Toplum sanki topluca cinnet hali geçiriyor önüne gelen bir birin ya dövüyor ya da soğukkanlı bir biçimde silahla öldürüyor. En son Manisa’da bir zıpırın imam nikahlı hamile karısını sokak ortasında öldüresiye dövmesi gündem oldu, kamuoyu tartışıyor. Bu cani hak ettiği caydırıcı cezayı alacak mı yoksa ‘iyi halden’ insan sıfatıyla sokaklarda boy göstermeyi sürdürecek mi?
Yüce Meclis’te ülkenin sorunları yerine, yumrukların konuşması, azgın vekillerin görüşlerine katılmadığı vekillerin kanını dökmesi; saldırganın sözünün olmadığı gibi, sözün bittiği noktadır!
Konumuz sokak ve trafik terörü değil, milyonların ilgi odağı futbolda herkesin kendini haklı ilan ederek diğeri üzerinde baskı kurması, bizzat yöneticilerin futbolculara ait olması gereken yeşil sahalara girmesi, yöneticilerin futbolculardan çok gündem olmak istemesi. Temel sorun, bu düşünce halini ne yeni takımlar, ne yeni oyuncular, ne yeni hakemler, ne de yeni TFF değiştirmediği gibi, cezaların caydırıcı olmaması. 6222 Sayılı Futbolda Şiddet Yasası’nın gerektiği gibi uygulanamaması.
Geçen sezondan akıllarda kalan Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın maç sonunda sahaya girip hakem Halil Umut Meler’e yumruklu saldırısı haklı olarak çok konuşuldu; Faruk Koca başkanlığı bıraktı.
Yine gündem olan bir başka şiddet olayı ise Trabzonspor, Fenerbahçe maçı sonrası, Trabzon sahasında maç sonunda Trabzon taraftarlarının sahaya girmeleri futbolculara saldırmaları, FB’li futbolcuların Trabzon taraftarlarını dövmeleri, uzun süre gündem oldu. Orada FB’li yöneticiler ve kamuoyunun en önemli argümanı ‘taraftarların saha içinde ne işi vardı’ diyerek saha içine girmeleri dayak yemelerini haklı hale getiriyor düşüncesi.
Yine FB Başkanı Ali Koç, GS-FB maçından çok sonra özel korumalarıyla birlikte emniyet gözetiminde Ali Sami Yen Stadına gelip Galatasaray stat müdürünü darp etmişliği unutulmuş değil.
Önceki sezonlardan onlarca örnekler verilebilir. Yeni TFF ile birlikte, yeni sezonun daha ikinci haftasında Türk Futbolu yine şiddet olaylarıyla, tartışmalarla başladı.
Ve yine olayların, tartışmaların merkezinde Türkiye’nin en önemli iş insanlarından Ali Koç ve başkanı olduğu Fenerbahçe var.
Olay kısaca, önceki hafta İzmir’de Göztepe-Fenerbahçe maçının devre arasında Ali Koç yanında bir grup yöneticiyle ‘iddiasına’ göre FB’li taraftarların tribüne alınmadıkları gerekçesiyle yetkililerle sorunu çözmek üzere taraftarların bulunduğu tribüne gidildiği. Dönüşte maçın ikinci yarısının başlamasıyla birlikte maçın oynandığı esnada sahanın içinden ‘’silahlı korumalarla kalabalık grup’’ halinde geçtiği sırada akredite kartlı Göztepeli Fatih Özkan tarafından arkadan itilmesiyle birlikte yere düşmesiyle sonuçlanan olaylar örgüsü…
İddia edilenin aksine, deplasman taraftarlarına ayrılan tribün tıklım tıklım dolmuş, dışarda kaldığı iddia edilenlerin içeri girmek isteyen biletsiz taraftarlar olduğu. Ayrıca taraftarların yanına gidilmesi, taraftarla konuşulmasıyla nasıl bir çözüm üretilmesi düşünülmüş olabilir acaba. Sorunu çözmesi gereken taraftarlar değil ki! Çözüm her an, herkese istediği gibi ulaşma gücü olan Ali Koç’un ilgililer ve yetkililere ulaşarak çözmesi gerekmez miydi? Ulaşamadı mı, ulaşmak mı istemedi?
Efendim bizim akreditasyonumuz var biz istediğimiz zaman istediğimiz yere gireriz iddiası. Hayır giremezsiniz. Akreditasyon kuralları, Akredite Alanlar tanımına göre maç başlamadan 18 dakika önce biter ve maç bittikten 15 dakika sonra yeniden devreye girer.
Her ne olursa olsun Göztepe tarafından akredite Fatih Özkan’ın FB başkanı Ali Koç’a fiili saldırısı kabul edilemez lakin olayların yaşanmasına sebep olan saha içine girme fiili yok sayılamaz, göz ardı edilemez.
Ali Koç kendisi ‘’Taraftarımız ‘Yönetim sahip çık’ diye bağırıyor. Polis ile taraftarımız arasında tatsız olayları yatıştırmak ve taraftarımızı tribüne almak için biz bir refleks gösterdik. Bazı talimatlara aykırı hareket yapmak zorundaydık, mecburduk’’ demiyor mu?
Rakip taraftarları tahrik etme pahasına ‘talimatlara aykırı hareket yapmak zorundaydık’ diyerek bilerek talimatları ihlal ettiğini kabul ediyor.
Peki, talimatlara aykırı hareket etmenin, rakip tribünleri tahrik ederek olayların büyümesine yol açmanın bir bedeli var mı, var; 504 bin TL ceza. Ya rakip takımın cezası 2 maç saha kapatma. FB Kalemşoru Ahmet Ercanlar Göztepelilere ‘’çok fazla konuşmayın, başkanımız kulübünüzü satın alır, renklerini de ‘sarı kırmızı’ yapar, ortada Göztepe diye bir takım kalmaz’’ diyor.
Doğru, yapar mı, yapar. Para ve güçle her şeyin satın alınabildiği, kontrol edilebildiği çağda Ercanlar’ın söylediği doğru.
Demek ki bundan sonra 504 bin TL ödemeyi göze alan herhangi bir kulüp rakibin sahasında olay çıkarıp, rakibinin sahasını 2 maç kapattırabilir!
Herkes kendini haklı görerek, talimatlara aykırı eylem yapma hakkını kullanmaya başlar, caydırıcı herhangi bir yaptırımla karşılaşmazsa; sağlıklı bir sezon olmaz, sezon sonunda daha vahim olaylar kaçınılmaz hale gelebilir.
Futbolda Şiddet Yasası keyfe ve güce göre kullanıldığı sürece yeşil sahalarda şiddetin önüne geçilmesi pek mümkün değildir.