Eti bulduk da, ‘daha az tüketip su tasarrufu sağlamaya’ kaldı işimiz!

1 kilo sığır eti üretimi için 15 bin küsur litre su kullanılıyormuş. Daha az et tüketerek su tasarrufu sağlayabilirmişiz. Tüketici üzerinden hesap kitap yapan bakanlık, üreticinin kullandığı su üzerinden niye matematik yapmıyor?

eti-bulduk-da-su-tasarrufu-sağlamaya-kaldı-işimiz

 

 

AİLE ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yayımladığı ‘Aile Çocuk’ dergisinin 11. sayısında ‘su tüketimi’ ile ilgili uyarılar yer alıyor.

Su kaynaklarının hızla tükendiği bir ortamda, daha az su tüketmenin önemine dikkat çekiliyor.

Su Ayak İzini Azaltmak İçin 13 Pratik Yöntem’ başlığı altında, neler yapılabileceği anlatılıyor.

Hemen hepsi bildiğimiz şeyler.

Musluktaki sızıntı, diş fırçalarken tüketilen su, çamaşır ve bulaşığı makinelerde yıkayarak daha az su kullanımı, arabayı hortumla değil kovayla yıkama, duş süresini azaltma, vesaire vesaire.

Bir madde var ki, gülsek mi, ağlasak mı, kızsak mı; ne desek…

“Daha az et tüketin!”

Haydi o zaman, diyeceğimizi diyelim.

 

***

DERGİDE et tüketimiyle ilgili uyarı şöyle: “Hayvansal gıdalar üretim süreçlerinde yüksek miktarda su kullanımına sebep olmaktadır. Örneğin, 1 kilo sığır eti üretiminde 15.415 litre su kullanılmaktadır.”

Bakanlık ironi mi yapıyor, ciddi mi?

Bu ekonomik kriz ortamında, bu hayat pahalılığı boğuşmasında, makarna ve ekmekle beslenen çocukların kursağından kaç gram et geçiyor Allah aşkına?

Kıymanın kilosu 600 lira.. “Çocuklara ızgara et yedireyim, biraz protein alsınlar, kansızlıktan betleri benizleri attı” deyip kuzu pirzola falan sardırırsan kasaba.. Kilosu bin lirayı buldu neredeyse.

Et deyince milletin aklına ya kıyma geliyor, ya kuşbaşı doğranmış kavurmalık.

Öyle bonfile, biftek, antrikot, kontrfile, pirzola, bilmem ne, unuttuk gitti!

Asgari ücretle aile geçindiren vatandaşın sofraya et koyma şansı kalmadı. Kıymayı gramla alıyor millet.

Yüzüne bakmadığın sakatata bile cüzdansal varlığın yetmiyor.

Ne yapıyorsun?

Makarna rafına uzanıyorsun; marketin kendi markasıyla fason ürettirdiği ucuz veya indirimli paketi alıp sepete atıyorsun. Yerli – yabancı markalara göre üç – beş lira daha ucuz neticede.

Bu arada istatistiki verilere göre, çocukların yüzde altmıştan fazlası makarna ve ekmekle besleniyormuş.

 

***

ET tüketiminin azaldığı kesin. O halde bilmeden de olsa hem yetişkinler, hem çocuklar daha az su tüketiyor doğal olarak!

Öyle ya canım; bir kilo sığır eti için 15 bin küsur litre su kullanılıyorsa.. Dört kişilik bir aile, et yemeyerek su tasarrufu sağlamış oluyor.

Bakın, enflasyon ve hayat pahalılığın böyle avantajları da var! Kızıyoruz falan ama, genel manada bakınca faydalı bir şey!

 

***

VATANDAŞA, “daha az et tüketerek su tasarrufu sağlayın” diye uyaran Bakanlık..

Et üreticisinin tükettiği su miktarına niye kafa yormuyor?

Üretim esnasında daha az su tüketimini teşvik edici uygulamalar falan.

Tüketicinin ‘su ayak izi’ hesabı yapılıyorsa, üreticinin de olmalı.

Daha az et tüketerek su tasarrufu sağlanıyorsa, daha az et üreterek de sağlanabilir mi?

Bu durumda, ‘ithal et’ devreye giriyor. Bir zamanlar kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri olan güzel yurdumun güzel insanları, ithal etle muhatap oluyor.

 

***

MAL üretiminde kullanılan su miktarı üzerinden hesap kitap yapmak lazım asıl.

Yani diş fırçalarken tüketilen su miktarının ince hesabını yapanlar, diş macununu veya fırçayı üretirken kullanılan suyun da hesabını yapmalı.

 

***

“DAHA az altın alın” denmiyor meselâ. Gerçi vatandaş alamıyor artık. Asgari ücretle üç veya dört adet küçük altın alabiliyorsun; sofraya koyup yersin artık altını!

Et tüketiminin azaltılmasını salık verenlerin, altın takılarla ilgili de uyarı yapması lazım.

Bir kilo sığır etinin üretimi sırasında kullanılan su miktarı, bir kilo altının çıkarılmasında kullanılan su miktarının yanında devede kulak kalmaz mı?

Öyleyse, memleketin yeraltı zenginliklerini hoyratça çıkarıp çok para kazanan maden şirketlerinin de ‘su ayak izi’ olmalı.

Yalnızca su değil, tükettikleri doğa üzerinden ‘ayak izi vergisi’ alınmalı.

Havayı, suyu, toprağı, canlıyı, her şeyi tüketiyorlar sonuçta.

 

***

HAVA dedik de.. Kirleten ana unsurlar geliverdi aklımıza.

Hani havayı en çok kirleten, çıkardıkları metan gazı ile gezegeni zehirleyen inekler meselâ.

Evet evet; nükleer silahların, termik ve nükleer santrallerin, vahşi sanayinin, vahşi madenciliğin, plastik atıkların, havayı, suyu, toprağı, canlıyı zehirleyen nice faaliyetin hiç hükmü yok.

Etinden, sütünden, her şeyinden yararlandığımız camışların osturuğu gezegeni zehirliyor!

Madem durum böyle; daha az et tüketerek sadece su tasarrufu değil; karbon ayak izi mevzularına da katkı sunuyor yurdum insanı.

Böylece iklim değişikliğiyle mücadelede, kendi adına iyi bir şey yapmış oluyor.

 

***

ETTEN bahis açmışken.. Bizim memleketin Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Hasan Çetin biraderimiz, Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin Başkanvekilliğine seçildi. Et pazarının Balıkesir’deki baronuydu; şimdi kırmızı et piyasasının lortlar kamarasında.

Tebriklerimizi iletir, başarılar dileriz yeni görevinde.

 

Selam ederim.

 

Exit mobile version