GAZETECİ RAMAZAN KARACA’DAN ÇARPICI BİR 10 OCAK YAZISI

RAMAZAN KARACA

 

Bugün 10 Ocak; “Çalışan Gazeteciler Günü”… Basın çalışanlarının haklarında önemli iyileştirmeler getiren 212 sayılı yasanın yürürlüğe girişinin 61’nci yılı…4 Ocak 1961 yılında kabul edilen bu yasa gazetecilere önemli haklar sağladı. Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti (BGC) 61’nci yıl nedeniyle bir mesaj yayınladı. Bu mesajı da yazacağım ama öncesinde benim de bu konuda çok önemli yazacaklarım var…

 

Öncelikle belirteyim ki; ben bu işe sevdiğim ve eğilimim olduğu için başladım. Eğitimci olarak görev yaparken fahri olarak yıllarca; (ama bir profesyonel anlayışı ve mesaisiyle) ardından da yine yıllardır tam bir profesyonel anlayışıyla bu işi yapıyorum. Hem gazetelerde uzun söyleşili röportajlar ve köşe yazılarımla hem de televizyonda haberci ve programcı olarak yıllardır yapa geldim. Neden Devlet’i bırakmadın o zaman derseniz, iki çocuk okutuyordum evim kira, kooperatif ödüyordum; ayrılırsam maddi anlamda sıkıntı çekecektim. Yoksa hemen ayrılırdım. Zaten günüm doldu bir dakika bile durmadım. Ardından yıllarca Allah’a şükür bugüne kadar alnımızın akıyla geldik. Şimdi de son olarak, Web Televizyonculuğu olarak bu yola başladık. Ben gazeteciliği ve televizyonculuğu hep vasıflı olan, basın yayın meslek ilkelerine sadık kalacağını deklare eden gazetelerde (Birlik- Haberci) ve de RTÜK tarafından lisanslı olan televizyonlarda (Karesi tv- TV 100 ve Ege TV)  gerçekleştirdim. Yani yasal, sorumluluğu olan, denetlenen kurumlarda…

 

Şimdi de bu Web televizyonculuğu olayında da, başlarken bunları belirterek işin nasıl yapılması gerektiğini araştırarak, uygulayarak, şu anda geldiğimiz noktanın yerine getirilmesini sağladık. Yani nasıl uydudan yayın yapan bir TV, RTÜK’ten lisanslıysa; Web TV’de öyle olmalıydı. Yok, şöyleydi, yok böyleydi diye bir şey yok. Daha önce de yazdım ve tanıtımımızda da söyledim. Bunu yapmıyorsanız, Web TV değilsiniz. Facebook’da paylaşım yapan bir kişisiniz. Bir de herhangi bir basılı gazeteniz de yoksa veya böyle bir yerde çalışmıyorsanız, o zaman siz ne gazetecisiniz, ne de televizyoncusunuz. Bunu yasalar diyor, ben öğrendiğimi aktarıyorum. Yani sizi kimsenin, resmi makamların ve de halkın gazeteci olarak veya televizyoncu olarak muhatap almaması gerekiyor. Aslında hiçbir sorumlulukları olmadığı ve de istediklerini yazıp yayınladıkları için onlar daha fazla dikkate alınıyor ve de her anlamda daha fazla görünüyor. Bu son cümlemi Balıkesir’de hemen hemen herkes kabul ediyor. Hem de her yerde dillendiriliyor. Ben bu cümleyi yukarıdan aşağıya herkesten duydum. Yaşayanlardan da, rahmetli olanlardan da duydum.

 

Ben kendi adıma 25 senedir televizyonculuğu ve beraberinde gazeteciliği, bi hakkın yandaş ve tetikçi olmadan yapıyorum. Yani işimiz televizyonculuk; adrese teslim iadeli taahhütlü “mektupçuluk” yapmıyoruz. Yapanlardan kaynaklı yaşanan olumsuzlukların vebali bizim değildir. Bizim onlara bir yaptırımımız yok. Ama paçalarını kaptıranların var. İçlerinde bazı cesur ve dik duranları var; onlar gibi olsunlar…

 

Çünkü her türlü tehdidi şantajı tetikçiliği ve manipülasyonu yaparak elde ettikleri paralarla ziyafet sofralarında yediklerini, içtiklerini, bindikleri arabaları insanların gözüne gözüne sokanların kıymetli olduğu bir memleket olduk çıktık. Nedir bu kadar korkunuz, adamlar nasıl sizi bu kadar avuçlarında oynatıyorlar ki… Yazıklar olsun.

Ben daha önce hiçbir kurum ve kuruluştan bir kuruşluk fatura kesmiş insan değilim. TV 100 gidince, haber sitesini kurunca birkaç belediyeden herkese verilen miktarda tanıtım ve reklam için verilenler var. Verdikleri üç beş kuruşla da, fatura kesebilmek için kurduğum kişisel şirketin vergilerini ödüyorum geriye kalanın da zaten lafı bile olmaz… Birçok kişinin de duyduğu bir ortamda “Sana zifiri karanlıkta bile kefil olurum Ramazan abi” diyen bazı yetkili kardeşlerimiz de dâhil, çok kişi bilir ki; bizim kursağımızdan bir kuruş hak etmediğimiz bir para geçmedi, geçmez de… Allah da geçirmesin.

 

TV 100 İstanbul’a gittikten sonra uzun bir süre uyduda yayınlanabilecek bir TV’nin maddi boyutu için uğraştım; büyük maliyet olduğu için kimse sıcak bakmadı. Web TV daha az maliyetli olacağı için, bu sosyal medyanın keşmekeşliği içinde bir nebze düzgün bir şeyler yapabileceğimiz, memleketimize, dinimize diyanetimize katkı sağlanması niyetiyle bu işe girdik. Abartılı olmayan bir miktarda harcamayla kotarılan bir iş oldu. Bütün bunları neden yazdım? Cemiyetin yayınladığı ve aşağıda bir bölümünü koyduğum mesajı okuyunca; son gündemimizi de birleştirerek böyle bir yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim. Kendi adıma olan düşüncelerimi yazdım, kim nasıl algılarsa öyle değerlendirsin diyorum…

Başta her zaman takdir ettiğim Haberci Gazetesindeki arkadaşlarım olmak üzere bütün çalışan gazetecilerin 10 Ocak “Çalışan Gazeteciler Günü “nü kutluyorum…

SOSYAL MEDYA İLE GAZETECİLİK FARKLI ŞEYLERDİR

Kabul etmeliyiz ki, medyamızın bağışıklık sistemi çökmüş durumdadır. Bunun iç ve dış kaynaklı sayabileceğimiz birçok nedeni vardır.

Günümüzde hemen herkes, sosyal paylaşım ağlarındaki itibar suikastlarının faturasını gazeteciliğe keserek; “ahlaklı gazetecilik”, “sorumlu gazetecilik ”ten dem vurmaktadır.

Şu bilinmeli ki,

Sosyal medya kullanıcısı olmakla, gazetecilik çok farklı şeyledir.

İki mecra yan yana getirilerek “gazeteci” tanımlaması yapmak her yönüyle çok tehlikelidir.

Sosyal medyadaki bilgi kirliliğiyle mücadele ve itibar suikastlarına karşı tek çare, kamu yayıncılığını güçlendirmektir. Kamu yayıncısı kuruluşların gerçek sahibi halktır, millettir.

GAZETECİLİK MESLEK YASASI OLMAZSA OLMAZ

Bu yüzden, güzelle çirkinin ayırt edilmesine imkân sağlayacak basın meslek yasası diye her platformda haykırıyoruz.

İlkeli yayıncılığı en çok isteyen gerçek gazetecilerdir.

Zeminini hazırlaması, yasal düzenlemeyi yapması gerekenler ise, bugünkü manzaradan şikâyet edenlerdir.

Türk basını, gazetecilik mesleğini kimlerin yapabileceğini düzenleyen ‘Gazetecilik Meslek Yasası’na ihtiyaç duymaktadır.

Dijital mecralardaki yayıncılığı da içerisine alan Basın Meslek Yasası ivedilikle çıkarılarak çalışan gazeteciyle şarlatanlar ayırt edilmeli.

Bu vesileyle, meslektaşlarımızın “Gazeteciler Dayanışma Günü “nü kutlar, basın bayramını gerçek anlamıyla kutlayabileceğimiz günlere ise, örgütlü mücadele sonucu ulaşılabileceğini hatırlatmak istiyoruz.

Unutmayın, gazeteciyi ancak gazeteciler koruyabilir!

 

Ramazan Karaca / Haberci Gazetesi

https://www.habercigazetesi.net/gazetecilik-ve-televizyonculuk/?fbclid=IwAR3js9H66vjfXdQMeox1c2_nUjMWcto5fU8Biu2F8pwj6n89WHGdYVBOU4U

Exit mobile version