DENİZ ŞEHRİ BALIKESİR!

 

MAVİ VATAN kavramını ortaya atıp haritasını çizen Emekli Tümamiral Cihat Yaycı Balıkesir’deydi geçtiğimiz günlerde.

Türkiye’nin sahip olduğu deniz varlığından, deniz hukukundan, komşularından, anlaşmalarından, güvenliğinden söz etti uzun uzun.

Balıkesir’de kendi alanında söyleşiye, panele, konferansa gelen herkes gibi, O da ‘Kuva-yı Milliye şehri’ dedi Balıkesir için. Kuva-yı Milliye’den girip cumhuriyete kadar uzanan yolda Balıkesir’in verdiği mücadeleyi hamaset faslında anlatanlar o kadar çok ki.. Yaycı’dan da benzer hamasi cümleler geldi peş peşe.

Bir farkla.

Balıkesir için çok önemli ve anlamlı bir ifade kullandı: “Deniz Şehri!”

 

***

“NE var bunda, herkesin bildiği bir şey” diyeceksiniz hemen.

Denizden baktınız mı hiç Balıkesir’e?

Deniz derken… Yazlık bir şey yani bizim için, hepimiz için.

‘Deniz’ demeyiz; Körfez’deki ikinci konutumuza atfen ‘yazlık’ ifadesini kullanırız!

Yaz aylarında hatırlarız.

Turizmdir, yazlık evdir, tatildir, yüzmek, eğlenmek, güneşlenmektir hepimiz için.

Oysa stratejik bir varlıktır deniz.

Adalara, parsellere ayıramıyorsun, sonuçta su.

Ama haritasını çizmiş Cihat Yaycı. Suyun bize ait olan kısımlarıyla, deniz komşularının sınırlarını belirlemiş. Türkiye’yi Libya ile, İsrail ile deniz sınırından komşuluk ilişkisine sokmuş. Bunun neden böyle olması gerektiğini gerekçelendirmiş, kabul ettirmiş.

Türkiye’nin avantajlarını, deniz siyasetini, deniz tabanının altındaki cevheri çıkarma hakkına kadar yani.. “Bu çalışma için on altı yılımı verdim” dedi.

Haritayı koy önüne, gönyeyle pergelle bir şeyler çiz.. O kadar basit değil.

 

***

 

DENİZ BİZDE ‘RAKI – BALIK – AYVALIK’TIR!

 

BEN o söze takıldım: “Deniz Şehri!”

Sahil kenarında yaşayanın bile ‘karasal kafa’ ile düşündüğü bir şehir bizim memleket.

O yüzden deniz, balık demek çoğumuz için!

Yani, rakı – balık – Ayvalık faslındayız hep.

Izgara levrek, yanında deniz börülcesi bol zeytinyağlı, ahtapot salatası, kalamar kızartması, midye dolma falan.

Karasal kafayı, denizin en güzel kıyılarını imara açarken, zeytinlikleri katlederken, denizi kirletirken, lağımını sulara boşaltırken, sulak alanlarını betonla doldururken görürüz hep.

Halkın olanı satarken, kiralarken, peşkeş çekerken falan.

Yönetenlerimiz de karasal kafada olduğundan.. Denize dair düşünmek, hâttâ denizaşırı düşünmek mevzubahis değildir!

 

***

 

KABOTAJ DİYE BAYRAM KUTLUYORUZ AMA…

 

1 TEMMUZ’larda kutladığımız bir Kabotaj Bayramımız var bizim.

Adını az çok biliriz, içeriğinden bihaberiz.

İskelenin ucuna sabitlenen bir telefon direğini gres yağına bularsın.. Ucuna bayrak asarsın. Yarışmacı koşarak gelir, yağlı direğin ucundaki bayrağı almaya çalışır.

Kabotaj, ‘yağlı direkten bayrak kapma’dır yani!..

Oysa, bu milleti denizle buluşturan.. Denizde, gölde, akarsuda, limanda, koyda, boğazda mal ve yolcu taşıma hakkını Türk milletine veren kanun: Kabotaj Kanunu.

Özeti böyle işte.

 

***

 

DENİZ TAŞIMACILIĞINDA YOKUZ!

 

BALIKESİR açısından bakarsak.

İl merkezinde karasal iklimi soluruz buram buram. Denizden seksen – yüz kilometre kadar uzağız yani.

O halde ‘Deniz Şehri’ niye?

Bütün olarak bakacağız elbet. Balıkesir merkezinde yaşayanlar için sadece gökyüzü mavi olsa da, Edremit ve Bandırma Körfezleri bizim.. Oraların maviliği bizim, hepimizin.

Bizim ama.. Altınoluk’tan, Akçay’dan Ayvalık tarafına denizyolu kurabilmiş miyiz?

Feribotları, vapurları çalıştırabilmiş miyiz?

Geçenlerde Çanakkale merkezli GESTAŞ’ın Marmara’ya, Avşa’ya yolcu taşımaya başlamasına sevindiydik.

Deniz Şehri Balıkesir’in bir BADO’su yok meselâ!

Özel sektöre ait az sayıda geminin yolcu taşımacılığındaki faaliyeti dışında.. İDO gibi, BUDO gibi, GESTAŞ gibi bir kurumsal firmaya sahip değil Balıkesir.

Elalemin gemisiyle, feribotuyla, vapuruyla gidip geliyorsun işte.

 

***

 

EDİP UĞUR’UN BADO’SU  VE ROTERDAM LİMANI HAYALİ!

 

BADO dedim de.. Bu kısaltmayı ilk defa rahmetli Edip Uğur telaffuz etti. Büyükşehir Belediyesi bünyesinde denizcilik şirketi kuracaklarını söyledi. Tabi öyle “kuruyorum” demekle kurulmuyordu.

Bunun için önemli bir mali kaynak lazımdı. Zamanla olacak işlerdendi. Tıpkı, Bandırma’ya Roterdam’daki gibi bir liman kurma hayali gibi!

O kısma sonra değinelim.. Önce ‘deniz taksi’ işini anlatalım.

 

***

EDİP UĞUR günün birinde gazetecileri bir minibüse doldurdu, Erdek’e götürdü. Orada, sarı renkli, motoryat görünümlü bir deniz taşıtını gösterdi: “Bu bizim deniz taksimiz” dedi.

İki buçuk – üç saat süren Erdek – Marmara yolculuğu, deniz taksi ile on beş – yirmi dakikaya inecekmiş.

Bindik taksiye.. Yirmi sekiz kişilik küçük bir araç. Kaptan motoru çalıştırdı, gaza bastı.. Yirmi dakika sonra Marmara iskelesindeyiz!

“İşte BADO” dedi Edip Uğur.. “Bu deniz taksileri çoğaltacağız, adalara kısa sürede ulaşım olanağı sağlayacağız…”

Meğer vatandaşın biri tersanede bulmuş tekneyi, satın almış, “ben bu işi yapayım” demiş, Edip Uğur’la paslaşmış.. O da bu mevzudan siyasi avantaj çıkarmış. Adına BADO demişler; tekneye BADO yazmışlar.

Bildiğim kadarıyla bu deniz taksiler bir iki gitti geldi, sonra mevzu bitti. Adalara feribotla, vapurla ulaşıma devam…

 

***

EDİP UĞUR’un bir de Roterdam Limanı hayali vardı. Türkiye’nin en büyük, en işlevsel, en modern limanı olacaktı. Bandırma’ya kurulacaktı. Bürokratlarını falan yanına alıp Roterdam’a uçtu; günlerce limanı inceledi, yetkililerle görüştü, nasılını niçinini sordu, öğrendi.

Balıkesir gazeteleri büyük manşetler attı, Uğur’un liman hayaline dair.

Proje başlamadan bitti… Edip Uğur hem siyaseten gitti, hem bedenen ayrıldı bu dünyadan.

Sonrası malum.. Ne limandan söz eden var, ne Edip Uğur’dan!

 

***

 

DENİZE BAKAN İNSANLARIN YAŞADIĞI ŞEHİR!

 

BALIKESİR tarihine meraklı olanların bildiğini, Cihat Yaycı da söyledi o konferansta…

“Balıkesir, Türk denizcilik tarihinde derin izler bırakan bir şehir…”

E canım Karesi Beyliği zamanında donanma kurulmuş bizim coğrafyamızda.

Yani, Orta Asya steplerinden yürüyüp gelen, Anadolu’nun bu yakasını yurt tutan Karesililer, Balıkesir’in ovalarına, yaylalarına, dağlarına, bayırlarına hakim olurken.. Deniz işini de boşlamamış!

Koskoca bir donanma kurup denizlerde üstünlük sağlamayı da hesaba katmış.

 

***

DENİZ ŞEHRİ falan değiliz.. Olamadık.

Şu ifade daha doğru olur:

“Denize bakan insanların yaşadığı şehir…”

Bakıyoruz öylece…

Exit mobile version