki ne yapıyorlar? Büyükşehir Belediyesi, sahil düzenlemesi yapıyor sahillerimizde. Aslında mümkün olursa, Körfez’i çevreleyen büyük bir sahil düzenleme kuşağı yapmayı amaçlıyor. Kent Estetiği Dairesi yapıyor bu imalatın projelendirmesini. Fakat bir temel hata var burada. Her sahil Altınkum gibi değil. Güre sahili farklı, Akçay farklı, Altınoluk daha da farklı. Tek tipleştirme mümkün değil bu sahillerde, her birinin özelliklerini ayrı ayrı dikkate almak lazım. Ayrıca tek tipleştirme ile bir suni bütünlük yaratmak gerekli de değil. Yerellik çok daha önemli. Her sahilin çok farklı özellikleri var. Üstelik kanun çıkmadan önce kıyı çizgisine sıfır konumda yapılan konutlar, çeşitli kamu yapıları, dalga erozyonu nedeniyle kaya dolgu yapılan veya beton dökülen sahiller, kanunsuz işgaller gibi çeşitli engeller de var. Kıyıya yakın istimlak yapmak çok zor, bedeller yüksek, hukuk süreci de uzun ve ağır işliyor. Dolgu yapmak ise doğayı bozuyor ve uzun hukuki süreçlere neden oluyor. Yani bu kuşaklama projesini tüm sahillerde kesintisiz sürdürmek zor. Üstelik uygulama alanlarında yaşayanlara fikrini sormamak veya sadece kıyıda yaşayanları dikkate alıp bütün kente sormamak ise ikinci temel hatayı oluşturuyor.

 

PROJEYE AYNEN DEVAM MI, YOKSA REVİZYON MU?

Nitekim geçen hafta nihayet Altınoluklulara sordu Büyükşehir yetkilileri bunları ve uygulamaya giriştiği projede yol değil daha fazla sahil alanı istendiğini de gördü. Fakat yetkililerin çok çabuk geri dönüş yaptıklarını da söylemek lazım. Pazar günü Büyükşehir yöneticileri sivil toplum temsilcileriyle sahilde buluşup konuştu, Pazartesi karar çıkartıp hemen Salı günü de halk toplantısı yaptılar. Üstelik neredeyse katılımcılara denk sayıda geldiler toplantıya. Sordular, kayda aldılar, dinlediler, öğrendiler. Sivil toplum da derdini anlattı. Artık “halkın tepkisini yumuşattıklarına inanıp, mevcut projeyi aynen devam mı ettirecekler, yoksa bu yaşananlardan ders çıkartıp proje revizyonuna mı gidecekler, hep birlikte göreceğiz”  derken, bu hafta sonu başka bir proje devreye girdi. Büyükşehir Belediyesi, Akçay Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayarak Güre yönündeki sahilde deniz dolgusuna başladı. Şimdi vatandaşlar, iki tarafta birden tepki olmasın diye, Altınoluk’ta halkla görüşme yolunun seçilip seçilmediğini sorguluyorlar.  

 

VAAD EDİLEN PROJELER UNUTULDU,

VAAD EDİLMEYENLER UYGULANIYOR!

Bir de halkla diyaloğa geçmesi gereken ilçe belediyesi var tabii. Altınoluklular meydan düzenlemesi için Edremit Belediyesi’nden de halk toplantısı istemişlerdi ama hala bekliyorlar. Geri dönüşleri yavaş bu konularda, alışkanlık da yok maalesef. Halbuki daha 10 Ocak 2022’de Çalışan Gazeteciler Günü için medya temsilcileriyle bir araya gelen Belediye Başkanı S. Hasan Aslan “Sizler çok önemli bir görev yapıyorsunuz ve Edremit çok önemli bir ilçe. Yazılı, görsel ve internet medyasının değerli mensupları bizleri eleştirin yanlışlarımız, eksiklerimiz, hatalarımız varsa bunu söyleyin. Bunları sizler söyleyin ki bizler düzeltelim” diyordu. Basın söylüyor, halk da söylüyor ama toplanıp konuşmak bir türlü mümkün olamıyor. Nasıl duyacak halkın fikrini  bu durumda belediye başkanı? Yapılan işler bittikten sonra mı? Üstelik kendi tercihleri sonucunda, Kent Konseyi’ni de çalışamaz hale getirdi, o kanaldan bilgilenme yolunu  da tıkadı. Daha adaylık döneminde ilan ettiği projeleri, seçildikten sonra unuttu; hiç anmadığı projeleri dile getirmeye başladı. “Beraber yöneteceğiz” ilkesini de bıraktı, “tek başına” alınan kararlara döndü. Altınoluk’ta bir projesi var tamam ama gerekçesi, detayları, amacı vatandaş tarafından bilinmiyor. Halk ise izliyor durumu, mesela son Büyükşehir Meclisi toplantısında eski İtfaiye arazisini almak için başkanın gösterdiği gayrete bakıyor da, “neden aynı çabayı deniz dolgusuna karşı göstermiyor?” diye soruyor. Başkan’ın kamuoyunu dikkate almayı ve halkla ilişkiler konusunun önemini, yerel seçimlere varmadan öğrenmesini umuyor artık vatandaş. 

Körfez bölgesi, halka sorulmadan, proje açıklayıp görüşleri alınmadan, “ben yaptım oldu” alanına dönüyor hızla. Edremitli ise buna layık olmadığını düşünüyor.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
HALK SÖYLÜYOR, BASIN SÖYLÜYOR, ONLAR DUYUYOR MU?
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!