HAYAT iyice pahalı oldu artık ülkemizde, her şeyin fiyatı çok arttı. Çarşı pazara çıkmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. 20 Aralık’ta dövize yapılan müdahale, hayatı çekilebilir hale getirmeye yetmedi. Hazine ve Maliye Bakanı N. Nebati de aynen öyle diyor zaten, Mayıs’a kadar enflasyon % 50-55 bandında devam edermiş. Nasıl geçirecek bu dönemi vatandaşlar? Tamam, döviz artmıyor şimdilik ama ithal edilen enerjiye, mesela akaryakıta hala zam üstüne zam yapılıyor.
Enflasyon canavarı, dövizin stabil kalmasına aldırış bile etmiyor. Bu ortamda, vatandaşın en çok şikayet ettiği husus ise enerji zamları oldu. Temel bir ihtiyaç olan elektrikte, mevsim şartları da öne çıkıyor. Üstelik sadece ithalatla erişilen bir enerji de değil elektrik. Üretiminin % 33’ü kamu eliyle barajlardan karşılanıyor hala. İthal doğal gazdan elektrik üretimi ise % 34 paya sahip. Fakat elektrik fiyatlarındaki sorun, dövizle elde edilen kısmındaki kur artışından ziyade, dağıtım ve iletimin yanlış özelleştirmeler yüzünden uygulanan pahalı fiyat politikası ve zamların da bekletilip topluca yapılması gerçeğinden kaynaklanıyor. Vatandaşların son haftalardaki tepkilerinin esasını da bu durum oluşturuyor. Ancak bu konuda kamuoyunun doğru bildiği yanlışlar da var.
ENERJİ FİYATINDA EN BÜYÜK ARTIŞ TÜRKİYE’DE
Pandemi döneminde tüm Dünya’da, enerji fiyat artışları küresel bir sorun olarak yaşanıyor. Zaten bu gerçeği bürokratlar ile iktidar siyasetçileri de sık sık dile getiriyorlar. Fakat ülkemizdeki enerji fiyat artışlarına objektif olarak bakıldığında, siyasetçilerin mukayese yapmayı tercih ettikleri Avrupa ülkeleri ile epeyce ayrıştığımız da ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) açıkladığı verilere göre, elektrik fiyatlarında 2019 yılının ilk yarısı ile 2021 yılının ilk yarısı arasındaki iki yıllık değişime bakıldığında, 39 ülkenin 24’ünde fiyatlar yükselirken 15’inde ise düştüğü görülüyor. Bu dönemde en çok artış % 47,4 ile Türkiye’de. Bunu % 21,9 ile Polonya ve % 20,8 ile Ukrayna izliyor. AB’nde genel artış ortalaması ise % 10’nun altında, hatta on ülkedeki artış oranı % 5’ten düşük. Bu döneme, yerel fiyatlara göre değil de satın alma gücüne göre bakıldığında ise Türkiye’de % 30;6, AB’de % 1,4 artış olduğu görülüyor. Ancak “durum bununla kalsaydı iyiydi” dedirtecek gelişmeler de oldu daha sonra. Türkiye’de 2021’in son gününde ama 2022’den geçerli olacak şekilde, konut elektrik aboneleri için kullanım miktarına göre % 50’den başlayan ve % 127’ye kadar çıkan oranlarda zam yapıldı. İşte bu son zamlar ile sabırlar da taştı.
Öyle ki vatandaşlar şimdi meydanlarda toplanıp faturalarını yakıyor, tüketici dernekleri ve çeşitli STK’lar imza kampanyaları ve basın açıklamaları yapıyor, esnaflar işyeri kirasından daha fazla olan elektrik faturalarını camına asarak çaresizliğini sergiliyor. Hatta dağıtım şirketinin önünde televizyonunu parçalayan veya protesto gösterisinde dağıtım şirketlerini “kahrolsun” diye anan vatandaşlar da var. Onlar daha ziyade dağıtım şirketlerini sorumlu görüyor ve suçluyorlar. Halen sürmekte olan bu öfke hali duracak gibi de görülmüyor. Çünkü Isparta’da yaşanan “bir hafta elektriksiz kalma” hali de herkesin gözünü iyice açtı. Geliştirme yapmayıp, sadece tahsilat odaklı çalışan bir “özelleştirme” anlayışının sonuçları fiilen yaşandı.
ASGARİ ÜCRETTEKİ ARTIŞ ANINDA BUHARLAŞTI
Haliyle bu gelişmelere siyasetçiler de sessiz kalmadılar. Önce bu zamları “makul” göstermek isteyenler oldu. Başlıca iddiaları “artış olmasın diye destekleme yaptık ama bir yere kadar” şeklindeydi. Fakat 2021’deki zamlardan iyice bıkan ve 2022’ye hiç olmazsa bir parça umutla girmek isteyen vatandaşların, daha ilk günden başlarına yağan büyük oranlı elektrik ve doğalgaz zamlarını “anlayışla” karşılayacak halleri kalmamıştı. Türkiye’de elektrik fiyatlarında son 4 yılda 5 kata varan artış olmuştu. Ortalama elektrik birim fiyatı 2018’de 0.41 TL, 2019’da 0.60 TL, 2020’de 0.71 TL, 2021’de 0.92 TL ve son olarak da 2.06 TL’ye yükseltilmişti. Bu nedenle de tepkiler hızla büyüdü. Rekor enflasyon ve enerji zamları en çok yoksulları vurdu, mutfaklar yangın yeriydi, zorunlu ihtiyaçlar için artık gıdadan kısılıyordu, doğalgaz ve elektrik artışı sonrasında çözümü battaniyeye sarılmakta bulan vatandaşlar artık bu türden “makul” savunmaları dinlemediler bile. Herkes bu zamların 2021 enflasyon hesaplamasını arttırmamak ve toplu sözleşmeler ile emekli maaşlarını etkilememek adına geciktirilip açıklandığının da farkındaydı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı, tepki büyük oldu. Asgari ücrette yapılan artış ise kızgın sobaya düşen bir su damlası gibi anında buharlaşıverdi bu zamlar sonrasında. Belediye, muhtarlık veya müftülüklerin “askıda fatura” uygulamaları ise artık yeterli olamadı. Bu aşamada tepkisiz kalmamak için, iktidarın yaptığı tek değişiklik ise kademeli tarife sisteminde 150 kWh olan sınırı 210’a yükseltmek oldu. Bu da kimseyi tatmin etmedi tabii.
HAK ARAMA MI, SİVİL İTAATSİZLİK Mİ?
Muhalefet partileri ise zamlara karşı haliyle vatandaşın tepkilerine destek oldu. En dikkat çekici olan ve üzerinde tartışılan çıkış ise CHP liderinden geldi. 9 Şubat’ta Kılıçdaroğlu “zamlar geri alınıncaya dek faturaları ödemeyeceğim” şeklindeki boykot çıkışını daha sonra “Amacım, insanların faturalar nedeniyle yaşadığı derin acıya ortak olmaktı. Onların sözcüsü olmak istedim” diyerek açıkladı. Bahçeli hemen bu çıkışa “sivil itaatsizlik maskesi altına iliştirilmiş bir isyan denemesi” diyerek tepki gösterdi. Hatta “faturayı ödemezse elektriği kesilmelidir” diye ilave etti. Erdoğan ise “Muhalefetin yaygarasını kopardığı gibi bir durum söz konusu değil. Vatandaşımızı enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyeceğiz” yorumunu yaptı. Siyasetçiler aslında durumun ziyadesiyle farkındalar. Türkiye’de “faturaları ödemiyoruz” diyen milyonlarca elektrik abonesi organize bir boykot yapabilseler, bu zamlar bir günde geri çekilir. Ancak bu türden bir sivil toplum tepkisi yok ülkemizde. Tepkiler sandıktan çıkıyor. O nedenle de, sınırlı sayıda ve bireysel anlamda fatura ödememe, şirketin göndereceği ihtara rağmen ısrar etme hali, sonunda fiilen aboneliği kapatma ve alacak takibine geçmeyle bitecektir. Yeniden aboneliğin başlatılması şartı da, hem eski borç ve gecikme cezasının tahsili olacak, hem de açma-kapama bedeli istenecektir. Hak kaybı olmadan hukuka başvurup fatura içeriğine itiraz etme yönünde bir yöntem bulunamazsa, bu boykot çağrısı da sembolik kalır. Üstelik mevcut siyasi tarza çok uygun bir şekilde “siz elektrik parası ödemezseniz, biz de belediyelere su parası ödemeyiz” lafları bile şimdiden salındı ortalığa.
KAMUOYU BU İŞE AKIL ERDİREMİYOR
Bu noktada bir tespit yapmakta fayda var. Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) tümüyle kamuya ait bir şirket ve üretimdeki payı da yıllar içinde azalıyor. Ürettiği elektriği halen dağıtım şirketlerine 31,86 kuruşa devrediyor. Fakat “oradan alıp halka pahalı satıyor şirketler” denilerek sistemi tarif etmek de doğru değil. Çünkü o tarife göre, elektrik 1. Kademe konut abonesine 79.46 kuruşa, 2. Kademe konut abonesine ise 134 kuruşa satılırken, aradaki bu kadar büyük bir farka kamuoyu akıl erdiremiyor. Ayrıca bu kadar çok üretim, tedarik, iletim, dağıtım şirketinin gerekliliğine de inanmıyor. O nedenle zamlar bu kadar can yakıcı bir hale gelmişken, biraz da şirketlerin fedakarlık etmesi gerektiğini dile getiriyor halk. Oysa 11 Şubat’ta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı F. Dönmez ile 21 elektrik dağıtım bölgesindeki 17 şirketin üst düzey yöneticileri bir toplantı yaptılar ama oradan bir “indirim sonucu” da çıkmadı. Bunun üzerine, sermayesi bile olmayan şirketlere özelleştirme yoluyla elektrik dağıtımlarının verildiği, onların da dövizle borçlanma yaptıkları ve 20 Aralık sonrası kurtulmaları için bu kadar büyük zamlar yapıldığı yorumları gündemi doldurdu.
BU ÖZELLEŞTİRME MODELİ HALK YARARINA DEĞİL
Bu şirketlerin 38 milyar doları banka kredisi olmak üzere leasing dahil 52 milyar dolar borç yükü altında oldukları iddiaları var. Halen kamu şirketine ilave olarak, işte bu vaziyetteki bir özel sektör üretiminin de içinde olduğu elektrik piyasasının takas ve dengeleme fiyatına göre, Elektrik Piyasası İşletmeleri A.Ş. (EPİAŞ) elektrik tedarikinin büyük bölümünü karşılıyor ve ortalama 1,5 liradan elektrik satışı yapıyor. Dağıtım şirketleri de sanayide 1.75, işyerinde 2.74, konutta 1.37 ile 2 TL fiyat uyguluyor. Ülkemizde elektrik fiyatı belirleme yöntemi bu ve kamu fiyatı olan 31.86’nın çok üzerinde oluşan bir özel sektör üretim fiyatı var halen. Termik, RES, HES, JES, GES vb.nden geliyor bu yüksek maliyetli fiyat ve paçal maliyeti de doğrudan etkiliyor. Üretirken de, satarken de kazanıyor özel şirketler. Bu değişimi görmeden, cari elektrik fiyatını ve yapılan zamları anlamak mümkün değil. İşi sadece dağıtıma bağlamak da doğru değil. Halen bu türden enerji yatırımları ise devam ediyor ve zamanı gelince yine halk ödeyecek bunları da. Özetle, ülkemizdeki bu özelleştirme modeli asla halkın yararına çalışan bir model değil. “Tesis yapımına para vermedik, bedavaya geldi” deniliyor ama bunun bedelini halk her ay ödüyor. Yıllarca da sürecek bu ödeme. O nedenle de, sadece elektrik dağıtımını tekrar kamulaştırmak yeterli değil, bütün modeli yeni baştan ve kamu yararı temelinde oluşturmak gerekiyor.
ENERJİ ZAMLARINDAKİ DÜĞÜMÜ SİYASET KURUMU ÇÖZECEK
Bir diğer ve kısa vadede sonuç alınacak tedbir ise, enerji faturalarından KDV’nin kaldırılması (veya % 1’e düşürülmesi) ile doğrudan maddi yardımlar yapılması olabilir. Nitekim çeşitli ülkeler benzeri yöntemleri uygulamaya alarak, enerji fiyat artışlarından vatandaşlarının etkilenmemesini sağlamaya çalışıyorlar. Örneğin Belçika 5 ay süreyle elektriğe uygulanan KDV oranı % 21’den % 6’ya indirileceğini ve ilave olarak hane başına 100 Euro tutarında ısınma çeki gönderileceğini açıkladı. Danimarka ise 320 bin haneye bir defaya mahsusu olmak üzere 500 Euro enerji yardımı çeki göndereceğini bildirildi. Ülkemizde ise bilinen ekonomik sebeplerle böyle tedbirler uygulanmıyor. Fakat bunun yerine temel gıda ürünlerinde % 8 olan KDV % 1’e indirildi. Bu indirimin vatandaş tepkisini azaltacağı düşünüldü. İyi de oldu ama yeterli olması mümkün değil. Bu nedenle de enerji zamlarına karşı hukuk yoluna gidilmeye başlandı. Türkiye Barolar Birliği “Anayasa’ya, mevzuata, evrensel tüketici haklarına, kamu yararına ve sosyal devlet anlayışına tamamen aykırı, fahiş elektrik zamları getiren Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararlarının yürütmesinin durdurulması ve iptali amacıyla” dava açtığını açıkladı. Çeşitli illerdeki baroların da bu türden davalar açması bekleniyor. Ayrıca bireylerin açabileceği istirdat (haksız ödemeyi geri isteme) davaları da olacaktır belki. Tüketici dernekleri ise şimdilik boykotun çözüm olmayacağı tespitiyle, zamların geri alınması için mücadele ediyorlar.
Anlaşılan o ki, enerji zamlarındaki düğümü siyaset kurumu çözecek. Ülkemizde enerji sektörü hızla büyür ve kamu üretiminin yerini alırken, bunun bedelinin halka ödetilmesine yoğun itiraz var. Biraz da bugüne kadar kazananların ellerini taşın altına koymasını istiyor vatandaşlar. Oluşturulan sistemin yanlışlığı iyice ortaya serildi artık. Zamların geri alınması konusundaki talepler ve gelişmelerin ne yönde olacağı, aynı zamanda geleceğimizin de nasıl olacağını belirleyecek.