“Dünyayı Z kuşağı kurtaracak!”

Balıkesir Tüketiciyi Koruma Derneği’nin (TÜKODER), Dünya Tüketiciler Haftası nedeniyle, Salih Tozan Kültür Merkezi’nde, düzenlediği, “Dünyada ve Türkiye’de Yeni Nesil Tüketim Alışkanlıkları” konulu panele katılan emekli büyükelçi Ali Rıza Çolak, ilkel avcı toplumdan günümüz Z Kuşağına dek ülkelerin tüketim ve tüketim alışkanlıkları konusunda detaylı bilgiler verdi. İster zengin ve gelişmiş, ister yoksul ve geri kalmış olsun, tüm ülkelerdeki gençlerini vazgeçemediği alışkanlığın cep telefonu ve sosyal medya olduğuna dikkat çekti. Çolak, Z Kuşağı alışkanlıklarının geçmiş toplum alışkanlıklarına benzemediğini, bireyselliğe önem verdiklerini vurgularken, 3. Dünya savaşının çıkmasını Z kuşağının engelleyeceğini söyledi; “dünyayı Z kuşağı kurtaracak” dedi.

dünyayı-z-kuşağı-kurtaracak-ali-rıza-çolak-söyleşi

 

Hilmi DUYAR /POLİTİKA

 

Balıkesir Tüketiciyi Koruma Derneği’nin (TÜKODER), Dünya Tüketiciler Haftası nedeniyle, Salih Tozan Kültür Merkezi’nde, düzenlediği, “Dünyada ve Türkiye’de Yeni Nesil Tüketim Alışkanlıkları” konulu panele katılan emekli büyükelçi Ali Rıza Çolak, ilkel avcı toplumdan günümüz Z Kuşağına dek ülkelerin tüketim ve tüketim alışkanlıkları konusunda detaylı bilgiler verdi. İster zengin ve gelişmiş, ister yoksul ve geri kalmış tüm ülke gençlerinin vazgeçemediği alışkanlığın cep telefonu ve sosyal medya olduğuna dikkat çekti. Çolak, Z Kuşağı alışkanlıklarının geçmiş toplum alışkanlıklarına benzemediğini, bireyselliğe önek verdiklerini vurgularken, 3. Dünya savaşının çıkmasını Z kuşağının engelleyeceğini söyledi.

 

Balıkesir TÜKODER tarafından gerçekleştirilen Dünyada ve Türkiye’de Yeni Nesil Tüketim Alışkanlıkları konulu panelin açılış konuşmasını dernek başkanı Kemal Büyükışık gerçekleştirdi. Tüketici hakları ve Balıkesir TÜKODER hakkında kısa bilgi veren Büyükışık’ın konuşmasının ardından Edremit Sivil Havacılık Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Abdullah Soykan’ın yönettiği panelde emekli büyükelçi Alı Rıza Çolak, ülkemizdeki ve tüm dünyadaki tüketim alışkanlıkları konusunda katılımcılara ders niteliğinde detaylı bilgiler verdi.

İlkel insan topluluklarından günümüz Z Kuşağına tüketim alışkanlıklarını anlattı. Dinleyicilerin arasında kaç kişinin 1995 ve sonrası doğumlu olduğunu soran Çolak, 6 dinleyicinin yeni nesil olduğunu öğrendikten sonra yaş almanın doğanın gereği olduğunu belirtti. 30 yaşında da ihtiyarlayabilirsiniz 80 yaşında da genç kalabilirsiniz” diyen Çolak, İhtiyarlamak ve gelişmeleri bırakmanın insanların kendi tercihi olduğunu ifade etti.  Tüketim alışkanlıklarının yaşlara ve zamana göre değiştiğine dikkat çeken büyükelçi Çolak, tek hücreli canlılardan en gelişmiş yaratık insana kadar her varlığın tüketici olduğunu kaydetti. Hayvanların yalnız gereksinimleri kadar tükettiğini hatırlattı. İnsanın da başlangıçta böyle olduğunu belirten Çolak, “İnsan da, diğer canlıların yaptığı gibi avcı, toplayıcıydı, ne bulursa onu yer, onu tüketirdi.

Binlerce yıl böyle yaşadı ve nüfusu fazla artmıyordu. Olanaklar ve doğanın işleyişi yerleşik tarıma geçene kadar böyleydi. Üretim kontrollü hale gelince, su biriktirmeyi kanallar açmayı öğrendi. Buna koşut nüfus artmaya başladı. Bazı coğrafi bölgeler çok avantajlıydı. Fakir olan bölgeler, zengin bölgelere doğru bir el koymaya savaşmaya başladı. İnsanlar ayrıldı, sınırları ortaya çıktı. Yerleşik tarımla beraber insanoğlu tüketici olmayı hiçbir zaman bırakmadı. Sınırlı bir tüketim insanın doğasında olmadı. Bu olgu dini öğretilerde, felsefi öğretilerde her zaman söylendi. Avcı, toplayıcı topluluklarda da yerleşik tarıma geçtikten sonra da ihtiyaçları sınırsız kaldı. Bu hiç şaşmayacak ve doğanın bir yasası olarak devam edecek dedi.

 

“SAKLA SAMANI GELİR ZAMANI DÖNEMİ BİTTİ…”

Yerli Malı Haftası kutlamanın, “Ayağını yorganına göre uzat”, “Sakla samanı gelir zamanı”, “Damlaya damlaya göl olur” demenin Y Kuşağı dediğimiz bugünün yönetici durumunda olanlara kadar devam ettiğini, sonra gelen Z kuşağı ve Alfa kuşağı gençlerinin çok değişik bir dünya görüşüne, değişik sorumluluk anlayışına, değişik alışkanlıklara sahip olduğunu açıkladı. Gençlerin bazı özelliklerini beğendiğini, bazılarını beğenmediğini belirten Çolak, “Hiçbir şekilde unutmayalım, ne kadar eleştirirsek eleştirelim, kendimizi şu fikirden uzaklaştırmayalım.

Gelecek bu neslin ve bundan sonra gelecekte onların dediği, onların yönlendirmeleri ve onların istekleri olacak. Hem ekonomide onların istekleri olacak, hem üretici onların isteklerini dinleyecek, Kendileri de dünya görüşlerini dayatacaklar. Yeme, içme, örtünme, barınma, gibi bazı tüketim kalemleri hiç değişmeyecek. Tarihte aynıydı, sonra da aynı olacak. Değişecek olan;  Nasıl giyindiniz? Nasıl yediniz? Nasıl içtiniz? Nasıl barındınız? Nasıl örtündünüz? Bunların hepsi kuşaklar boyunca değişiklik gösterdi, temel kaldılar. Giyim, kuşam, barınma, bütün tüketim alışkanlıkları önce coğrafyaya sonra toplumun gelişmişlik düzeyine bağlı, toplumun eğitim düzeyine, kültürüne bağlıdır. Ne kadar farklılık gösterirse, farklılığa bağlı alışkanlıklar da değişiyor” ifadelerini kullandı.

 

“DÜNYADA EN KÖTÜ ŞEY FAKİRLİK…”

En az gelişmiş Etiyopya’dan en gelişmiş ülkeler, ABD, Almanya, Japonya, Norveç olmak üzere 9 ülkede görev yaptığını hatırlatan Çolak bir diplomatın en önemli görevinin gittiği ülkeyle Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek, düzgün tutmak olmadığını belirtti. Ali Rıza Çolak, “Büyükelçinin en önemli görevi sokağa inmek, her kesimden insanla tanışmak, o ülke hakkında en sağlam bilgileri Türkiye’ye göndermek, o ülkeyi tanımaktır. O ülkede sokağın nabzı nasıl atıyor? Sokak ne düşünüyor? Bunu bildirmektir. Sadece hükümetine ve dışişleri bakanlığına değil, konuyla ilgili tüm kuruluşlara, toplum kuruluşlarına bildirmektir. Dünyada en kötü şey fakirliktir. 2008 yılında Afrika’ya atandığımda sadece Etiyopya’da görev yapmadım aynı zamanda Afrika Birliği Örgütünde temsilciydim. Somali, Cibuti, Ruanda, Uganda, Madagaskar, buralarda akredite çalışmalarım oldu. Bu ülkelere gidip görme ve dolaşma mecburiyetim oldu, çok enteresan anılarım vardır. Somali’de iç savaş vardı. Devlet başkanıyla görüşmem mümkün değildi. Bir şekilde Etiyopya’ya getirdik. Otel odasında görüştük. Ruanda’ya gittiğimde, istiklal marşımızın notalarını verdik. Buluştuğumuzda onların marşı çalıyor, benim marşım çalınacak, sonra güven mektubunu sunacağım. Adamlar gönderdiğim notayı kaybetmişler, orkestra boş boş bakıyor. Bayrağımızın önünde bağıra bağıra milli marşımızı okudum. Bir büyükelçi işini bitirdikten sonra yalnız büyük salonlarda yiyip içmiyor” tümcelerini kullandı.

 

“Fakir ve zengin ülkelerin tüketim alışkanlıkları farklıdır”

Görev yaptığı yıllarda Etiyopya’daki fakirliği gördüğünü, insanların temel ihtiyaçlarından başka hiçbir şeyi düşünmediklerini bazı Afrika ülkelerinde gelir dağılımı uçurumunun korkunç boyutlarda olduğuna dikkat çeken Çolak, “Etiyopya’dan bahsediyorum. Adam milyarlık villasından Bentley marka otomobiliyle çıkarken bir yufka ekmeği alabilmek için arkasından koşan yüzlerce insan vardı. Yıllar sonra tekrar gittiğimde oranın gençleriyle Japonya’nın gençlerini birleştiren bazı alışkanlıklar var. Bunların başında cep telefonu ve sosyal medya geliyor. Günümüzde en fakir toplumlarının gençleri bile yediği yemeğe, karnının tok olup olmadığına, ayağında doğru düzgün ayakkabı olup olmadığına bakmadan önce cebindeki telefona bakıyor.

Fakir ülke ve zengin ülkenin tüketim alışkanlıklarındaki ayrımlar ise; Fakir ülkede insanlar başkasını düşünmez, çıkarcı olurlar. Olanakları kısıtlı olmasa bile ülkenin olanakları kısıtlıdır her şeye güçleri yetmez. Durum böyle olunca kendisini düşünen, mümkün olduğu kadar hayatta kalmaya çalışan ama hayatın zevklerine, güzelliklerine çok az yer kalmış bir toplumdur. Gelişmiş ülkelerde ihtiyaçlar çok rahat karşılandıktan sonra hobiler başlar. Pul biriktirme, para biriktirme, maket uçak, sanat, opera, bale, resim sergisi, ressamın hayatta kalacak parayı kazanabilmesi bir doktor kadar iyi yaşayabilmesi.

 

“ZENGİNLİK ARTTIKÇA ÜRÜN LOGOLARI KÜÇÜLÜR”

Bunların hepsinin tüketicisi olduğu gibi birileri de bundan hayatını idame etmiyor. Tiyatro, sinema ve benzerleri hep ekonomik bakımdan gelişmiş insanların işi. Bir ülkede ekonomi bozulmaya başlayınca insanların ilk terk ettikleri bunlardır. Hobilerini, sanatı sinemayı bırakır tiyatrolar kapanır, sayıları düşer. Kimse turizm satın almaz. Çok zengin kesimin gençleriyle, yaşlıları arasındaki tüketim alışkanlıklarına gelince bambaşka bir dünyadır. Herkesin gözüne sokulan paralar Orta Doğu ülkelerinde, Arap ülkelerinde, gelişmemiş ülkelerde, Türkiye’de olur. İsveçli,  Amerikalı, Japon milyarderin zengin olduğunu karşıdan bakınca anlayamazsınız. Kıyafetteki logolar en gelişmemiş ülkede, taklit mal bile olsa en büyüktür.

Gençlerin en önemli meraklarından biri marka merakıdır. Giyen insan o logonun ve markanın görülmesini ister çünkü ondan tatmin olur. İnsanların parası arttıkça aynı ürünün logosu küçülür. Facebook’un yöneticisi Mark Zuckerberg’in giydiği tişörtte hiçbir logo yok fakat o tişörtün fiyatı bin 500 yüz dolardır. O tişörtün kumaşı, kalitesi kaç defa yıkanacağı meselesi diğerleriyle kıyaslanmayacak kadar fazla. Çok zenginlerin kıyafeti sadece kendileri için üretilir. Onların logosunun olması zaten mümkün değildir,  elbiseleri, ayakkabıları özeldir. Bunlar dünyadaki tüketimin sadece 100 binlik kesimidir” dedi.

 

“Z KUŞAĞI ‘AZ ÖTEYE GİT’ UYARISINI BİLE ŞİDDET KABUL EDİYOR”

Çolak, Ortadoğu’da ya da geleneksel toplumlarda ailelerin, çocukları kaç yaşına gelirse gelsin, 18 de olsa 30 da olsa evden ayrılmalarını istemediğini, evde ne kadar kalırsa, evlendikten sonra da bir arada yaşamalarını istediğini, geleneksel aile yapısı, çekirdek ailenin büyümesi esasına dayalı olduğunu vurguladı.

Batı toplumlarında tam tersi olduğunu çocuk 18 yaşına gelmiş ya da üniversiteye girmişse evi terk ettiğini, etmemişse annesi, babası emekliliğini bahane ederek evinden çıkardığını söyledi. Ancak Z ve Alfa kuşağının, hiçbir yere gitmeye niyeti olmadığını, dünyaya kendi isteği ile gelmediğini, anne babanın arzusuyla doğduğunu belirtip, keyfi isteyene kadar bütün ihtiyaçlarının karşılanmasını istediğini ve bu nedenle açılan davalar olduğunu, açılan davaları da bu kuşağın kazandığını hatırlattı. Yasal hakları bildiklerini, son derece alıngan, duygusal bir kuşak olduklarını açıklayıp, Annenizden babanızdan gördüğünüz tokadı, terliği yemek bir yana, az öteye git demeyi bile şiddet olarak görüyor. Siz annenizi, babanızı hiçbir zaman ihbar etmek durumunda kalmadınız. Bu kuşak şiddet gördüğü anda jandarmaya polise gidiyor. Tüketim alışkanlıkları da fark yaratıyor. Çünkü bu kuşak kaç parası olduğuna bakmıyor, sadece istiyor. Bu isteğin nasıl karşılandığı hiç umurlarında değil. Üniversiteyi bitirdikten sonra iş dünyasına atılmada da istekli değiller. Başladıkları işi çok çabuk bırakıyorlar, istifa ediyorlar. Evde oturmak, arzuladıkları tüketimi sürdürmek onlar için esas. Kırsal kesimde dahi yamalı giysiyi ne zaman gördünüz? Yorganların eskisi gibi iğneyle iplikle kaplandığını ne zaman gördünüz?” diye sordu.

 

“Dünya nüfusu azaltılmaya çalışılıyor”

Büyükelçi Çolak, Dünya nüfusunun çok fazla kabul edildiğini ve azaltılmaya çalışıldığını kaydetti. Gerek pandemi süreciyle, gerek pandemiye ek sosyal oluşumlarla giderek azaltılmaya çalışılan bir nüfus olduğundan söz ederken, Orta Krallık diye anılan Çin’in, tarih boyunca Hindistan ile birlikte en eski 2 ülkeden biri olduğunu, 2023 senesinde nüfusun 1 milyon azaldığını belirtti. Nüfusun matematiksel olarak arttığı gibi azaldığına vurgu yaptı.

Genç kuşakta nüfus azalmasına katkının kendiliğinden ortaya çıkmadığını, TV dizileriyle pompalanan alışkanlık olduğunu ileri sürdü. Dünyanın geleceğinin gençlerin dediği gibi olacağını savunan Çolak, Pandemi süreci geldi herkes eve kapandı, genç kuşağın işine geldi. Çok iyi çalıştılar çünkü evden çıkma gereksinimleri yoktu. Sistemin kendilerine dayattıkları o ceket yoktu. Şortları seviyorlardı pandemi onların bu ihtiyaçlarını karşıladı. Baktılar ki anneleri babaları da aynı şekilde giyiniyor, salgından sonra eskiden bir alışveriş merkezine girdiğinizde 50-60 çeşit takım elbise görürdünüz. Şimdi 3-4 elbiseden birini seçmek zorundasınız. Çünkü insanların isteği kalmadı. Yeni nesil bir kere zora gelemiyor. Zora geldiği anda, bir güçlük, bir yük oluştuğu anda sürdürmek istemiyor. Çünkü saplantısı yok. Hayat akıcı diyor ve yeni felsefeleri var. Dün gündüz geçti, yarın daha gelmedi, anı yaşa, anı değerlendir. Şu an mutluysan mutlusun. Mutlu değilsen mutlu olmaya bak. Seni ne mutlu ederse onu yap. Bu felsefe. işe yarar mı yaramaz mı? Birlikte göreceğiz. Bu felsefenin insanlığın geleceğine ve gelişmesine çok büyük bir katkı sağlayacağını söylemem lazım bu insanların sabırsızlığı, sebatsızlığı ilginçtir. Mezun oluyor kaç para ile işe başlamak istersiniz diyorlar; yüksek paralardan bahsediyor. Yüksek meblağlı işi yapıp yapamayacağını düşünmüyor. 1995’ten sonra doğan kuşaklar evrenin merkezinin de merkezi dedi.

 

“3. Dünya Savaşını Z Kuşağı önleyecek”

Türk Hava Yollarının (THY) dünyada en fazla noktaya uçuş yaptığını bu şirkette bile bir anda 800 kabin görevlisi personelin bir anda istifa ettiğini, bunların yatılı yurt dışı seyahatlerinde günlük 100 dolar hariç 76 bin lira maaş aldıklarını kaydeden Çolak,Bu maaşa bu iş yapılır mı? İş koşulları çok ağır,  uçakta mağdur oluyorum şiddet görüyorum koşullar ağır, bu yolcularla uğraşılmaz diyen personel istifa etti. Bu maaşı elinin tersiyle itenler var. İşe girdiğinde bu maaş çok iyidir diyor. Elindeki listede New York, Londra, Paris, Lozan gibi 10 şehri gezdikten sonra görmek istediği yerleri gördükten sonra istifa ediyor. Yeni neslin tüketim anlayışı da çok farklı en çok teknoloji, haberleşme, yapay zeka,   sosyal medya var. Bunların tüketimle alakası var mı diye soracak olursanız; bunlarda bir tüketim. İnternet ücretleri sürekli artıyor. Telefonuna bir program indirdiğinde, oyun yüklediğinde para veriyor.

Gençler şimdi para vermiyorlar ama yaşları ilerledikçe reklamları seyretmemek için para verecekler. Daha çok seyahat, ilaç, uyuşturucu ve alkol kullanımının eğitimle çok ilgisi var. Eğitim düştükçe, bu kuşak depresif oldukça ve ihtiyaçlarını gideremediğini düşündükçe alışkanlıkları da artıyor ve bu tüketimi de artıyor. Bu alışkanlıklar yeteri kadar para bulunamadığı zaman ahlaki çöküşe dönüşüyor. Ahlaki çöküş ekonomisi bozuk ülkelerde daha fazla diye düşünmeyin. Bütün dünyada böyledir.

Çünkü dünyanın gidişatında kontrol altında tutulma kaygısı yok. ABD Trump’la birlikte bu işin ucunu bıraktı. Anarşinin daha yoğun olacağı, ekonominin daha daralacağı, eldeki olanakları mümkün olduğu kadar yatırımdan ziyade, topraktan, gayrimenkulden ziyade parada tutmanız gerekecek.  Parasal olarak tercihen her yerde geçerli altın külçeleri halinde tutmanız gerekecek. Bir arsanız varsa ihtiyaç duyduğunuzda elinizden çıkaramazsınız. Gayrimenkulü çıkaramazsınız. İhtiyacınız olduğu anlaşıldığı anda tüketici sizden bunu yarı fiyatına almaya çalışır. Hisse senetleri ise bilmeyenler için çok risklidir. Bunlar günümüzün yeni nesil tüketimleridir. Kumar gibi, çabuk para kazanma, kolay yoldan para kazanma, insanın en önemli dürtülerinden biridir.

Tüketim haftasındayız bilinçli tüketici için bir kere üreticiyi kontrol altında tutma, hakkını arama, sosyal medyada sorunlu ürünleri ve sorumlu işletmeleri afişe etme mutlaka yapılmalıdır. Z kuşağı kendisini memnun etmeyen herhangi bir şey olduğunda şikayetini sonuna kadar yapıyor. Paranın akıllı harcanması, hayatı kolaylaştırıcı şekilde harcanması çok önemlidir. Paranın doğru harcanması esas zenginliktir. Paranın çok olması zenginlik değildir. Eldeki paranın sizi mutlu edecek biçimde harcanması esastır.

Anadolu’nun, Orta Doğu’nun pek çok ülkesinde insanlar fakir bir hayat yaşıyor ama İsveç zengininin gösterişsizliği gibi değil. İsveç’in zengini parasını göstermez. IKEA’nın patronu belki otuz yıllık Volvo’ya biner ama evindeki konfor, yediği, içtiğinin kalitesi çok farklıdır, dışarıya göstermek istemez. İsveç’te Norveç’te içki çok pahalıdır. Bir kanyak 600-700 dolardan başlar. Kanyağını içer ama kimseye göstermez. Burada dünyanın parası var ama hiç parası yokmuş gibi yaşıyor. Bu durum özellikle kırsal kesimde, insanların mutsuzluğunun ve çabuk ihtiyarlamasının asıl sebeplerinden biridir. Hepinize tavsiye ediyorum; Sonraki nesillere bir şey bırakmayın. Sonraki nesiller sizden bir şey beklemiyor.

Siz vefat ettiğiniz anda satacaklar. Benim şu kadar toprağım olsun, benim bu kadar malım olsun, bir yere yerleşip kalayım, bunların hiçbirisi olmayacak. Siz öldükten itibaren zeytinlikleri satan bu adamlar ne işe yarayacak. Bunlar, dünyada beklenen sıkıntı yaratan 3. Dünya savaşı risklerini çok azaltırlar. Çünkü bunlarla dünya savaşı plan yapılmaz. O gençler sivil hayatta neyse? Askerde de öyleler. Kokpitteki genç pilot, sivil hayatında neyse kokpitte de öyle. Savaş riskini azaltıyorlar. Dünya üzerindeki nüfus katkısını çok fazla azaltacaklar dedi.

 

“Türkiye’de diziler neden 3 saat sürüyor?”

Büyükelçi Çolak, Türkiye’de gelir durumu ve eğitimi düşük ailelerin zaman geçirme kavramının TV diziler olduğunu açıkladı. Bazı yerlerde dizilerin 45 dakika sürdüğünü, ancak Türkiye’de 45 dakikada dizinin bir bölümünün bitirilemeyeceğini dizilerinin 3 saat sürdüğünü genel görüntülerin olmadığını vurguladı. Bunu 2 nedene bağlayan Çolak,Eğitim azaldıkça insanların anlama yeteneği de azalıyor. Anlama yetisinin canlı kalması sözcük zenginliği ve okumakla alakalıdır. Kitap okumayanlar anlamada zorlanırlar ve kullandıkları kelime sayısı giderek azalır. Dizilerde 3 saat boyunca insanlar daha iyi anlasın diye yapılır. Dizi izlenirken ev kadınına, ‘Çay getir, kahve getir, su getir’ denir. Öyle bir dizi olması gerekirken evin kadını veya kızı 10 dakika çay kahve hazırladıktan sonra diziyi kaçırmaz sahne devam eder. Bu üreticinin tüketiciye dayatmasıdır. Üretici diziyi eğitim ve gelir düzeyi düşük olanlar için yaptığını bilir. Zenginlerin dizisi nasıl olur? Zenginler ve eğitimliler vakit geçirmek için TV izler, kitap okuma alışkanlığı vardır. Romanya’da elinde kitap olan yolculardan toplu taşımada para alınmıyor. Dünyada en fazla kitap satılan ülkeler Japonya, Çin’dir. Oradaki çocuklar metroda cep telefonlarına bakmıyor, kitap okuyorlar. Diyeceksiniz ki; Z Kuşağı canavar gibi. Onlar Üniversiteyi bitirdikten sonra çalışmak istemiyor, kendini geliştirmek istiyor, mutlu olmak istiyor. Matematik seviyorsa matematik, tarih seviyorsa tarih öğreniyor. O gruplara da pompalanan ürünlerin grupları çok farklı. Ama hiç birinde cep telefonu meselesi değişmiyor. Çocuklar ailesi ile ilk kavgayı cep telefonu yüzünden yapıyor. Cep telefonları daha da gelişecek, anlamadığımız boyutlara gelecek. İnsanlar sürekli her şeyini cep telefonuyla yapacak. Yeni nesil telefonlara yapay zeka koydular. Canınız ne isterse yapıyor. Öğrencilerin kompozisyonunu yazıyor. Dünyada ayrıca bir dezenformasyon da var. Gördüğünüz her olgu, her fotoğraf üzerinde oynanabiliyor ifadelerini kullandı. .

 

“ABD Halkı Trump’ın kazanmasını istedi”

Sokaktaki insanının isteklerinin sandığa yansıdığını ve etkili olduğunu dile getiren Çolak, “ABD Halkı Trump’ın kazanması istedi. Sokaktaki insan neyi hak ediyorsa yönetim öyle olur. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2 aktör ya da New York’taki 2 entelektüel, 3 öğretim üyesi akademisyenin, Trump’ı istememesinin bir önemi yok. ABD’nin her yerinden insanlar, reddettiğimiz, eğitimsiz dediğimiz, buzdolabında bira olan, dondurucusunda pizza olan, televizyonda son derece saçma şovlar izleyen kişiler kesin Trump’ı istiyor. Adam Amerika’nın tamamının oylarını aldı başkan oldu. Diyeceksiniz ki adam dünyanın canına okuyor. Hayır! Sokak ne istiyorsa onu yapıyor. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Sokaktaki adamın isteği dışında toplumsal tepkiler de önemlidir. Sırbistan’ı görüyoruz. İnsanlar sokaklarda, bakanlar istifa ediyor. Dünyanın en fazla üretim yapan ülkesi ABD değil artık. Dünyanın en fazla üretim yapan ülkesi Çin, dünyanın en fazla tüketimi yapan AB ülkeleridir. Tüketimi dünyadaki en başat tüketimdir. Bunların gelirleri sömürge ülkelerden sağlanır.  

Ürün kalitesinin AB kadar yüksek olduğu hiçbir yer yok. Bir de Japonya vardır. Japonya’nın da nüfusu her sene yaklaşık 6 milyon azalıyor. Ben orada görev yaptığım sıralarda 120 milyon nüfusları vardı, 105 milyona düştü. 1990’ların başında büyük ekonomik top vardı. Şimdi bu ekonomik top küçüldü, küçüldü ve patladı. Ekonomik top patlayınca dünyadaki demokrasiler daha totaliter, daha otoriter, daha sert girişimlere dönüştüler. Bu sadece ABD’de değil, Kore’de de, Avrupa’da, Polonya’da, Kırgızistan’da da böyle. Giderek başka Avrupa ülkelerinde de böyle olacak. Çünkü siyasetçiler sokaktaki insanı denetim altında tutmak ister. Kendine göre şekillendirmek ister. Siyasetçinin en büyük amacı görevi bırakmamak, hep iktidarda kalmaktır” diyerek sözlerini tamamladı.

 

Exit mobile version